bugün

bir çocuk saflığıdır. hiç olmayacak bir zamanda sokakta bir başına kalmışsa, bir duvarın üstüne çıkıp, kafasını bir yere yaslayıp ayak ayak üstüne atmışsa, geçip giden bulutlara gözü takılmışsa, düşünmeden edemez.

ne ülkenin içinde bulunduğu kaosu düşünecek yaştadır, ne de garipliğine hayıflanacak kadar büyümüştür. bir mahsunluk vardır üstünde, sezer bir şeyleri ama öyle adını koyup derdine yanamaz. ne para, ne hastalık, ne de başka bir meşakkat...

bir yazısında ahmet turan alkan, "bulutların nereye gittiğini merak eden çocuklar, yaşanmış ve yaşamamış zamanların da nereye gittiğini merak etmezler mi?" diyordu.

aşk olsun hocam, o kadar büyümeye niyetimiz yoktu bizim. lakin ne çare ki insan hızlı büyüyünce merak ediyor. yaşanmış zamanların nereye gittiğini de yaşanmamış zamanların nereye gittiğini de...

ille de yaşanmamış zamanların...
(bkz: abra kadabra)
bulutları pamuk zanneden çocuğun, koca koca pamukların nereye sığabildikleri sorusuna cevap aramasıdır.