bugün

hem de islamcı Osmanlıcı türklerin binmesi olayı

almanlara ve onların gayrı meşru çocuklarına koyar.
genelde 2 çeşit araba tercih ediyorlar. birincisi şehir içinde kullanmak için az yakıt tüketimi sağlayan yada hibrit veya elektrikli araç tercih ediyorlar. şehir dışı veya hafta sonu uzak yerlere ikamet etmek için 6-8 silindirli arabalarını çıkarıyorlar.
Araba konusunda milletçe, biraz gorgusuzlugumuz var. Avrupalı arabayı, bir yerden bir yere götürecek araç olarak görürken, biz prestij olarak görüyor ve imkanlarimiz ölçüsünde, en lüksünü tercih ediyoruz.
çünkü bazı toplumlarda fikirlerinle, yaptıklarınla, görüşlerinle değerli görülürken bazı yerlerde ise giydiğin kıyafetlerle, bindiğin arabayla, oturduğun yerle karşılık görürsün.

bizim gibi toplumlarda insanların ne düşünüp ne hayal ettinden daha çok bindiği araba konuşulduğu ve kıymet gördüğü için herkes kendini bu şekilde gösterme peşinde.

bakın evet bu çok yanlış ama ben de bunu test ettim. bir kızla ilk buluşmaya arabasız gitmiştim ve kız böyle çok da umursamamıştı, yani ikinci buluşma olsun diye can atmıyordu. daha sonra 2. buluşmaya spor bir audi ile gittim ve kızın neredeyse dibi düştü, yan koltukta en az 5 story atmalar, arabanın müzik sistemine bağlanıp şarkı açmalar, kendi kendine hemen haftasonu için planlar yapmalar vs derken neredeyse bir sonraki buluşmayı kendi kendine organize etti bile.

tabikide 3. görüşmeyi yapmadım bu kafadaki biriyle ama olayı anlayın diye diyorum. bu toplumda çoğu kişi malına, mülküne, parana bakar. ne düşündüğün ise sonradan gelir.
Aynı şeyi italya'da gördüm. Bir süre Milano'da gördüm. Hep eski, çarpık Fiat tarzı küçük arabalar.
Gördüğüm iyi araba yeni bir mercedesti. Türkiye'den mülteci ayağına kaçan, orada kebabçı açan bir kürde aitti o da.