bugün

introsu çok güzel olan anathema şarkısıdır.hüzne sokar tribe sokar umutsuzluğa sokar bu şarkı.
şarkının sözleri grubun o zamanki bassçısı duncan patterson tatafından yazılmıştır. angelica; onun ve diğer grup üyelerinin hayal dünyasındaki gerçek olamayacak kadar güzel, ulaşılamaz kadın. ama gerçekmiş. ben tanıyorum onu. ve hala ulaşılamaz.
Sonlara doğru müziğin kesilip arka fonda bir mırıldanma duyulduğu ve tekrar müziğin yenilmek üzere olan bir ordunun inançla atılıp kazanması gibi arttığı kısmı insanı yıldızlarda gezdirecek kadar güzel olan anathema efsanesi.
öyle güzel, öyle mükemmel bir parçadır ki; hayatınızın en kötü günleriyle özdeşleşmiş olmasına, hep o günleri hatırlatmasına rağmen dinlemekten vazgeçemezsiniz.
Sevdiğim birine koyduğum isimdi angelica şimdi noldu her dinlediğimde aklıma gelir o yüzden çok sevsemde şarkıyı nefret ederim aynı zamanda.
Tanım:anathemanin 2 farkli versiyonu bulunan ilginç şarkısı.
Pickles?

görsel
97 senesinin ocak ya da şubat'ı. akmar'dan birkaç hafta evvel nuclear blast ya da peaceville records'a (tam hatırlamıyorum) eternity (anathema) ve elegy (amorphis) için sipariş broşürü doldurmuş (o zamanlar orijinal albümler ancak öyle alınıyordu) beklemeye geçmiştim. gidiyorum geliyorum, daha gelmedi diyorlar.

yine bir okul çıkışı, hava gri, yerler ıslak, tüm şartlar melankoliye müsait, kendimi esat ışık'tan iskeleye vurmak suretiyle bir umut, bir heyecan gelmiş mi albümler diye girdim pasaja. mutlu son. dayanamıyordum, hemen oracıkta akmar'ın ön girişindeki merdivenin bir köşesine oturup takıverdim albümü. önce sentient bir vurdu. albüm kapağında gördüğüm şey, renkler, kokular, lezzet şarkılarda da olacaktı emin oldum o an. sonra bir sessizlik. albüm çalmaya devam ediyor ama sessizlik. çok derinden bir melodi ve sonra ilk vuruş. müthiş. üzerimden dev bir dalga geçmiş gibi alabora olduğumu hatırlıyorum. albümün kalanı da yelkenleri düzeltmeme izin vermiyor. şarkı bittiğinde ayaklanıyorum, çıkıyorum pasajdan. o gün bir tekel kanyak alıp yatakhaneye girene kadar baştan sona dinlediğim albümü ve angelica'yı asla unutmayacağımı anlıyorum.

şimdi üzerinden 20 yıl geçmiş. albümü de şarkıyı da hala severek ve sık sık dinliyorum. elbette eksik artık her şey. çünkü ne öyle şarkılar var artık ne de bu şarkıları dinleyince o gün hissettiklerimi hissetmem mümkün. ne de angelica.
şahsımca çok daha iyileri (bkz: one last goodbye) olmasına rağmen hüzünlü bir tren yolculuğunda ilk dinlediğim anathema şarkısı olmasından mütevellit bende yeri ayrıdır.

"And I still wonder if you ever wonder the same" sözcükleri ise çarpar, dikkatli olalım arkadaşlar...
Tommy pickles'ın belalısı.
ulan nerden upladınız şarkısı.
Her dinlenildiğinde ilk defa dinlenilen hissi veren anathema şarkısı.
Bu saatlerde dinlenilmesi şarkıyı ayrı güzel kılar.
kişisel tarihin tozlu sayfalarından çıkıp yavaşça bugünün yüzeyine inmiş şarkı.

bu şarkıyla salt hüzün yaşamışlardan biraz farklı bir yerdeyim galiba. bu şarkı benim gençliğimin tam bir yerine denk düşüyor. o dönemin içinde ne var ise hepsine denk düşüyor. o dönemin aptal acılarına, mesnetsiz heyecanlarına, yanlış anlamalarına, doğru anladığım pek pek az şeye, vasıfsız nice kedere falan. yani mutfak balkonunda anlamsızca, amaçsızca özgürce ve vaktin geçişine hiç aldırmadan oturabildiğim kaygısız zamanlara. kaygısız olduğumu hiç anlamadığım sersem zamanlarıma.

beni alır ve geçmişin nerede olduğunu düşünmeye götürür. gözlerim acıyla dolmaz. bir kaybın ağır üzüntüsü omuzlarıma oturmaz. yalnız, zaman çizgisi karşısında ne kadar güçsüz olduğumuzu sükunetle hatırlatır.

var olasın angelica.