bugün

uzak ülkelerin birinde, adam başına 3,5 dinazor ortalamasıyla yaşanan zamanlarda -ki buna da yaşamak denirse- evinden ayrılıp gurbet ellere yardıran bir genç var imiş. o vakitler henüz düzenli orduya geçilmediğinden, askere gitmiş desem büyük yalan söylemiş olurum. okumaya gitmiş olsa, yazı ne ki neyi okusun? inşaatta çalışıp para kazanacak olabilir mi? olabilir. ya para deyince hemen karıştırma şimdi lidyalıları filan. lidyalıların alayı paragözdü zaten. evet, mısır'da kaba inşaat ustası olan amcaoğlusunun yanına, piramit inşaatında çalışmaya gitmiş olabilir eleman. ya da olamaz. olamaz. çünkü yukarıda hala dinazorların it sürüsü gibi koşuştuklarından bahsettim. hikaye bu kadar büyük zamansal atlamaları kaldıramaz. zaten kaç kişi yaşıyor ki o zaman dünyada? gurbet kavramı yoktur daha. suyun öte yani sizin, bu yannı bizim. o kadar. gurbet yok, ne güzel! neresi sıla bize neresi gurbet? yollar bize memleket. al bizi koynuna ipek yolları.. evet, ipek yolundan gitmiş olabilir çocuk.

olayın tarihsel boyutunu ele alalım derken, elimde dinazor taşağıyla kalakaldım bilgisayarın başında. bağlayamadım olayı heredot dayı, kusuruma bakma.

mevzu günümüzde geçsin. en sağlamı bu. ama burada bir parantez açıp, uzak ülkelerin birinde bundan 1000 yıl önce annesine 2 yılda bir, sevgilisine ayda bir mektup yollayan (mektup?) gencin 'taş kesilmekle' sonuçlanan hazin öyküsünü hatırlatmak isterim. haa, çocuğun taş kesilmiş hali daha sonra bereket tanrısı adı altında seri üretime sokularak muazzam para kazanılmıştır; o ayrı konu. heykele şöyle bi göz atınca da, neden sevgilisini annesinden çok düşündüğünün ayırdına varabiliriz rahatlıkla. annenin çocuk için yapacağı fazla bir şey yoktur bu noktadan sonra. ya da vardır: bi an önce baş göz etmek. bu arada çocuğun ismini hatırlayıverdim şimdi. rasputin. evet.

konuyu bir dağıttım ki var ya, alayı gelse toplayamaz. soner yalçın bile bu kadar dağıtamazdı. gerçi o, gurbetteki gencin sabetayist olduğunu tespit eder, sabetayistlerde anne kavramının önemsizliğinden filan dem vurup iyice sker atardı mevzuyu..

***

- oğlum niye aramıyosun evi hiç? özlemiyo musun bizi yavrum?
+ eee, ıı şey anne yaa, telefonlar bozuk burda. bir de, bölük çok kalabalık olduğundan, herkese haftada bir arama izni veriyorlar. istihkakımız bu kadar (istihkak?) alo anne kapatmak zorundayım, sürem doldu. babamgile selamlar, hürmetler.

2 dakika sonra:

- alo, naber? dünden beri ne var ne yok bakalım? ehe ehe..
+ işte, kahfaltı ettim ben de. birasdan banular gelicek. çay yapıcam onlara. sonra hep beraber dışarı çıkıc..

yavşak yalancı göt! anneye ne bahane uyduruyon? elin kızına nası yavşıyon? pis adam!

şimdi bu olayın sebeplerini irdelemek (irdelemek?), birtakım çıkarımlarda bulunmak (çıkarım?), kişiyi yermek değil amacım. zaten genel sebep aşktır aga. kurcalamanın manası yok.

lakin, bir de özel sebep var kanımca kararımca: anneyle telefonda konuşmak, bir hasan ali toptaş
romanı okumak gibidir. çok gereklidir fakat bi o kadar da yorucudur. kafayı yorar. zira anne ekonomik krizden bahseder, dönüşte iş bulamamaktan, pişmanlıklardan; ben sana demiştimler duyarsın sık sık. kötü haberler de verir anne. falanca dayının öldüğünden, filanca komşunun trafik kazası geçirdiğinden, fulancanın boşanmasından konuşur. öte yandan, sevgiliyle telefonda konuşmak best-seller okumak gibidir. yormaz adamı. düşünmene, alt metin okumana filan gerek yoktur. o seni seviyordur, sen de onu. bitti.

haa, herkesin sevgilisi böyle huzur verici değildir tabii. nice yiğitler yaşama sevincini ahizeyle birlikte ankesörlü telefona asıp çıkıyor koğuşlarına. görüyoruz... allah huzur emici sevgililerden korusun. amin.
tersi kesinlikle düşünülemeyen bir durumdur.
Annenin küçük kardeşe yakınmasına neden olan durumdur.
annenin yadırgamayacağı son derece doğal bir durumdur. anne zaman zaman aranılıp (tabi uzaktaysa) hali hatrı sorulacak tonton bir teyze olmuştur; her gün arayıp telefonda muhabbet etmenin lüzumu yoktur. anneyi, oğlunun ya da kızının belirli zamanlarda arayıp "nasılsın annecim?" demesi mutlu edecektir, sizi arayıp "niye çaldırmıyosan?" diye hesap soracak hali yok kadının.

ama sevgili öyle mi? abow..
sevgili terk edince ne kadarda yanlış yaptığını anlamaktır.
anneyi özlemeye sevgiliden de bıkılmasına sebebiyet verebilecek durum. eğer böyle devam ederse yakın bir zaman içinde kişinin sevgilisinden ayrılıp kendisini annesinin kollarına atması muhtemeldir. yalnız bu kendini annenin kollarına atma durumu da abartılmamalıdır eğer her gün olursa anneden de bıkılmasına sebebiyet verebilir. aman dikkat diyim.. yok eğer bıkmam ben sevgilimden annemi de özlemem böyle iyi diyorsan banane tabii.
(bkz: gülü bir gün seni her gün)
lüküs hayat'tan bir aforizmayı hatırlattı bana:

"erkekler karıyı görünce anayı, parayı görünce de karıyı unutur." *
hayatı sadece ihtiyaçların yönlendirdiği gerçeğinin yansıması.
''anne hiç bir zaman küsmez.'' gerçeğinin ürünü.
annenin karşılık beklemeksizin özveri ve sevgisinin bilincinde olan gencin, aynı bağlılığı elalemin kızından/oğlundan göremeyeceğini bilmesidir. günümüzde onca aldatma olayı yaşanırken çok da normaldir.
(bkz: nankor evlat)
annenin özlendiğinin, sevgilinin "istendiğinin" göstergesidir.

(bkz: hiçbir şeyi istemedim seni istediğim kadar)