Borges tarafından yazılmış geç dönem öykülerini topladığı kitabın adı. Borges'in söylemine göre yirmi yıla yakın bir aradan sonra kaleme alınmış öyküler bunlar. Kitabın çevirmeni Münir h. göle ise kitaba koyduğu önsözde şu noktayı vurgular: "kum kitabı gibi, brodie raporu nu da eline alan okurun korku verici bir olguyu aklından çıkarmaması gerekir: öyküler hemen hemen bütünüyle kör bir adamın eseridir. Hepsini zihninde kurmuş ve birçok dosta yazdırmıştır, hiçbirinde sayfayla doğrudan bir bağlantı kurmamıştır; yine de, edebi olgunluk belirgindir."
Kitapta, çevirenin önsözü, önsöz, sondeyiş ve bibliyografya gibi bölümlerin yanında, on bir öykü yer alır.
Kitapta yer alan bu on bir öykü zaman zaman doğrudan paralellikler içerse de tamamı karşı karşıya gelmeler üzerine kuruludur. Bu karşı karşıya gelmeler, ya bir düello nedeniyle, ya bir hesaplaşma, itiraf vb. unsurlar etrafında gerçekleşir.
Münir h. göle, kitaptaki öyküleri ispanyolca aslından çevirmiş.

Kitaptan:

Her zaman aynalardan korkmuşumdur. Çocukken evde korkunç bir şey vardı. Odama üç tane ayna konmuştu. Ayrıca mobilyalar maundandı ve bir çeşit karanlık ayna oluşturuyorlardı. Bütün bu aynalar beni ürkütüyorlardı, ama çocuk olduğumdan, ses çıkarmaya cesaret edemiyordum.
Yavaş yavaş kör olmaya başladığımın farkına vardım, belirli bir an değil yani. Ağır bir yaz günbatımı gibi geldi. Ulusal kütüphane müdürü idim ve kendimi harfsiz kitapların ortasında buldum. Sonra dostlarım yüzlerini kaybettiler. Sonra, aynalarda kimsenin yansımadığını gördüm. (s.14)
Borges kimdi?

Benim için, duvarımda şiirli bi posteri *, yaklaşık bir sene boyunca asılı kalan, kör ama gönül gözü şahan kalibresinde olan tonton diday didayda idi.

"e hadi bakalım, şimdi adam akıllı okuma zamanı" sloganı ışığında borges macerasına başlamak için brodie raporu ile maalesef yanlış bir seçim yapmıştım. hayal ettiğim borges edebiyatı böyle olamazdı. Gerçek hayattaki hayal kırıklıklarından aşağı kalır yanı yoktu edebi yıkıkların da. Bu kitaba dair en çok hatırlayacağım şey iki lob arası, çok pişmiş lezzetli edebiyattan ziyade ayaklarımı ibrice'nin soğuk sularına uzatıp camış camış kumsalda uzanarak onu okuyuşum mu olacaktı? Hani derin gözlemler, yabancılaşma hissiyatının iliklerde hissettirilişi, hani şiirli gerçeküstüler, borges dede? Hani blackbirds hani lemon trees? But Nothing ever happens...

yine de ses etmek var, pes etmek yok. maceraya devam...

Önsöz'den...

"Yazın uğraşı gizemlidir, görüşleriniz geçicidir ve bir şiirin yazılmasının zeka işi olduğuna inanan ya da inanır gibi görünen poe'nun tezini değil de, platon'un esin perisi tezini yeğlerim."

"Zaten yazın güdümlü bir düşten başka bir şey değildir."

"Sözcüklerle oynamak, ağır tümceyi hafifletmek ya da tumturaklı bir tümceyi yumuşatmak dışında yazılanı ne bozar ne de düzeltir. Her dil bir gelenek, her sözcük ortak bir simgedir; bir yenilikçinin değişiklik yapabilmesi saçmadır.

"Ey okuyucu, tanrı seni uzun önsözlerden korusun."

galiba kitabın en iyisi olan Karşılaşma adlı öyküden:

"Her sabah gazetelere şöyle bir göz gezdirenler, ya her şeyi unutmak ya da o günün akşamı birileriyle çene çalarlarsa gerekir diye yaparlar bunu, bu yüzden de sonradan hiçbir şey anımsamamaları şaşılacak bir durum değildir."

"Bir çocuk için tanımadığı ve karanlık bir ev, bir gezginin hiç tanımadığı bir ülkeden daha çok anlam taşır."

"Yere fırlatılmış iki üç şişe var mıydı, yoksa sinemaya gitmek belleğimi mi yanıltıyor?"

"Daha sonra anımsayabilmek ve anlatabilmek için birinin ötekini öldürmesini çok istiyordum. Kim bilir belki o anda ötekiler de benden olgun değillerdi."

"Daha sonraki yıllarda birkaç kez bu öyküyü bir dosta anlatmayı düşündüm, ama her zaman bir sır saklamanın beni, onu anlatmaktan daha çok sardığını duyumsadım."

"Nesneler insanlardan daha çok yaşarlar. Bu öykünün burada bitip bitmediğini, bıçakların yeniden karşılaşıp karşılaşmayacaklarını kim bilebilir?"

Juan murana adlı öyküden:

"Bir gün merhum babam paranın centavo ile ya da peso ile ölçüldüğü gibi, zamanın günlerle ölçülemeyeceğini söyledi bize, çünkü peso hep aynı pesoydu, ama her gün hatta her saat değişiyordu."

Düello öyküsünden:

"Nasıl ki müziğin, seslerden oluşmuş kendine özgü bir evren yaratmasına hakkı varsa, onun kız kardeşi olan resmin de gözlerimizin gördüğü nesneleri yansıtmayan renkleri ve biçimleri denemeye hakkı olduğunu ileri sürüyorlardı."

"Bir başkası 'vadesi gelmiş' dedi... bu yargı ve ses beni çok etkiledi, yıllar sonra, bir insan öldüğü zaman birilerinin hep aynı şeyi keşfettiğini gözlemledim."

borges'e özel not:

o meşhur anlar adlı şiirin duvarımda yaklaşık 1 sene asılı kaldı borges dede. Ama itiraf ediyorum, hiçbir şey değiştirmedi hayatımda. Haşa, sen üzerine alınma. Tamamen benin dangozluğum. Tamamen. An'lar demişsin. Anlayamadım işte... He he. Ben de hala böyle lokal kelime oyunlarıyla ile avunuyorum be dede naparsın!

Neyse.. Kib. Slmlr. aeo. byes...