bugün

malik olan o oldugu icin tasarrufu da ona aittir. adina eziyet denmez dense de bu boyledir.
insanın algısı çocukluğundan beri tanrının iyi olduğuna dair dinlediği masallar ile çarpışıklaşmıştır.

tanrı; hem en büyük kötülüklerin, hem de en büyük iyiliklerin yaratıcısıdır. 5 aylık bebeğe kundağında tecavüz eden de, başkası yaşasın diye kendi canını veren de tanrının kuludur.

şöyle düşünün ki tanrı; hem cenneti hem de cehennemi yaratmıştır.

onun sadece iyilik sembolü olduğunu zannetmek, 7 yaşından bu yana ana babasının anlattıklarından başka hiç bir şekilde hayatı ve inançları sorgulamamış bireyin yanılgısıdır.

şeytana hayat veren de, cebrailin ruhuna üfleyen de o'dur.

o, hem en kötü, hem en iyidir. lakin o, her şeyi hakkıyla bilir. kader çizelgesinde ilerledikten sonra yitip giden hayattaki adalet; gerizekalılar için ancak hesap günü anlaşılabilecektir. görenler için ise "şüphesiz" bir çok ibret vardır.
kaderi tek bir düz çizgi olarak hayal eden insanın, karmaşanın oluşturduğu bütünü hayal edememesinden kaynaklanarak ortaya çıkan tanrı modelidir.

bu insanlar zanneder ki; kader, tek ve uzun bir çizgidir. sağa sola dönmez. doğarsın ve ölürsün, aradaki boşluklar da tanrı tarafından doldurulur.

hayır, insan kendi kaderini kendisi oluşturur. dönüm noktalarını da kendisi oluşturur.

sınava çalışırsın veya çalışmazsın; bu senin elindedir. bu bağlamda geçmen veya kalman kader değildir. sen çalışarak veya çalışmayarak zaten kendi kaderini oluşturursun. gibi.
yanlış, eksik tanınmış; ya da yeterince tanınmamış tanrıdır, allah'tır.

matematik hesaplarını ya da çelişkileri bir kenara bırakarak gönlünü dinlersin ve o'nun varlığı hakkında var/yok şeklinde bir yargıya ulaşırsın kendince, işin bu kısmı sana kalmıştır. fakat dünyadaki kötülükleri o'na mal etmek gerçekten kolaya kaçmaktır. insana eziyet eden, köle eden, hakkını yiyen, kardeşini dışlayan yine insanın kendisi değildir de kimdir?
(bkz: tanrı sadist midir)
(bkz: tanrının canı mı sıkılıyor)
edit büdüt:

tüm bunlardan öte şu soruları sorup cevaplarını verirsek çözüme ulaşırız gibi geldi;

altyapı sistemini oturtamamış insan yüzünden mi yoksa tanrı yüzünden mi seller can alır ?
binalarda demirden ondan bundan çalan insan yüzünden mi yoksa tanrı yüzünden mi deprem can alır ?
hırsları, çıkarları, zevkleri için savaşa giren insan mı yoksa tanrı yüzünden mi savaşlar can alır ?
çalışmayıp ; işin ayağına gelmesini bekleyen, az maaşı beğenmeyen insan mı yoksa tanrı yüzünden mi fakirlik kavraı oluşur ?
çocuğuyla ilgilenmeyen ya da aşırı ilgi gösteren insan yüzünden mi yoksa tanrı yüzünden mi aileler çocuklarının ot, hap vs kullanmasından yakınır ?
halkı sömüren, cebini dolduran, hortumlayan, çocuğundan bir adet gemiyi esirgemeyen insan mı yoksa tanrı yüzünden mi işsizlik, eğitimsizlik, fakirlik vs gibi sorunlar oluyor ?

(bkz: insan sadist midir)
(bkz: insanların canı mı sıkılıyor)
tüpten benzine aldım arabayı, sivrihisar yakınlarında.

ülkemin gerçekleri vardı. eğer bi tofaşa biniyorsan, o araca % 99 tüp taktırmalıydın ekonomik nedenlerle. tüpten benzine almak, çok nadir de olsa, tofaş maliklerinin başına gelebilecek hadiselerdendi.

araba istop etti. istop etmek, bildiğin "stop" fiilinden bir güzel araklanarak şive yardımıyla türkçeme kazandırılmış, hayat kurtaran, kıvrandırmadan herkesin anlayabileceği bir eylemdi.

rampa aşağı olmasından yararlanarak, tekrar çalıştırdım yaşlı arabayı, hız kazanarak ilk benzin istasyonuna kadar ulaşabilmeyi amaçlıyordum.

o sıra aklıma mevlütler düştü. hatta mevlüdü şerif diyesim vardı ama "şerif" ekinin de "sayın" anlamındaki "hazreti" kelimesi gibi ota boka kullanılan, arapçadan devşirme ve aciz halkımca kullanılması adet edinilmiş bir kelime olabileceğini düşünerek sadece mevlit diye geçiştirmeyi yeğledim.

"mevlütler" dedim kendi kendime; yalandan yaslarımızı periyodik olarak tekrarladığımız ritüeller. ne kadar çok ölen var etrafımda, herkesin olduğu gibi. ve biz sıradan hayatımıza, çok da tranvatik değilse eğer, ne kadar çabuk karışıyorduk. bir ölüyü, ölümünün üzerinden 7. gününde, 40. gününde ve sene dolumlarında, iki petibeur bisküvinin arasına lokum sıkıştırarak ya da lahmacun dağıtarak, ne de güzel anıyorduk.

gerçekten zordu insan olmak. kimileri bununla gurur duysa da, insan olmak beraberinde bencilliği ve vurdumduymazlığı getiriyordu. ölümlere rağmen, kariyer peşinde koşan zavallı adamlara, insan ismini takmıştı tanrı. tanrı, yükseklerde, rahat koltuğunda, tamamen bizim onu yaratmamızla, huzur içinde tahtında oturan bir hayale taktığımız isimdi.

uzakta bir benzin istasyonu gördüm sonra. ismi, "jetpet"ti. markasını taşıyan tabelanın üstünde, kocaman bir jet resmi vardı, isminin altında.

can havliyle attım tofaşı oraya. gazı fulledim. kamyoncuların sıkça rağbet ettiği bir yer olduğunu anlamamdan ötürü çekinmeden bir de yemek yedim. öyle ya, şehirler arası yolun tanrıları da kamyonculardı. ucuz ve lezzetli yemeği olan durakları bilirlerdi.

yanılmamıştım, karnımı bi güzel doyurup arabama bindim. benzinden tüpe aldıktan sonra tekrar aracımı, bi gün öncesinden sotelidğim biraları açtım.

yol keyifliydi. yol, uzundu ve ben, yalnızdım. aklıma ne mevlütler geldi ne de ölenler. idareyi yeniden ele almıştım.

lpgli tofaşa binip tüpten benzine almak, nasıl bir memur çocuğunun gerçeklerindense, bir yaratıcıya inanmak, o derece insan olmanın gereklerindendi.

sınav falan dediler; inanmadım, huzursuzluğum geçmedi.
bir eziyet olarak da birkaç harf ve rakamdan oluşan bir robot yollamıştır.
insanların haklarını tanrı mı yer yoksa başka insanlar mı?
Irkçılığı tanrı mı yapar yoksa insan mı?
Doğayı tanrı mı katleder yoksa insan mı?
insanları tanrı mı soyar yoksa insanlar mı?
Başkalarının kişisel özellikleriyle, görünümleriyle tanrı mı alay eder insan mı?
Karşısındakini bile bile açlığa tanrı mı mahkum eder insan mı?

ve daha birçok kötülüğü tanrı mı yapar yoksa insan mı? insanların inandıkları değerleri eleştirmeden önce aynaya bakmak gerekli, ben ne kadar insanım diye?
3 bilinmeyenli bir denklemi 2 tane daha aynısından olmadan çözemeyen şu insanlara bak, tanrıyı, kaderi sorguluyorlar.
allah sonumuzu hayretsin.*
kader dediğin şey, iki kişinin karşılıklı oturup tartışabileceği, "nasıl yürüyor bu işler" diyebileceği bir olgu değil.
kader görüp görebileceğiniz en karışık denklem. şöyle ki;
araba kullanırken anlık bir dikkatsizlikle bir insana çarpıp ölümüne sebebiyet veren bir insanı düşünelim, o insan ölmüştür, onun için yolun sonuna gelinmiştir. kaderi böyledir çünkü. peki ya çarpan kişi?
hapse düşer muhtemelen, yıllarca hapislerde yatar belki. kaderidir bu, boyun bükmek zorundadır. peki bu kişinin karısı, çoluğu, çocuğu? evin reisi hapisteyken onlar tek başlarına ne yapabilirler ki? hadi bi kötü senaryo daha yazalım. adamın kızı kötü yola düşsün bu kısımda da. bu da kader. şimdi insanın aklına şöyle bir şey geliyor, o adam dikkatsizlik sonucu o adama çarpmasaydı bunların hiç biri olmayacaktı. yada o kız aklı selim davransaydı kötü yola düşmeyecekti. yani kaderleri bi nebze kendi ellerindeydi.

50 yaşında bir insan düşünün, hayatında kaç kişiyle muhattap olmuş. bu adamın kendi kaderi, fakat hayatında muhattap olduğu herkesin kaderinin içinde de o adamla bir gün bir yerde karşılaşmak var. al sana.

yani kader denilen şey, içinde çıkılması mümkün olmayan devasa bir denklem. milyarlarca bilinmeyeni var. ve biz kalkmış bu denklemi yazanı 5 kilogram beynimizle sorguluyoruz. haddimizi aşmıyormuyuz?
maddelerin birbirin zıttıyla var olabilmesinden kaynaklanır. dünyada ne kadar iyilik oluyorsa bilin ki o kadar kötülük oluyor. eğer insanlar iyilik yapmaktan, bir şeyleri sevmekten vazgeçerse kötülükler ve acılarda aynı oranda yok olacaktır. ama sevgi öyle bir duygudur ki kimse ondan vazgeçemez doğal olarakta tam tersi de olmak zorunda kalır. eğer insanlar isteklerinden vazgeçip sıfır noktasına ulaşırsa o zaman bütün herşey bitecek. zaten allah ın da insanlara doğrudan müdahil olmaz.çünkü böyle bir şey bütün dengeleri bozardı. yani insanlar bu dünyada yalnız ve ne ekerlese onu biçiyorlar. insan sınasa sınasa kendini sınar. eziyet çekip dünyayı daha aydın bir gözle göremeyen de yoktur. görmek isteyen var mı o ayrı...
(bkz: bu alemi gören sensin)
Bir zamanlar kocakarılar vardı ilaçları dillere nam saldı ardından bir devir başladı kocakarının devri söndü ilkellik oldu yöntemleri, sonra birileri geldi bunun adına alternatif tıp dedi kocakarı lafını sindiremeyenler alternatif ismini beğendi, peki değişen neydi sadece isimler, peki ben bunu neden yazdım zamanın çizgisinde gelişmek yerine gevşemeyi seçmiş varlığı popo büyütmekten öte gitmeyen, sözlüklerde dünyayı kurtaran insanın düşüncesizliklerle dolu dünyasında ödünçlediği düşünceleri vardı kimisi babadan yadigar kimisi dosttan, arkadaştan, zaten sorgulamak gereksizdi zira aklı hükmedenler hükmetmişti bu karara, oturup burda dini anlatırdım ya da tasavvufu ilgi cekmezdi ama yoga desem mistisizim desem dolaşır aç kurtlar zira küflenmiş ruhlarının dinginliğe ihtiyacı vardır, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan toplumun evladı, git oku kader nedir, git oku insan neden dünyaya gönderilmiştir ya da git kafana sık zaten suçlu tanrı değil miydi ?
sadece bu dünyaya odaklanmış insanın tanrısıdır. kaza ve kader bilinci ahiret inancı olmayan birisinin verilen örnekleri anlaması mümkün değildir.

zaten her fakiri hırsız, her zengini de dolandırıcı zannetmekte insanın iç dünyasının, algı kapasitesinin ne kadar düşük olduğunu gösterir.
allah iyi ya da kötü değildir. bunların üstündedir. katili idama mahkum eden hakim katilin ailesi için kötü ve aynı zamanda ölenin ailesi için iyidir. aslında ne iyi ne kötüdür ve hem iyi hem kötüdür. kısacası iyilik ve kötülüğün üstündedir. bunu anlamak için sadece adil olup olmadığı test edilebilir. sen (ben, biz) bir gün tuvalete gidemesen altına edecek olan zavallı insan, kainatın içindeki bir zerrede meydana gelip de daha o zerrenin işleyişini anlayıp anlamadığın meçhulken zamanı avcunda tutanın adaletini mi sorgulamaya kalkıyorsun? başı ve sonu gördün bitti de şimdi hesap sorma vaktin mi geldi? densiz.