bugün

evet bendeniz,

bugün yine sana birşeyler karalayıp ne senin canını ne de kendi canımı sıkmak istemezdim ama öyle bir ruh hali içindeyim ki, normal seviyedeki duygusal şarkılarda bile bunalımlardan bunalımlara akıyorum. aslında bugün neşeli olmam gerekirdi. pazar sabahı, güneşli bir hava, içinde sucuklu yumurtanın da olduğu güzel bir kahvaltı, istanbul'dan gelmiş amcaoğlunun getirdiği neşe. " ulan keyif de gıcırmış hea" dediğini duyar gibiyim. ama öyle değil ki be sözlük. fakirlik edebiyatı ya da ajitasyon değil anlatmak istediklerim. ama her neyse işte boşver sen yine. okulu bırakmak zorunda kaldım. hayatın baharı diye tabir edilen dönemimde askere gidiyorum. aslında hiç gitmek istemiyorum. öyle ki kim bırakıp gitmek ister ki lan üniversite ortamını, arkadaşları, aileyi, sevdiğin kızı. neyse karmaşık duygulardayım anasını satayım. askerden dönünce yine yazacam.

16 ay sonra gelen edibüdüt: yazıcam demiştim *.
ver bi alt dudak. yerim lan seni! oy!
keşke şerefsiz olsaydın!
sen yazılılara kaymazsan yazılılar sana kayacak...
olum sabah sabah siktirme melankolini, git bi elini yüzünü yıka, kendine gel.
sana elli kere söyledim, uyu ulan uyu, zombi gibi sabahlıyorsun allahın günü, geri zekalı manyak dana.
olum bak, o aklından geçenler var ya, sakın kimseye söyleme, çünkü sen birine söyleyince olmuyor, nazar ediyorlar, bu kez söyleme, bak nasıl oluyor.

iki güne kalmaz bir şeyler değişecek, biliyorsun, sabret koçum sabreeet...
bursaspor yüzünden sevdiklerini üzme.
bursaspor yüzünden sevdiklerini üzme.
bursaspor yüzünden sevdiklerini üzme.

şişt sen dört göz hadi git yat..
ne işin var lan bu saatte burda * *
yaşamaya çalışıyorum ben de diğer insanlar gibi... onlar gibi olmaya, onlar gibi bakmaya çalışıyorum. bomboş, çaresiz, kımıldısız. gözyaşlarım akmak için gözlerimi zorluyor, ağlayamıyorum, kaldığım yerden devam ediyorum. zor oluyor, yıkıcı oluyor, çok b.ktan oluyor... bu sistem de benden ne isteniyorsa, insanlardan ne olmaları bekleniyorsa, işte hiç tınlamıyorum. hepsinin çok salak, aptal şeyler olduğunu biliyorum, ve bilsem bile o bataklıkta yaşıyorum...
pişmanım...
bundan 14 ay önce karar verdim. hayatımın en güzel günüydü attığım imza beni hayatta gerçekten tek sevdiğim insana bağladı, çok geçmeden başladı dünya yıkılmaya başıma.bir darbe arkasından bir tane daha, en sonuncusu çok yıkıcı oldu beni yıktı, kendini yıktı, hayallerimi yıktı, geleceği yıktı.

ben bu yazıyı kendime yazdım çünkü ona söyleyecek bir söz kalmadı o sözleri bitirdi boğazıma dizdi, beni de o melet gibi çekti ruhumu aşkımı her şeyimi içimden söküp çekti.

ben bu yazıyı kenime yazdım çünkü en suçlu benim, bile bile lades diyen salak gibi inanan benim...

ben bu yazıyı kenime yazdım çünkü sadece ben varım artık bizi yok etti kolayca..

ben bu yazıyı kendime yazım çünkü tek hissettiğim pişmanlık.
yatsana artık yarram!
sorunlu manyağın tekisin sen.paranoya had raddede dem vurmuş amk. bırak biraz rahat ol olm. takma kafana bişeyi.ne demiş Hz.Mevlana; "Rüyâda kolun kopsa da üzülmezsin. Çünkü rüyâdır; kolun senindir!Dünyâ hayatında belâlara, dertlere üzülürsün, öyle mi? Rüyâda olduğunu unutma!" unutma o kafanın içine sok bunu. erit bünyede bazı hazmedemediklerini yahut sabırlı ol ! hayatının en güzel, en önemli şeylerini bir anlık fevriliğinle kaybettin sen. ve böyle gidersende hep kaybetmeye mahkumsun..!
direncim düşük, sahip olduğum bir e.m.k da yok, sığa desen yerlerde sürünüyor. -q yüklerle dolu çantam. akım geçmeden bu devreden ben nasıl elliyi geçerim vizelerden. o değil de içi su dolu kaba pirinç çubuk batırdığımda su kaynarken bakracın ne kadar genleşip hacminin artacağı beni neden ilgilendiriyor... hayır bu sefer yolunda gitmeyen bişeyler var, evet voltmetreyi ben yine yanlış bağlamışım.
yavaş yavaş kendine geliyorsun kerata, bir daha şekilsiz davranışlara girme. üttürtme beynini.
bugün sokakta yere düşen takma dişini almaya çalışan oldukça yaşlı bir dede gördün. ve bundan ne anlam çıkarman gerektiğini bile bilmiyorsun. sahiden bahsettikleri kadar duyarsız mısın sen senem? ya da beş yaşında sincabını boğarak öldürürken aklından ne geçiyordu?
bazen sevmiyorum seni.
nasıl birşey olduğunu biliyor musun?
herşeyi görüp hiçbir şey yapamamanın.
idealler peşinde koşmak yaşama sevincidir, itici güçtür hayatın her aşmasında. ideallerimin arkasından koşuyorum, gerçek olmalı. öğrenmek istiyorum merak ettiklerimi ve biliyorum merak etmek öğrenmenin ilk hamlesidir. yaşıyorum diyebilmektir merak etmek, aksi halde pörsümüştür ruhlar, körelmiştir bedenler.
acayip mutlusun lan!
demek ki bunun olması gerekiyormuş. bitti bak sonunda, kurtuldun aralıksız acından. üstünden resmen karanlık bir örtü kalktı: geçmişin!
neymiş? demek ki eski olduğu yerde kalmalıymış, boşuna kurcalanmamalıymış anılar.
bak bunu öğrendin.
neredeyse 2 yılını heba ettin, ama öğrendiklerine değmiştir umarım. bu sana bi ders olsun abzugzubzug
bundan sonra temkinli olursun umarım.
kaybolmuşluğun hissini yaşamak. evet öyle bir şey bu. hayır, hayır. inkar etme, biliyorsun gerçeği. taa derinlerden gelen çığlık sen uçurumdan aşağı kendini atarken seni durdurmak isteyen annenin sesi. sevdiklerinin sesi. bir el uzatabildiklerinde onlara dokunabilecek kadar yakınken.. araya belki de mesafeler girmiş ha ne dersin? kendinle alakalı söylemekten çekindiğin o kadar çok saçmalık var ki. beyninde gereksiz her şeyi sakladığın bir harikalar diyarı var. farkındasın, farkettirebilen insanlar sayesinde. bildiklerinin arasına gizlenerek kapana kısılma tehlikesini göze alabiliyorsun en azından. ama hiç bir şey için geç değil. "keşke" lerden kurtulmak hiç bir zaman imkansız değil.

son olarak,

(bkz: ben bir çilektim beni kazana attılar)
hay beyninin tasını fikeyim..
birşeylere isyan edesim var...

kabıma sığamazken bir taraftan, diğer taraftan kabımdan ayrılma endişelerim mevcut..

"bu nasıl bir paradokstur?" diye soracak olursanız, inanın bilmiyorum ben de..

sadece yaşıyorum hayatın getirdiklerini..

ya da buna "aklımın götürdüğü yere gidiyorum" mu demeliyim?...

onu da bilemiyorum ki..

"ben ne biliyorum?" diye soruyorum kendime bazen..ne?

bildiklerim ders kitaplarında yazanlardan ileri gidebiliyor mu?

ya da ne kadar bağdaşıyor bildiklerim hayatla?

hayat..

daima benden bir adım önde..

ben kendime dahi yetemezken, bir de ona ayak uydurmaya çalışıyorken kaça bölünüyorum acaba?

ne yanım ağrıyor, ne yanım mutlu, ne yanım endişeli, ne yanım huzurlu...?

kaç parçayım ben?..

aynı anda kaç tane "ben" oluyorum birden?...

tüm kaygılarım bundan sebep olsa iyi..

benden sebep olanlara ne çare bulacağız?...

hangi terzi kendi söküğünü dikebilmiş ki ben dikeyim...

ben...

aynı anda hem hüzünlü, hem sevinmeye meyilli, , bazen umutlu...

bir ben var...nasıl görmek isterseniz...
git ders çalış lan!
+ la oğlum bi ciddi ol lan!
- ya de bi git ya.
nerde kaldı o sırt çantasını alıp yollara koyulacak insan ? özgür kız nerdesin ? şimdi sadece her geçen gün hayallerinden bir adam uğruna vazgeçiyorsun . değer mi bunu bile bilmezken bir çıkmaza girdin gücünün yetmeyeceği . büyük konuşma bir daha ... bi kez daha farkettin sen karşıdakinin anladığı kadarsın ...
ruhuyla sevenleri tanıyoruz sandık. herkesi kendimiz gibi sandık. oysa onlar hiç yoktular. ve sen "yokluğa" üzülüyorsun şimdi biliyor musun?
fahişe ruhlardan hala sıkılmadın mı?