bugün

almanlar çocuklarına para tutmayı öğretirler. parayı nasıl harcamaları gerektiğini öğretirler. nelere para harcanılacağını, kısacası parayı nasıl kullanacaklarını öğretirler.

türkler, para kazanmayı, daha çok kazanmayı öğretirler. nasıl para kazanılır, para kazanmak için neler yapmak gerekir benzeri soruların karşılığını verir türkler çocuklarına.

peki para kazanmak mı, para tutmak mı rahata eriştirir insanı?

bir söz vardır,

"alman usulü hesap ödeme" şeklinde.

nedir bu alman usulü? hepimiz biliriz; herkes yediğini ve içtiğini kendisi öder. herkes kendi harcamalarını öder, herkes kendinden sorumludur.

bizde ne vardır?

"vaaay kardeşim, gel sana bi yemek ısmarlıyım".

neden arkadaşım? hiiç, neşemiz yerini bulsun. e peki neşeniz yerini niye buluyor, sen o hesabı ödemesen adamın neşesi mi kaçacak? ha belki beleşçidir onu bilemem, sen enayi misin peki? onu da bilemem. "para var harcıyoz" olur tabii bu sorunun cevabı.

fakat bir gerçek var ki, almanlar bugün paranın amına koyan bir toplum oluşturmuşken, bizler açlık sınırında insanların da var olduğu bir ülkede yaşıyoruz.

"ceterus paribus" (olayın maneviyatı bu değerlendirmenin dışındadır) ağaç yaşken eğilir ve ağacı iyi yöne doğrultmak gerekir. almanlar bu işi doğru yapıyorken biz malesef, yapamıyoruz.

not: avrupaya koşulsuz bağlı, dogmatik bir sempati duymuyorum. ama bazı şeyleri bizden çok daha iyi yaptıklarını kabul etmek gerekiyor. ve bence bir toplum kendini eleştiremiyorsa aynı zamanda geliştiremez de.

ek: aynı durum futbol sektöründe de mevcuttur. almanlar alt yapı oluştururlar, bölge karmaları vardır almanların. bizde bir tek kulüplerin vardır alt yapıları onlar da ne kadar işe yararsa artık. bizim vatandaşımızdan milli formalarında faydalanır ve para kazanırlar. biz de alkışlarız, bizim oyuncumuz dünyaya meydan okuyor diye. kimse kusura bakmasın, oyuncuyu kim yetiştiriyorsa, o oyuncu yetiştirenin oyuncusudur.