bugün

aşk bir eksikliktir. yada aşk hep eksiltir .
dur şöyle diyeyim eksik birşeyler vardır sen bu eksiklikleri üç harf ile doldurmaya çalışırsın . açığı kapatayım derken büyütürsün . *
aşkta cümlelerin süresi kısalırken çoğu zaman geriye sadece özneler kalır. ya korkudan ya da deli cesaretinden. ve her nedense gene sadece özneden oluşan o cümle normal zamanda kurulan deli kızın çeyizinden cümlelere göre çok daha fazla şey anlatır. çünkü korksanız da cesaret sizi öldürmek üzere dahi olsa da aşk her duyguyu mislice daha fazla hissettirir insana. kelimeler daha ağır olur. cümlelerin eksik kalması bu yüzdendir işte. eksik kalmalıdır. yoksa insan denen zavallının bünyesine fazla ağır gelecektir diğer türlü.
şairler de işte bu yüzden imgeye başvurur.
yalnızca hissediyor insan, yaşıyor. kelimeler eksik, kelimeler yaralı. kelimeler cılız.*
içinde tutamadığın kabına sığmayan o duyguların kelimelerden taşma durumudur.
herşeyi konuşarak anlatamamak diyoruz biz buna. vücut dili neden var sanıyorsunuz.
aşk ne kadar tamamdır ki, cümleleri eksik olmasın...
Herkesin kendi seçimidir. Nedense bunu her insan yapar. Eksik bırakıp karşı tarafın tamamlamasını bekler. Karşı taraf bunu eksik anlar. Döngü başlar.
Ama böyle de olması gerekir gibi. Yani düşünüyorum da, her aşkın her cümlesi tamam olsa, ortada aşk mı kalırdı?
"bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerinse kifayetsiz olduğunu... bu derde düşmeden önce!" çaresizlik, anlatım yetersizliği, yetersizlik durumu En coşkulu insanı bile bazen öyle bir sessizleştirir ki Cümle kuramaz hale getirir en konuşkanını bile... kal gelmek, lal olmak durumudur. ve zaten aşkın gerçekten fiziksel ya da kimyasal bir açıklaması olsaydı o zaman Arşimet suyun kaldırma kuvveti yerine, aşkın kaldırma kuvvetini bulurdu... hep o bahsedilen "Frekanslar uydu ya da uymadı" gibi cümleler bir aşkı anlatmak için son derece yersiz... Ne bu aşk mı? FM radyo alıcısı mı?
tamamlandığında anlamını yitirdiğindendir.
bağlanmayacaksın

bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"o olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
demeyeceksin işte.
yaşarsın çünkü.
öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
çok sevmeyeceksin mesela. o daha az severse kırılırsın.
ve zaten genellikle o daha az sever seni, senin o'nu sevdiğinden.
çok sevmezsen, çok acımazsın.
çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...
hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
senin değillermiş gibi davranacaksın.
hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
çok eşyan olmayacak mesela evinde.
paldır küldür yürüyebileceksin.
ille de bir şeyleri sahipleneceksen,
çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
gökyüzünü sahipleneceksin,
güneşi, ayı, yıldızları...
mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"o benim." diyeceksin.
mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
mesela gökkuşağı senin olacak.
ille de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
mesela turuncuya, yada pembeye.
ya da cennete ait olacaksın.
çok sahiplenmeden,
çok ait olmadan yaşayacaksın.
hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
ilişik yaşayacaksın.
ucundan tutarak...

can yücel
hayatta her şeyin yarım olmasıyla ilintili durumdur. kelimeler sevenin ağzından sevilene söylendiğinde anlam kazanır. içinizde herhangi bir his taşımıyorsanız sayfalar dolusu en iddialı aşk sözlerini okuyun, söyleyin bir anlam ifade etmez sizin için. ama söylenebilecek en anlamsız söz sevdiğiniz kişinin dudaklarından dökülsün mutluluğun tadına varırsınız.
kişinin duygularının anlatılamayacak kadar büyük, güçlü olduğundandır.
hissedilen duyguların hangi dilde olursa olsun ,kelime karşılığının bulunmamasıyla alakalıdır. Ne söylerseniz söyleyin basit ve anlamsız kalır,yaşadıklarınızı yaşattıramazsınız sözlerle. Nitekim her seferinde farkında olsak da söyleme gereği duyarız ilk ve son yaşayan bizmişiz gibi. Karşımızdakinin de anlamaya çalışmasıyla alakalıdır bizi. Bir laf vardır çok severim 'kendi anlatamamak yoktur derler,gerçek olan karşıdaki sizi ne kadar anlamak istiyor?'.
(bkz: yarım kalan hayaller yaşındayız)