büyükbaba,

ilk sen göçtün ama bana haber vermediler, benden gizlediler, seni ne kadar sevdiğimi bilirlerdi, cenazene gelemedim, hala kırgın mısın bana, yoksa halen o anlayışlı, görmüş geçirmiş gülüş mü var suratında.

her şeyimi sana borçluyum biliyorsun değil mi, sen "ben okuyacağım" diyerek çıkmasaydın köyünden, girmeseydin köy enstitüsüne, ne babam, ne ben bu noktada olurduk, sensin o kaderi değiştiren, sensin ilk atılımı yapan, kapattılar ama senin enstitünü, biliyorsun zaten, az küfretmezdin o konu açıldığında, konu vatan oldu mu katıydın, giderdi o gülümsemen suratından.

hatırlar mısın seninle istanbul'da saatlerce gezerdik, ben hep topkapı müzesine gitmek isterdim, sen de tutardın elimden, yürüyerek giderdik, ben her döner satan dükkanın önünde ağlardım, sen de kıyamaz hemen alırdın, yolda gördüğümüz yerleri tanıtırdın bana, iki elimde kocaman ekmek arası döner, dinlerdim seni, bilirdin her binanın tarihini, hiç unutmadım o verdiğin bilgileri, merak etme yaşıyor onlar beynimde, ben de anlatacağım bir gün onları torunuma, gerçi benden ne köy olur ne kasaba, ama yine de umut fakirin ekmeği, umuyorum hala.

ne kadar şıktın sen büyükbaba, kravatını hiç çıkarmazdın, takım elbiseni giyerdin mutlaka, palton, kaşkolun, şapkan. kalmadı artık sizin gibiler, ben bile öyle değilim belki, oysa ki öldüğünü duyduğumda ben almıştım kaşkolun ile şapkanı, onlar ve de bilgilerin miras kalmıştı bana. "adam, adam gibi giyinmeli, adam gibi olmalı" derdin. oldum mu bilmiyorum, ama pek sanmıyorum.

sana layık olmaya, soyadını taşımaya uğraşıyorum büyükbaba, bak artık dede demiyorum sana, "dede değilim ben büyükbabayım" diye diye düzelttin beni de.

sevgiyle,

eksper-i mental
büyükbabasını hiç tanıyamamış bir insan olarak duygulandığım mektup.
yazar pek güzel yazmış ellerine sağlık.