Zihnimden biraz uzakta, ya da şehrin gürültüsünde, sırtımı dönüp ağladığım yerde, düştüğümde kaldırdığın yerde.

"Sana gitme demeyeceğim
üşüyorsan ceketimi al
günün en güzel saatleri bunlar
yanımda kal"

21 haziran gecesi, ayrılmak için de tanıştığımız yerde buluşmayı tercih etmiştik. Londra'da, istasyondaki büyük saatin altında, tam on ikide. Çocuk gibi gülmüştük birbirimizi görünce. Henüz yaratılmamış balonlar bırakıldı gökyüzüne. Dokunmayı öğretmiştin bana, sarılmayı...

21 haziran gecesi, tam iki sene önce, insafım yoktu sevgilere. Bilinmezliği çekici bulmuştum. Gece yarısı treniyle bir başkasına giderken ardımda bıraktığımı göremeyecek kadar kördüm. Trene binseydim bağışlamayacaktın gözlerini kör talihime.

"Sana gitme demeyeceğim
gene de sen bilirsin
yalanlar istiyorsan, yalanlar söyleyeyim
incinirsin"

21 haziran gecesi, kim saldı o korkuları üzerimize? ilerlemenin mümkün olmadığını kim söyledi? Unutmak için sığınırdım yağmurlara ki herbir damlada seninle sevişirdik, morning star'ın fonunda. Gel, derdin belimden kavrayıp, boşuna esiyor bu rüzgar. Gel, derdin, ne işin var uzaklarda? Gözlerimi sımsıkı yumup cümlelerle anlatamayacağım masalsı saatlere yol alırdım, yatağın sağ tarafında.

21 haziran gecesi, biz geceden daha karanlıktık. Botni'nin kıyısında, ölen kardeşimin şerefine. Kimse yoktu, ben dahil. Hiçbir yere gidesim yoktu, kalkıp savaşacak da değildim. En iyisi dedim, denizkızı şarkımızı söyleyeyim. Biraz gürültü herkese iyi gelirdi. Botni'nin tuzsuz suyuna batarken söylerdik şarkımızı, eşlik ederdi kardeşim en dipten.*

21 haziran gecesi, bu saat neden bu istasyondaydı? Bu büyük saati buraya kim asmıştı? Biraz bakar mısın diye sormuştun. Tabii. O büyük saatin altındaydık, tanışma bahanen saati sormak olmuştu. Bakarken dalmışım, umarım birazı geçmemiştir.

"Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme lavinia
adını gizleyeceğim
sen de bilme lavinia"

21 haziran 2013, saat 11:37, bırak rüzgar boşuna essin demiştim. Sen çıldırdın mı, dedin bana, yeşil gözlerin saat kadar açılmıştı. Yeryüzü kırılır dedin, sen gitme. Kabullendin hemen sonra, veda öpücüğünü verip son kez isyan ettin. Gözlerin dolu, son kez baktın yüzüme. Yanağımı okşadın, baş parmağınla akan tek damlayı sildin. Gittin sonra.

kalbim içimde koşmaktan yorgun düştü. Herkes bana doğru telaşlanıyordu. Bilincim kapanmadı, hayır buradayım demek istedim. Konuşamadım, neden yerdeydim? Sen neredeydin? Zor nefes alıyordun, botni, ya sen neredeydin?...

22 haziran sabahı, seni buldum yastığımda, elini buldum belimde. Papatyalar buldum komodinde, bu mevsimde? Bembeyaz, tertemiz, günaydım.

21 haziranı sabaha bağlayan gece, aşkı buldum, istasyonda, büyük saatin altında.
Aşk kalbin sıcak kendini sıcak hissettiği her yerdedir.
Cüzdanın kabarıklığındadır.
Çok içten ve güzel yazılmış bir yazının başlığı olmuştur. Okumadan yazacaktım. iyi ki gözüme çarpmış.

Çiçekçi ablanın kalemimi acaba?
filmlerde.

gerçek hayatta aşk diye bir şey yoktur.
aşkı arayan ve bir türlü bulamayan kişi serzenişdir.
biraz aşağılarda.
We found love in a hopeless place.
ne bok olduğunu anladıktan sonra taaa en derin kuyulara atılmıştır. uzak durula.
Ya yancıkta yada amcıktadır.
Jehan barbur - ask hıc biter mı
Sarkısının sozlerını getirir akla.
boğazımda tam da sözcüklerin düğümlendiği yerde...
vicdan.
Ask zar'dadır. Kutsal Bekaretlerımıze sahıp cıkalım.