bugün

tanım : günde ne kadar kazandığını düşündüğüm, gariban emekçiler.
Her kış sabahı okuluma gitmek için sabahın 6.50 'sinde evden çıkarım. Apartmana çıktığımda, soğuk olduğunu farkederim ve içimden sinirlenirim. Dışarı çıktığımda bu sinir milyonlarca kat artar. Eskişehir'in ayazını sadece Eskişehir'de yaşayanlar bilir. Neyse caddeye kadar yürüyeyim dolmuşa bineceğim nasılsa demek, benim için bir teselli olur. Dolmuşu beklerken yine küfrederim içimden.
Dolmuş gelir, köprübaşına kadar bırakır. Köprübaşından okuluma gideceğim mesafe 100 metre kadar. Dolmuştan inmek istemez ayak ama inerim.Hadi oğlum son senen bu. Üniversiteyi kazanınca sıcak bir kente gidersin lan diye söylene söylene giderim. Yol kestirme olsun diye çarşının en ücra yerlerinden giderim. Buraya kadar bana göre hayatın zorlukları olarak görünen şey, "her sabah" gördüklerim karşısında bir nimet olarak yerleşiverir aklıma ;

sabahın köründe o ayazda üzerinde ince ve çok eski bir montla, sadece fakir ve orta halli insanların geçtiği bir yerde tam 6 tane ayakkabı boyacısını, soğuktan büzüşmüş bir biçimde görmek. öyle parçalar ki içimi. ulan derim kendime, ulan içinde içlik var, kaç kat giyinmişsin. Atkın beren kalın montun herşeyin var. yine de bu soğukta üşüyorsun ve küfredip duruyorsun. peki ya onlar ? sadece 1 müşteri gelmesini bekliyorlar. Taş çatlasa 2 milyon. Müşteri gelecek de 6 kişi içerisinden birisini seçecek...
Yine sıcacık yatağımda uzanmışım, önümde laptopum yanımda sıcacık çayım, kahvaltımı yeni yapmışım...Onlar yine bu soğukta müşteri bekliyorlar. adalet mi bu be ?
beyaz ayakkabıyı bile boyamakta ısrar eder bu arkadaşlar.
Giyersin terliklerini şıkır şıkır, söylersin 2 çay, sonrasında "ne olacak bu memleketin hali" muhabbetini açan emekçilerdir.