bugün

cogu insanin icerisinde bulundugu nahos durumdur. insan yapisi itibariyle hep birseylere inanma ihtiyaci hisseder bu bir gercektir. hicbir seye inanmamak bile bir inanis bicimidir aslinda.
biraz daha detaya inecek olursak ben derim ki, "cok az kimse gercekten inanc sahibi". cunku benim goruslerime gore -ki olmasi gereken budur mantikli dusundugunuzde- bir dine veya herhangi bir gorusu benimsemek ve ona gore yasamak icin* diger benimsenen dinleri/inanclari incelemek, okumak, ozumsemek ve mantik suzgecinden gecirerek karar vermek gerekir. cunku insanlari diger canlilardan ayiran en buyuk ozelligi zekasidir.

turkiye sinirlari icerisinde dogmus bir yasam formu, muhtemelen islam'a inanarak omrunu gecirmekte. ve bu kisilerden cok azi "yahu kardesim bi bakiyim ben su incil'de ne yaziyor" diyip okur. her seyi mantik suzgecinden gecirerek ozumsemek isteyen bir musluman olarak gercekten inanma ile bilincsizce inanma arasinda oldukca buyuk bir fark oldugunu dusunuyorum.

gonul isterdi ki, herkes okusun, ogrensin, bilgi sahibi olsun. daha sonra bunlari kendi bunyesine bahşedilen zekasi sayesinde sorgulasin ve mantikli olani secsin. hele ki inanc gibi kutsal bir konuda insan güdülmemelidir ne cevresi, ne kulturu, ne de ailesi tarafindan; koyun degiliz neticede.
(bkz: oku)
(bkz: bağnazlık)
sorgulamadan savunmak eyleminin bir alt seviyesidir. her iki durum da duygusal bağlılık gerektirir.
bilgi sahibi olmadan fikir* sahibi olmaktır. (bkz: uğur mumcu)