bugün

levent bulut'un 3 temmuz 2019 tarihli köşe yazısı.
yazı şöyle:

Bugün ülkenin durumuna bakınca, ülke yöneticilerinin eski dediği Türkiye'nin, bugünden daha demokratik, kör topal da olsa yargısının daha adil, iyi ya da kötü kanunlarına daha çok riayet edildiğini görüyoruz.
17 yılda öyle bir hale geldik ki kanunları takan yok.
Nasıl olsun ki.
Ya arkadaş tüm dünyada mevcut kanunlara uyulur, uymayanlar cezalandırılırken, biz kanunu bir kişiye uydurmadık mı? Koca bir ülkenin rejimi, ''Şu anda Anayasa çiğnenmekte ve suç işlenmektedir'' denilerek değiştirilmedi mi? Sonra da çıkıp her fırsatta Türkiye bir hukuk devletidir diyorlar? Hani yersen!

***

Şöyle bir geçmişe bakalım: Yanlışlarının üstüne 2002'den bu yana her gün yenisini koydular. iktidara geldiklerinde "Dokunulmazlıklar kaldırılsın." denildiğinde "Ben bu yargıya güvenmiyorum." dediler. Aleyhlerine karar çıkarsa "Bu karara uymuyorum saygı da duymuyorum.' şeklinde demeç verdiler. Sonra "Menzilimiz aynı yolumuz farklı" dedikleri FETÖ'nün elemanları yargıya hâkim oldu. Aksayarak da olsa çalışan yargı bozulmaya; askeri sanık, teröristi tanık yapmaya, Habur'da çadırda uygulanan seyyar yargıya dönüştü.

Vatandaşın vicdanları sızlarken, yargıdaki bozulma Ergenekon ve Balyoz gibi davalarla sürdü. Bu sırada ülkeyi yönetenlerin yargıya bakışı ve söylemi de değişiverdi. Atatürkçü subay ve paşalar tutuklanırken ülkeyi yönetenler FETÖ'nün özel görevli yargıç ve savcılarına methiyeler dizdi.
***
Bu dönemdeki sun'î davalarla yargıya güven zedelendi. AKP'li il ve ilçe belediyelerinde çalışan avukatların çoğunun, yargı kadrosuna sokulduğu iddiasıyla bu güven iyice çatırdadı ve dibe vurdu. Bu yüzden dünyada adalet için yürüyüş yapılan tek ülke biz olduk. Şu an sokaktaki birine "Yargıya güveniyor musun?" diye sorun, korkmadan gerçeği söylerse cevabı "Hayır!" olacaktır.
Emeği geçenleri tebrik ederim ama ülkeyi öyle bir noktaya getirdiler ki, yargı bağımsız olmaktan çıktı. Cumhurbaşkanı, aynı zamanda bir partinin genel başkanı olduğu için devlet ve parti çıkarları birbirine girdi.

***
işte böyle bir ülkede yargıya güven yoksa kanunları takan olur mu? Mesleğimden basit bir örnek vereyim. Basın Kartı belli koşulları taşıyan basın üyelerine devletçe verilen ve o kişinin gazeteci olarak tanınmasını sağlayan, resmî nitelikli bir belgedir. Bakın; "resmî nitelikli"!
Yani Basın Kartı; nüfus cüzdanı, ehliyet gibi resmî niteliği olan bir belge.
Fakat gel gör ki tanıyan yok. Polis kimlik olarak kabul etmiyor. illa nüfus cüzdanı!.. Gel de bu kartın, devletçe verildiğini, çalıştığın firmanın personel kartı olmadığını, resmî nitelikli belge olduğunu anlat şimdi.
Kanunda, yönetmelikte var mı bu?
Var.
Ama takan yok!
Sebep?
"O kartların sahtesini yapabiliyorlar" demek oluyor. Hani nüfus cüzdanının sahtesi yapılamıyormuş gibi. Basın Trafik Kartı desen, Emniyet Genel Müdürlüğü ile yapılan protokol gereğince veriliyor. Ama emniyet personeli olan polis bu kartı tanımıyor! Sanki bakkaldan aldın araca yapıştırdın.
***

 Bu kartların ortak amacı basın mensuplarına görevleri sırasında kolaylık sağlamak değil mi?!
Gazetecilik; polislik gibi, doktorluk gibi bir kamu hizmetiyken bu işi zorlaştırmak neden?

Gelinen noktada bir zamanlar nüfus kâğıdı yerine geçen Basın Kartının şimdi hiçbir hükmü yok! Anlatmak istediğim bakanlıkların ve kamu tüzel kişilerin, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanması için çıkarılan hukuk kuralları olan yönetmenlikleri, takanın olmaması. işte ülkenin durumu böyle.

Sadede gelirsek, ey devlet büyükleri... Çıkardığınız kanunlar, yönetmelikler takılmıyor... Ya bu yaptığınız kanunlarınıza sahip çıkıp uygulanmasını sağlayın ya da bu kanunları kaldırın da, Reis'in dediği gibi, "Burası kasaba devleti değil, burası Türkiye Cumhuriyeti." sözü havada kalmasın.

kaynak: http://www.gunboyugazetes...-devleti-degil-2797yy.htm
ülkenin trajikomik durumunu anlatan yazı.
güzel bir yazıdır. kaleme alanın eline ve aklına sağlık.

ülkede en güvenilmeyen kurumlar listesinin en tepesinde "yargı" kurumu var. şaka gibi ama değil. her 10 insandan 9 u yargıya güvenmiyor. başınıza herhangi bir haksızlık geldiğinde birileri sizin veya sevdiklerinizin canını yaktığında adaleti bulamayacağınızı o kadar iyi biliyorsunuz ki. bunun akp lisi de aynı düşünüyor chp lisi de. ama akp li olanlar yargı kendi reisleri ile paralel yürüdükçe sesli olarak dile getirmiyorlar pek bunu. bu ülkenin en tepesindeki insan bir parti mensubu oldukça yani taraf oldukça ülkenin diğer kurumlarından hiç kimse tarafsızlık bekleyemez. çünkü ülkeyi yöneten ve son sözü söyleyen insan bir kurumun mensubu, başı. tarafsızlık ilkesinin temeli adı üzerinde tarafsızlıktır. şimdi o insanın altında hizmet veren kurumlar ve başlarındaki adamlar üstlerindeki amirlerine bakınca nasıl tarafsız kalabilecekler ? kalamazlar. çünkü siyaset hayatımızın her alanına girdi. mahkemede dava görülürken bile siyasi görüşüne göre değerlendirme yapılıyor. kamuya girmeye çalışsan siyasi görüşüne göre karar veriliyor. iş sahibisin mesela ihale alacaksın işini büyüteceksin. hooop karşına çıkan ilk soru hangi siyasi görüşe yakınsın..

referandumdan öncede bizim gibi insanlar sosyal medyanın her köşesinde yazdı. fırsatı olanlar ekranlar karşısına çıktı anlatmaya çalıştı. maalesef ki halkımızın yarısından fazlası takım tutar gibi parti tuttuğu için kaba tabir ile meselenin aslında ne kadar korkunç olduğunu pek sklemedi. bu insanlar devir değiştiği zaman yani kendilerinden olmayan birisi hatta tam karşıt görüşten birisi en tepeye geçtiği zaman anlayacaklar tek adam rejiminin aslında hiçte güzel bir şey olmadığını. bir insana bu kadar çok yetki verilirse kanunu da tanımam der anayasa mahkemesini de tanımam der yargının aldığı kararlara hatta anayasaya yok hükmündedir de der. kime ne anlatıyoruz hala bilmiyorum ama belki okuyup anlamaya çalışan birileri olur şu yazıyı ve bu satırları..
Haklı önermedir.

Köy devleti çünkü.