ölümün benim için sıradan bir olay olduğunu düşünürdüm.

insanlar doğar, büyür ve ölürlerdi, benim için hayat bu kadar basitti.

yıllar olmuştu bu dünyadan göçenlerin ardından yas tutmayalı.

ölümlerle büyümüş, ölümlere alışmıştım.

böyle olduğunu sanırdım, yanılmışım.

serhat’ın, bünyamin’in gidişine inanamadım, alışamadım.

serhat’la trabzonlular iftarında tanıştım. kısa bir görüşmede ne konuştuk ne paylaştık hatırlamıyorum ama öyle kaynaşmıştık ki yıllardır hiç yapmadığım bir şeyi yaptım ve trabzonsporlularla maç izlemeye gittim.

dakka bir gol bir yaptık, sevinç çığlıklarımız alkışlarımız daha kesilmeden ikinci golü de bulmuştuk.

-serhat: trabzonsporumuzun golüüü, dakika altııııı yatttaaarraaaa , diye bağırarak coşkumuza coşku katıyordu.

-sarı saçlarını deli gönlüme, bağlamışım çözülmüyor yattara yattara diye devam ediyorduk…

nasıl olduysa 3-2 yenilmiştik. hepimiz hüzüne bozulmuştuk, kimsenin ağzını bıçak açmıyordu ki serhat’ın sesi duyuldu.

trabzonsun sen bizim canimiz bordoyla mavi akar kanimiz

seviyoruz seni cani gönülden trabzonsun sen bizim canimiz

mağlup da olsak coşkusunu kaybetmeyecek kadar hayat doluydu.o’nun farkı buydu.

maçı kaybetmişsek bile içimiz buruk ama başımız dik iniyorduk çarşının merdivenlerinden, sloganlar eşliğinde.

hacı bekir lokumlarımız vardı; bordo ve mavi meşalelerimiz, trabzonspor’un bizi sevindireceği günlerde kullanmak üzere saklardık.

bir de ikimizin sloganı vardı. kübra sevmese de gırtlağımızı patlatarak söylerdik.

asker oluruz terör vururuz.

polis olur vatan koruruz.

kafamiza eser papaz vururuz.

insan değiliz trabzonluyuz!

sürekli konuşur, danışır, dertleşirdik.

yafru, diye seslenirdi hep.

kandillerde , bayramlarda hiç unutmazdı.

birlikte hiç maça gidemedik.

samsun’da bir türlü buluşamadık.

işe başlamasını kutlayamadık.

acı haberden üç gün önce görüşmüştük internetten.

-bünyaminler, maça gelecek sen de gel, demişti.

-sınavım var gelemem, demiştim.

sınav bahaneydi, esasında onlar kadar yürekten bağlı olamamıştım hiçbir sevdaya.

hamid arayıp serhat’ın kaza geçirdiğini ve arabadaki herkesin hayatını kaybettiğini duyduğunu söylediğinde inanmadım, inanamadım. hiçkimse inanamamıştı.

ölüm uzun bir aradan sonra ilk defa bu kadar zor olmuştu benim için.günlerce oyy bünyamin, oyy serhat diye gittim yatağa, sabahlara kadar uyuyamadım.

acı ama gerçekti, onlar düşler ülkesine gitmişti artık.

bizler , geride kalanlar arkalarından ağlayacak, yas tutacak ve sonra unutacaktık. hatırladıkça tekrar duygulanacak gözyaşlarımızı tutamayacaktık. kimilerimiz çocuklarının adında yaşatacaktı, bünyamin’i serhat’ı, muhammet’i, mesut’u.

böyle olmamalıydı.

birlikte maçlara gitmeli, galibiyetimizin şerefine hacı bekir lokumlarımızı yakmalı, sloganımızı haykırmalıydık.

aileler kurmalı, çoluk çocuğa karışmalı, çocuklarımızı kaynaştırmalıydık.

yıllar sonra bir araya gelip eski günleri , hatıraları anmalıydık.

birimiz diğerimizin arkasından değil, ortak acılarımıza ağlamalıydık birlikte.

böyle olmamalıydı.

inanmadım, inanamıyorum.

kabullenemiyorum, isyan da edemiyorum.

kaderin karşısında aciz kaldığımızı gördükçe sağdece ağlıyorum.
çocukluk arkadaşımdı. daha 4 yaşında iken komşuluk sebebiyle arkadaş olmuştuk. anaokuluna ve ilkokula beraber gitmiştik. aynı sınıfta okumuştuk. ortaokul zamanı mahalle maçlarında görüşürdük. lise de ise bağlarımız tamamen kopmuştu. hangi liseye gittiğini bile bilmezdim. üniversiteye başladığımda, annemden k.'nin eroin bağımlısı olduğunu öğrenmiştim. annem bayağı üzülmüş, ben ise pek umursamamıştım. aradan 4 sene geçmişti. üniversite son sınıfta iken, bir cuma gecesi eve dönmüştüm. annem ağlıyordu. "k. vefat etmiş" dedi. sadece omuz silktim. belki kızgındım ona. bilmiyorum. belki bir hafta sonra, bir gece vakti gözlerimden birkaç damla yaş aktığını bilirim. onun ölümüne mi, yoksa taş kalpli reaksiyonum için kendime mi akıttım o yaşları, 12 sene geçmiş olmasına rağmen bilmiyorum. tek bildiğim, hala kızıyorum ona...
yanağımda tırnak izlerini taşıyorum kardeşim, senden bana miras tek yaşayan hediye gibiler. duruyorlar öylece sol yanağımda yan yana. aynaya her baktığımda seni görüyorum...
başta birşey anlamazsın, tepki vermezsin, belki üzülemezsin. bu şaşkınlık ve şok geçirme anı, onu toprağa verdiklerini görürken son bulur, ne oluyor? nasıl olur? hayır, hayır.... birkaç gün bu gidip gelme sürer...bir an başka birşeyle meşgul olursun, tekrar gelir aynı hüzün çöker. aslında insanın koruyabilmesi gereken ruh hallerinden biridir. öleceğiimizi hiç düşünmeden yaşıyoruz çünkü, ölümü kendimize hiç yakıştıramıyoruz. halbuki bu yazdığımız kelimeler, cümleler kadar bile uzun değil belki de ömrümüz. belki bir gün girilen entry lerime +/- verilirken ben burada olmayacağım.

Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz(Enbiya Suresi35).
acıdır hemde çok acı hele birde beklenmedik bir ölümse o dahada yakar içinizi.
cumartesi akşamı gudubet insanların ölümü aklına getirmesiyle girdikleri bunalımdan çıkamayışı.
(bkz: ah ulan rıza)
(bkz: tövbe tövbe)
güzel bir günde arkadaşımın öldüğünü öğrendim,mesajla inanmadım görene kadar, neden ölsünki bu yaşta..
çoçukça düşünceler işte..gidiyorsun evine ve karşılaştığın manzara bir yığın insan herkes ağlıyor şoka giriyorsun gözünden bir damla bile yaş gelmiyor. cenaze aracı geliyor buz gibi oluyorsun senin canın dediğin herşeyini paylaştığın aynı sırayı aynı mahalleyi paylaştığın arkadaşın o saçma küçüçük kutunun içinde.donup kalıyorsun.. ben şimdi kiminle voleybol oynuycam kiminle derdimi paylaşcam kimin omzunda ağlıycam kim bana oje sürcek diyorsun ama o çoktan gitmiş.kızıyorsun ona neden o duşa girdin neden kapıyı kilitledin diye. ama bir faydası yokki.. sonra annesinin o çığlıklarını duymak istemiyorsun babasının yanına gidiyorsun bakışıyorsunuz ve sana öyle bir sarılıyor ki işte ilk göz yaşı o zaman damlalar halinde geliyor..artık sizde benim evlatlarımsınız diyen gözlerinin altı şişmiş bir baba.
tutamıyorsun kendini hıçkıra hıçkıra ağlıyorsun fotoğraflarınıza bakıyorsun inanmak zor geliyor inanmak istemiyorsun sanki herşey bir rüyaymış gibi..onun odasına giriyorsun heryerde onun kokusu,en kötüsüde o banyoya girmek giriyorsun içeride ağır bi tüp kokusu yerde hala sular var en son onun bedenine değmiş olan ,değiyorsun suya için ürperiyor, duşa girmeden önce çıkardığı küçük tokası orda bakıyorsun tokaya beraber almıştık diyorsun ve gözünden yaşlar geliyor.. en kötüsüde sevdiği çoçuğa yazdığı mektubu veremeden gitmesi ne çok hevesle yazmıştı onu ne kadar çok heycanlanmıştı..demeki kısmet değilmiş.senin yerinde sıranda fotoğrafın ve çiçekler var sınıfa giriyoruz ve kimseden çıt çıkmıyor herkes usulca bakıyor kimse bişiy demiyor sadece bakıyorlar..
seni hiçbir zaman unutmadım fotoğraflarına hep bakıyorum evinizin önünden geçerken seni düşünüyorum pencerene bakıyorum sanki sen hala oradasın pencereyi açıp napıyosun diyip el sallıcaksın. zor tutuyorum kendimi ağlamamak için düşünüyorum eski günleri özlüyorum.neden bu kadar erken yaşta gittinki daha ne çok hayallerimiz vardı.. huzurlusundur inşallah orada melek gibi gülüşünü ,gülerken yanaklarında çıkan gamzelerini çok özledim.
huzurlu uyu benim bitanecik arkadaşımmm..
yani sen şimdi bir daha olmayacak mısın demek en iyi özettir.
insanın kabullenmekte zorluk çektiği hadisedir. ne çok yaralar insanı. yakıştıramazsın ona ölümü. yıllar da geçse üstünde kabul edemezsin öldüğünü.
olmadık zamanda akla gelir, keyfi götürür, diyaloğun, ortamın içine sıçar, yakınları yıkılırken muhabbetin dağıldığını düşündüğünüz için vicdan azabı yaratır.

pişmanlık denen o kısa süreli ama ömür törpüsü sürece girilir. akla, aynı üniformayı giymenize rağmen it gibi dalaşmanız, iki dakika sonra da cebindeki son sigarayı size uzatması gelir.
bir yenisini duymamak için haber alınan arkadaşı aramaya korkar insan. netten haberleri bulunur, ailelerinin perişan olmuş fotoğraflarına yarım saniyeliğine bile zor bakılır. tepeden enseye bir karıncalanma iner. sigara içilir, ilaç alınır, uyunur, gözler kendiliğinden küt diye açılana kadar..
(bkz: her canlı ölümü tadacaktır) sabittir.
tanım; tanınan bir bireyin vefatı.

sahurdan sonra gamyun'a sardım gene. saatlerce, şuursuzca, konuşmadan, etmeden oyun oynayıp durdum, malum ramazan ya akşama kadar uyuyabilmek için sabaha kadar oturuyorum. ne kadar niyetlensem de beğendiremedim babama. akşama kadar uyumayla oruç olmazmış. çok da tın, sanki o verecek sevabını.

neyse oyun bitti, facebook sayfasını yeniledim her internet manyağı gibi. birden adına açılmış bir albüm ve mekanın cennet olsun yazıyordu. dondum birden arif be kötü oldum ama bozuntuya vermedim, şakadır lan dedim bizim miroğlu nasıl olur da göçer gider. sonra bir hışım profiline baktım, gözlerim doldu. herkes başsağlığı dilekleriyle doldurmuştu duvarını.

hala inanmıyorum da biliyor musun, nasıl olur ki biz taş çatlasın bir ay önce konuştuk senle, ben bandirmya gelince iki tek atacaktık, köye götürcektin lan beni hani. yakıştı mı sana. ellerim tirtir titriyor hala. çok erken değil mi gitmek için ben bile o o kadar trafik kazasından sağ çıkmışken yakıştı mı sana.

içim sızlıyor be arif, şu an merhameti, affediciliği olan bir tanrı olduğuna inanmıyorum, ağustos ayında yağan bir yağmur ve sırf telefonu çaldı diye üzerine yıldırım düşen bir genç. olur mu lan, hani adaleti nerde, bana kimse ölüm vakitsiz gelir demesin. ölüm seni değil gitsin doksanı devirmiş ihtiyarlarla uğraşsın, ağustos ta yağmur mu olur be kardeşim. aklım almıyor sindiremiyorum.

sana yakıştıramadım, mekanın cennet olsun da demicem, mekanın burası oğlum, bandırma. mendirekti senin mekanın takıldığın kafeydi, üç beş balya toplamak kaldırmak için gittiğin köyündü. burlarda kal kardeşim. unutulma...

http://www.bandirmaflasha...dirim-bandirmada-can-aldi
gelen telefon;
*
-ya bişey sorcam, barışla konuştun mu hiç?
-hayır çok uzun zamandır hiç konuşmadım, nolmuş bişey mi olmuş?
-barış öldü.. trafik kazası, öleli 10 gün kadar oluyor, aslında sana daha önce söylicektim ama b..**
ölüm o kadar yakın ki, daha çok gençti. bende daha gencim ve buna rağmen etrafımda ölen birsürü insan oldu bu zamana kadar..
ne zaman birisi ölse, benim de öleceğim aklıma geliyor, ne zaman birisi ölse üzülüyorum ama elimden bişey gelmiyor..

olm senin yerin burasıydı nereye gittin??
mekanın cennet olsun diyorum* umarım hayatta olduğun zamankinden daha çok canın yanmıyordur orada..
ne olursa olsun hep desteğini yanınızda hissettğiniz, bazen günlerce birbirinizi arayıp sormasanızda onun olduğunu bilmek bile size güven verirken bir sabah uyandığınızda artık onun olmadığını ve olamayacağını öğrenmek.. o arkanızda hep hissettiğiniz desteğin artık yok olması.. nasıl anlatılır, ifade edilir ki bu durum yaşamadan nasıl anlanır. kimsenin anlamamasını umarım.
1 hafta ya oldu ya olmadı. pazartesi günüydü işte. Okula gittim arkadaşımla buluşup. Kolkola girdik okula. Biz ilerlerken arkadaşımı bi kız durdurdu.
- hani bi kız vardı bizim sinir olduğumuz sevgi ydi adı. o ölmüş.
dedi.
ne hale geldiğimizi bilmiyorum. o an için hatırladığım bir şey varsa o da arkadaşımla birbirimizin gözlerine bakıp kalmamız.
arkadaşıma dur dedim hemen koyverme kendini. ben öğreneceğim aslını. sınıfa gittim. çok yakın bi arkadaşım var seval. gözleri şişmiş ağlamaktan. yanıma geldi. asmış kendini dedi. sarıldık birbirimize sımsıkı. ben böyle acı bilmiyorum sözlük. daha önce ölümü hiç yakınımda hissetmemiştim. sonra bizi yakın arkadaşlarını bi sınıfa götürdüler. resmen ağlama sınıfı yapmışlar. gelen yere çöküp ağlıyor orada. ağlıyoruz ama neye ağlıyoruz inanamıyoruz ki. haber geldi dün gece asmış kendini. 12 gibi falan cenazesi varmış. sabahın köründe çıktık okuldan bütün arkadaşlar. yürüdük cemevine. bizi geri çevirdiler daha var diye. her neyse zamanı geldi tekrar gittik. yanımızdan cenaze arabası geçti. o andı işte beynimden vurulmuştum resmen. gitmiyordu ayaklarım bir adım daha. zorla girdik cemevinin bahçesine. yıkamaya götürdüler. isteyen yanına girebiliyordu. istemedim ama gidemedim bakamadım yüzüne. görenlerin söylediğine göre boğazına kadar dikmişler. ayak başparmağında kırmızı ojesi duruyormuş.. ertesi gün mezarına gittik. o artık orada. fotoğrafları odamda aslı yüreğimde. allah affetsin mekanını cennet eylesin güzel kardeşim.

Bir gece yarısı
Daha onsekizindedir ölüm
Bir yandan birileri açar gözlerini
Diğer yandan başkaları kapar.
Sessizdir bir o kadar da çığlık çığlığa
Daha onsekizindedir ölüm.
Fotoğraflar bazen anlatmaz her şeyi
Ataş düştüğü yeri yakar çoğu zaman.
Feryat figan gider bir umut uğruna
Halbuki daha onsekizindedir ölüm.
Sadece ojeleri kalır vücudunda
Sapsarı saçları kesilir bir bir düşer kollara
Yakışmasa da intiharın pençesi
Daha onsekizindedir ölüm.

Öznur Özkan
Ocak 11
arkadaşın ölmesi tabikide zor ve agır atlatılabilen bir durumdur, fakat annenin ölmesinin yanında hiç denebilicek kadar hafif kalır.
yanarak öldüler...

bir araba kazasında, gitmeyin etmeyin dememe rağmen yanarak öldüler... sözlük, ben acıklı şeyler yazmayı sevmem. hatta sadece bir entry girdim böyle. fakat bunu içimde tutamam sanırım.

daha taze, geçen sene haziranın onu gibiydi, babam şehir dışına yeni firmalarla görüşmek için gitti, maksat nariman ve ben geziyorduk. akşam oldu bunlar içki içmeye gitti arabayla. dedim yapmayın, içerseniz bile orada kalın, sakın dönmeyin diye... fakat o gece beni dinlemeyip geri döndüler. gecenin bir yarısı babamı arayıp "baba, maksat ile nariman çok geziyorlar. başlarına bir şey gelecek" demiştim.

tam o saatte... yani saat 2:30'da hızla geri gelirken virajı alamamışlar. ertesi gün kapıma manarbek ağa geldi. "oo selamın aleyküm nasılsın aga?" dedim.

-maksat ve nariman öldü.
+nee??
-maksat ve neriman öldü!!
+dur ağa dur ne diyorsun!! otur ne ölmesi ne?
-öldüler, yandılar, kül oldular, yok... bitti...

benden önce görmüş onları morg'da.

o adam psikolojik bunalıma girdi ve şu anda şok içinde. inanın o vücutları görmek istemezsiniz... her tarafı yanmış, yüzü belli olmayan, iç organları tamamen kaybolmuş iki vücut, hemde bunlar dostunuz!! en yakın dostunuz.
ben ise hala onların yüzleri bile belli olmayan o yanık vücutlarını özlüyorum. onlarla çiftlikte gezip kaçan sığırları kovalamayı seviyordum, buzağılara süt vermeyi seviyordum, koskoca adamların çocuk gibi davranmalarını seviyordum...

ben onları arkadaşım olduğu için seviyordum.

hala hatırladıkça aklıma geliyor, üzülüyorum. haziran ayına yaklaştıkça kiminin doğum günü geliyor, kiminin seçim heyecanı, kiminin yeni bir bebeği, kiminin sevgilisi, kiminin ise arkadaşı oluyor. fakat benim anılarımda kalan tek şey yanarak ölen ve vücutlarından arta kalan tek şeyin küller olduğu iki arkadaş.

özlüyorum... *
Çok ama çok canımı yakan durum .

- hemen eski okulun önüne gel herkes orda
+ neden ?
- gel dedim sana ! ( ses ağlamaklıdır ve telefon suratıma kapanır . )

Daha 1 hafta önce yemekte asla birbirimizden ayrılmamak üzerine söz vermiştik . 1 hafta ses soluk çıkmamıştı , dargındım . Aramıyordu , gelmiyordu ....
yemekten sonra sevgilisini motorla eve bırakırken bir araç ile çarpışmışlar ve 1 hafta boyunca hastanede yatmışlar . Gittim ve bana söylediklerinde şok olmuştum zaten psikiyatri tedavisi görüyordum bu olaydan sonra kendime uzun süre gelememiştim . Sevgilisi yaşıyordu . üstünden 4 ay geçti arkadaşımı aldattığı kişi ile sözlendi . 1 sene geçti üstünden ve 16 ocak gecesi Anıl ' ın ölüdüğü gece evlendiler . Ben hala ocak ayında canımın yandığını hissediyorum . Çok özlüyorum onu ! Benle uğraşmasını bile çok özlüyorum . Keşke hala yanımda olsa da benimle uğraşsa diyorum .
yusuf hayaloğlu ah ulan rıza şiirinde öyle bir anlatmıştır ki bu duyguyu içini parçalar insanın.
şiirin sonlarına doğru bir yerde öyle içten bir şekilde ''ah dostum, ah..'' der ki gözleriniz nemlenir.
şaka gelir adama, inanmaz başta gerçek olabileceğine, yoktur çünkü onun için arkadaşı olmadığı bir dünya.

ama olmuştur. belki hız, belki araba aşkı, belki de bir trafik canavarı almıştır o canı. gitmiştir artık o bu dünyadan. daha dün konuşmuşsunuzdur belki de. toplanalım da maça gidelim bir gün demişsinizdir. her şeyi hazırlamışsınızdır. ama o artık yoktur. hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı gibi bu planlar da gerçekleşmeyecektir.

bir gün bir arkadaşınız arar sonra, o öldü der. siktir lan dümenci dersiniz. kimi kandırıyorsun sen... abi valla... trafik kazası geçirmiş!!! hafif bir cızırtı böyle kalbin en ince noktasına değer çekilir. hafif hafif elektrik çarpması gibi... çarpar çarpar çekilir git gide artarak.

yutkunamazsın bir süre. şaka de lan bana! şaka de kanka, ne olur...
- kardeşim, başımız sağolsun.

o an başına yıkılır işte dünya. elin ayağın başlar titremeye. bağırmak istersin boğazın buna izin vermez. su içmek istersin kalkamazsın.

oturursun öylece.

hani hep derler ya "hayatın gözünün önünden filim gibi geçermiş" ölürken, işte o hayat o an geçer senin gözlerinden. bir kardeşin, canın, dostun gitmiştir çünkü bu dünyadan. o film bitmiştir senin için.

bitmiş midir gerçekten de?...

başımız sağolsun.
malesef liseyi bitirdiğim yaz yaşadım. çok üzüldüm. ama ailemin ve diğer arkadasşlarımın olayı çok çabuk kabullenmesi, daha doğrusu pek önemsememeleri beni çok daha üzmüştü. çok kötü bir duyguydu. uzun zaman üzerimden atamadığım, herkese inat yaşadığım acı bir tecrübeydi. allah rahmet eylesin bir defa daha. ha unutmadan arkadaşlarla bir ara mezarını ziyarete gitmeyi kararlaştırıp hala gidemediğimiz arkadaşım. vefasızız biz. vefasız.
henüz 6 yaşındasındır. soğuk kış gecesinin sessizliğini yırtan bir telefon sesi uyandırır evdeki herkesi. anlam veremezsin ne olup bittiğine. annen ağlamaya başlar, sen de ağlarsın o ağladığı için. sonra baban gelir yanına 'ağlama oğlum' der, sarılır gözleri yaşla dolu. bir türlü anlam veremezsin olana bitene. sonra koşar annene sarılırsın. o da aynı kelimeleri mırıldanır. gecenin o saatinede anneni bu kadar ağlatan, babanın gözlerini dolduran bu şeyden iliklerine kadar korkarsın ama yine de anlayamazsın. ta ki hayattaki ilk arkadaşın ve annesi bir daha evlerine dönmeyene kadar...

trafik kazasında hayatlarını kaybeden; hatırlayabildiğim ilk arkadaşıma ve annesine allahtan rahmet diliyorum.
şehir değişikliği sebebiyle ortak bir arkadaştan öğrendiğiniz durumdur.

bir anda ne hissettiğimi bilemedim. neden diye sorduğumda sebebinin onun en çok korktuğu sebep olduğunu öğrendiğimde daha da kötü oldum. önemli bir sebepten dolayı tartışmıştık ve artık görüşmüyorduk. daha sonrasında şehir değişikliği yaptım ve yine görüşmedik. ne arıyorduk ne soruyorduk. haberi alınca ailesini aradım, anlattılar sebebini. en çok korktuğu şeyin o olduğunu söyledim ve neden kalkıştı buna dedim. ailesi bundan korktuğunu bile bilmiyormuş, onlara hiçbir şey anlatmamış. riskli olduğunu bile bile gitmiş kendi başına imzalamış ve ameliyata girmiş, 2-3 günlük yoğun bakımdan sonra da hayatını kaybetmiş. görüşmediğiniz 1.5 seneye yakın zamanda durumu gittikçe ağırlaşmış. yanında olsaydım ailesine anlatırdım arkadaşı öldükten sonra iyice ölümden korktuğunu ve yakın zamanda öleceğini düşünmeye başladığını diye düşünmekten alıkoyamadım kendimi. beraber aldığımız köpeğini sordum o da çok ağlıyormuş ama vermeyeceklermiş kimseye kızımdan kalan tek canlı varlık köpeği dediler en azından köpek için sevindim. arayın ara sıra beni yalnız bırakmayın dedi annesi siz bana kızımdan kalan şeylersiniz, geldiğinde buraya mutlaka görüşelim dedi seni çok sordu dedi. daha bir kötü oldum. ağlamaya zırlamaya gerek yoktu ama telefonu kapattıktan sonra çok ağladım.

Bir sevgilisi olmuş eskiden çok anlatmadı sadece çocuğun öldüğünü biliyorum. ilişkilerden kaçardı söylemese de hep Onu arardı. Benden büyük ve bana ilişkiler açısından çok şey anlatırdı sen dediğimde ise istemiyorum ben derdi. Başkasıyla aynı evde yaşayamam ben evlenemem derdi belli ki biraz olsun acısı hafiflememişti ya da nedendir bilinmez çünkü anlatmaz çok umutsuzdu. Orası nasıl bir yer bilemem, gerçekten var mı yok mu bilemem ama umarım Onunla berabersindir.

sonra defalarca rüyamda gördüm. rüyada ölen insanlar konuşmazmış ama o konuşuyordu benimle. rüyamda çok güzeldi en azından acılarından kurtuldu ve umarım gittiği yer herneresiyse mutludur.

özledim.