bugün

annemin gece uyumak bilmiyorsun sabah kalkmak bilmiyorsun sözleriyle başlayan, okula geç kalmak üzere olduğum günlerden bir gündü. 45 dakika içerisinde hazırlanıp kampüs otobüsüne yetişmek için ışık hızı ile hazırlanıyordum yine. üzerini değiş, saçını başını düzelt, bir parça ballı ekmek ve dışarıdayım şimdi. otobüsün geldiğini gördüğümde kaybolmuş bozukluğunu bulan çocuklar gibi sevindim yine.

vaktin azizliğine uğradığım bu anda otobüs yine tıklım tıklımdı. yine ayaktayım can sağlığı artık. ileriki duraklardan birinde daha da sıkıştık. şoförün arkaya doğru ilerleyelim sözleriyle yanlışlıkla ayağına bastığım kişiden yüzüne bakamadan özür dilemek zorunda kaldım. derken yanımdaki lüzumsuzun nahoş bir şekilde dibimde durması beni ve etrafımdaki birkaç insanı da rahatsız etmişti. farkına varmışlardı ki yanımdaki beni diğer tarafına geçirip korkuluk olmuştu sanki. teşekkür edememiştim, sebebini bulamadım ne yapayım. derse 5 dakika vardı ve zafer şeridini göğüslemişti otobüs. en rahat halimde bir sigara yakıp fakülteme doğru adi adım gitme niyetindeydim ki keşke çakmağım olsaydı. korkuluğumun çakmağı uzattığını o an fark ettim. otobüste olanlar için teşekkür etme fırsatını buldum derken konuşmalar birbirini açtı, sigaralar ardı arkasına yandı, ders aşkıyla yanıp tutuşan ben eğitim öğretimden bihaberdim sanki.

dönüş yolunda yine beraberdik, malum otobüs muhabbetleri sen nerede oturuyorsun şudur budur. ertesi gün sırf onunla aynı otobüse binmek için uyumadığımı itiraf etmek zor oldu kendime ama olsun yine de mutluydum saçma sapan bir şekilde. yine ayakta duruyordu ona doğru gitme cesaretini kendimde bulamazken birisinin bana yer vermesiyle tüm umudum kırılmıştı ki arkadan atkısını eldivenlerini kucağıma bıraktı. oturuyorsun madem tut bi zahmet diye. kaç günün böyle geçtiğini hatırlamakta hala zorluk çekiyorum. yine beraber yürüdüğümüz bir günde furkan ı gördüm ve tanıştırmak için arkadaşım furkan dedim ama onun adını bilmediğimi o an fark ettim. merhaba ben canan demişti. artık onsuz geçmiyordu günlerim. annemle bile tanışmıştı. mutluluğu her hücremde hisseder olmuştum.

ilk defa o gün otobüste yoktun. sudan çıkmış balık gibi afallamıştım olduğum yerde dondum kaldım. ileride oturan teyze bu gün yok dedi. ve diğer günlerde de yoktun. yok oldun. neredeydin bilmiyordum. telefonundan ulaşamıyordum sana. sinirlerim bozulmuştu evinin önüne gelmiştim ama pencereleriniz kapalıydı. garip bir sessizlik vardı içimde. hani derler ya kulakları sağır eden sessizlik diye aynısı mıydı bilmiyorum ama içimi yaktığı kesindi. ertesi gün yine geldim evinizin önüne ilk başta yapmam gerekeni şimdi yapmak için

yaşlı tatlı bir teyzeydi karşıma çıkan sizi sordum. bir an gözleri doldu içimde bir şeyler koptu sanki. sonra anlatmaya başladı. küçük oğulları hasta dedi. geçen gün fenalaştı hastaneden çıkamıyorlar dedi. sonrasını hatırlamıyorum abim diye anlatırdın hep ve 2 kardeşiz derdin. sana yakıştıramamıştım hastalığı sonra hangi hastanede olduğunuzu sorabildim bir tek.

şairin dediği gibi hayatımın en berbat hayatımın en uzun ve bitmek bilmeyen yolculuğunu yaptım yanına gelebilmek için.

yanına girmeme izin verdiler en sonunda. adını bilmediğim şimdiye kadar hiç görmediğim bir sürü alet vardı etrafta. ve sen hiç kıpırdamıyordun. bir anlık refleksle elini tuttum. ilk defa elini tutmuştum. bu zamanlarda daha mutlu olması gerekiyordu sanırım insanların ilk el ele tutmalar, ilk öpüşmeler doktorların nuran teyzeye artık umut yok dediklerini duymuştum yada duymak zorunda kalmıştım bilmiyorum ama sen gidecekmişsin öyle diyorlardı.

o zamanlar başımı omzuna koymamıştım. ama şimdi acısını çıkarıyorum. omzun kadar olmasa da adın yazıyor ya üzerinde o da yeter. her buraya geldiğimde kokunu hissediyorum sende geliyor musun yanıma bilmiyorum.

yine kar yağıyor, bembeyaz olacak her..

http://www.hocam.com/foru..._kaybedisimin_yil_donumu/
(bkz: hayata dair iç burkan detaylar)