bugün

korkusuz ve emektar kadındır. çok titizdir, komşularına sergilemiş olduğu perdeleri ve balkondaki beyaz çamaşırları ile gurur duyar. mutfağının pencerisinden, enfes yemek kokuları kenti dolaşır. yemekteyiz'i, esra ceyhan'ı, derya baykal'ı, yaprak dökümü'nü, aşk-ı memnu'yu izleyen kadındır.

yaz yağmurlarının yeryüzünü en sık ziyaret ettiği ay, ağustos ayı...
puslu bir gelibolu sabahı...
ve ben yüzünü görmek umuduyla balkondayım yine, çıkarıyorum zippo'yu yakıyorum sigaramı. sol elimde kahve bardağı, yüzümde anlık bir tebessüm, nereden geldiği belli olmayan... kimliksiz, uyruksuz bir tebessüm... ve ben tek başıma, bir o kadar da hür...

sırtımı soğuk duvara yasladığımda, en korktuğum manzarayla karşılaşıyorum. sen uçuyorsun aklımdan, zihnimden... sensizliğin ilk dakikaları... ben, biçare ve yalnız.

karşıda yaşlı bir teyze, elinde bir çaput parçası pencere camını siliyor. korkmaya başlıyorum, sonra sen geliyorsun aklıma... sen de yaşlanınca böyle pencere camı mı sileceksin? benim o tutmaya kıyamadığım, dokunmaya çekindiğim narin eller cam mı silecek, bulaşık mı yıkayacak, çamaşır mı yıkayacak?

hayır, yapamam ben bunu. seninle evlenemem, seni sefaletin içine çekemem... öğrenciyim lan ben ne evlenmesi? açlıktan nefesim kokuyor.

''teyze dikkat et düşcen aşşşaıı'' diye bağırıyorum balkondan. ''karışma işime götü boklu'' diye cevaplıyor. bi' köşede utanıp, balkona geri dönüyorum.

hayır! hayır! evlenemem işte, siktir git lan hayatımdan!

aşağıya bakıyorum yerde bir ceset... ve kendimi elimde telefon, 112'yi tuşlarken buluyorum.

''alo yetişin karşıdaki teyze pencereden beyinlemesine aşşaı düştü.''

kadın ölmüş.
sağ elimde sigara...
Teknoloji tasarım dersinde 100 almamı sağlayan icadımı yapmamı sağlayan teyze.*