bugün

23 ocak 1983 tarihinde 12 eylül cuntası tarafından adana'da idam edilen devrimci.
''Aman ha... Aman Mavişim, karamsarlık yok... Her karanlığın bir aydınlığı, her zorluğun çıkacağı bir düzlük vardır, kuşkusuz... Haydi hoşçakal, gözlerinden öperim. Mavişim. ''

cümleleriyle sonsuzluğa giderek saygıyı hakeden devrimci...
çerkezköy fevzi paşa mahallesi muhtar adayı. resmi sitesi http://www.aliaktas.org/ dan daha geniş bilgi edinebilirsiniz. bu siteyi bana tavsiye eden arkadaşım '' ölmeye hazır mısın? bak ve öl'' diyerek linki vermişti. ben ömrümde böyle çile görmedim arkadaş.
mottosu once ulkem sonra partim sonra ben olan, siyasetci. devrimci versiyonuyla ulkucu versiyonu kari$tirilmamali. bir $iirler, bir ozlu sozler. misal:

yilandan korkmam
yalandan
korktugum kadar

yarildim aq.
şakaysa çok komik gerçekse trajikomik politikacı. neden bilmem mahmut abi çağrıştı birden.
12 eylül faşist darbesinin ardından idam edilen devrimcidir. 23 ocak 1957'de doğmuş, yine bir doğum gününde, 23 ocak 1983'te adana'da idam edilmiştir. esasen mevcut yasalarda 'meşru müdafaa'dan yargılanması gerekirken cuntacılar onun ve diğerlerinin nefesinden dahi korktukları için hakkında ölüm fermanı yazılmıştır.
ölmeden evvel ailesine bir mektup yazmıştır ama bu mektup 25 yıl aileye verilmemiştir.
25 yıl bir aileden saklanan mektup ise şöyledir:

sevgili anacığım, sevgili babacığım

bu satırları yazıp bitirdikten sonra hayata veda etmiş olacağım ve belki bu mektubu yazıp bitirdikten sonra sizlere ya ulaşır ya ulaşmaz bu hususta da pek bir güvencim de yoktur. çünkü, yazıp da size yollayacağım bu veda mektubumun içeriği çok geniş veya kendilerince yasak olacaktır. ulaşacaksa dahi yine kendilerince politika icabı olacaktır.

sevgili babacığım ve anacığım, ben bir inanç uğrunda gidiyorum. evet doğruluğuna inandığım bir inanç uğruna fakat bu inancım mevcut düzene karşı olmak sömürü soygun düzenine karşı olmaktır. ben bir davadan yakalanmış ve yargılanmış isem de bu işin yalnızca formalitesidir. çünkü benim asılmam için koyulması gereken hukuki bir delil olması gerekir ki durum delil yetersizliğiyle de olmasına rağmen ve karar kanaat üzerine olmasına rağmen ben idama götürülüyorum. evet ben söz konusu adamı öldürdüğüm için değil, emperyalizme, faşizme, sosyal-emperyalizme, sosyal-faşizme karşı yılmaz usanmak tavizsiz mücadelemden dolayı asılmaktayım. evet onlar bizim nefes alışımızdan dahi korkmaktadırlar. oysaki ben maddi olarak yok olsam da manevi olarak yok olmayacağımı da biliyorlar. evet ben ve benim gibiler inandıkları davaları uğrunda madden ölsek de manevi yaşarız yaşayacağız buna inancım tamdır. ben ölüme gideceğimi delil yetersizliği olmasa da dahi baştan beri biliyordum. çünkü, onlar kendilerinin yaka mahfa götürecekleri halka ve devrime ihanet etmeyenlerin yüreklerinde derin bir korkudur. ben yakalanabilirim ama halkımın mücadelesi hiçbir zaman ölmez öldürülemez. halk bağrında nice tohumu, tohumları türetmiş ve türetecektir. evet ben ölüme giderken hayata erken veda etmekte olmama yanmaktayım. yoksa öleceğime değil. her gün her zaman ölümden korkmadım. korkmayacağım da. çünkü, ben anamadan babamdan ben, halkımdan korkusuzluğu acı içinde ızdırap içinde yokluk ve kıtlık içinde sabrı, sabretmeyi inançlarımla düşmana .... yaşamayı hem de başı dik ve gururluca yaşamayı ama bir saat daha bir saniye daha.

size çok şey yazmak istiyordum zaman zaman, ama yazamadım. nice yazacaklarımdan, nice söyleyeceklerimden ancak söyleyebilip yazabileceklerimden başka bir şey ne söyleyebildim, ne de yazabildimse de bunu anlarsınız inancındayım.

babacığım benim için çok uğraştın. farkındayım. belki kar etti, belki etmedi ben baştan bilmeme rağmen yine de seni yanlış düşüncelere kapılmamanız için bir şey demedim. yine de uğraşılarının borcunu ödeyemedimse de, en azından şerefimle düşmana teslim olmaksızın gitmem, hayata veda etmem dahi umarım sizin için yüzü kara olmaktan da iyidir.

anacığım beni bizi ne sancılar içinde var ettiğini, ama yeniden var edebilmeminde ne kadar güç olduğunu biliyorum ve senin acının derinliğini şimdiden anlayamıyor değilim. onun için şimdiden acını paylaşmak istersem de elimden gelen bir şey yok. fakat sana birtek şeyim varsa oda oğlunun senden aldığı senin gibilerden aldığı ilhamı ve kuvvetin inancıyla halka ihanet etmeyen biri olarak gitmemdir.

ben şuan yazdığım ve yazamadığım nice dost ve akranlarımın tümünü yüreğimde taşıyarak, bilincimde taşıyarak gidiyorum. evet ganime analar, hatun analar, hüsne nineler zehra nineler hamit amcalar. abbas babalar, nursel bacılar, yusuf kardaşlar ve daha bilmem kimler kimler. ben sizden gelmiş, ben bağrınızdan türemeş biri olarak sizleri düşünmeksizin nasıl giderim hiç mümkün mü?

evet sevgili analarım, babalarım. ben gidiyorum. giderken serefimle gidiyorum. ama onlar sömürücüler sömürü soygun düzeninin sahipleri komprador patron ağa devletinin savucuları şerfsizlikleriyle her gün ölecekler. biz halkımız uğrunda girdiğimiz mücadelede inanarak elimden gelen mücadeleyi yaptım ben d.h.b. örgütüne mensup olarak yargılandım ve d.h.b tkp ml hareketi örgütü davasına dahil edildim. ben hiçbir şey kabul etmedimse de yapmadığımı kabul etmedim. ama evet ben bu örgüte inandım ve hala inanıyorum. ona her şeyimle, içten inanıyorum. benim verdiğim mücadele sizce, halkça takdirini yapacak ve değerini biçeceksiniz. sizlere bunları dahi yazdımsa da inanın pek de içten geçerek de yazdırtabilirdim.

beni bağışlayın sizleri, halkımı unutmayacak olan ben oğlunuz ali aktaş
"(...) Gardiyan Mehmet Selçuk, Ali'nin ağzını kapatmaya ve onu susturmaya çalışıyordu. Hücrelerdeki tutsaklardan biri bağırdı:'idam etmeden boğacaksınız alçaklar!.."

"(...)Müdürün odasında ailesine ve arkadaşlarına mektup yazmak istediğini belirtti Ali. Avukatları yanında yoktu; dahası onlara haber verilmemişti. Mektuplarını infaz savcısı aldı. Sonra üzerine beyaz bir önlük giydirildi. Garnizon Komutanı Albay Osman Çitim dikildi karşısına ve alaylı alaylı sordu:

"Son bir isteğin var mı?"

"Benim bu düzenden isteyeceğim hiç bir şey yoktur" dedi Ali ve yürüdü.

Avlu sarı ve ölgün ampul ışıklarının altında karanlıktı. Oysa yukarıki gökyüzü, üzerine bir giysi gibi giydirdiği karlarıyla Torosların başına oturmuş parlak ve çıplak bir ayazdı. Ayağında bot, üzerinde cezaevinin kısa ve tek tip elbisesi vardı. Beyaz önlüğünün altında elleri kelepçeliydi. Öylece yürüdü. Asker ve gardiyanların arasından geçerek sandalyeye çıktı ve gür sesiyle bağırdı:

"Ben insanların mutluluğu için çalıştım ve mutluluğu için de ölüyorum!.."

"Kahrolsun Askeri Faşist Diktatörlük!.."

"Yaşasın Devrin/Yaşasın Sosyalizm!.."

Bütün söyleyecekleri bu kadardı.Sonra bir kuğu gibi başını uzattı ipe. Devlet koca Adana'da yine, kendi deyişiyle "pis bir çingene" bulamamıştı. Özenç'te olduğu gibi yine gardiyan Mehmet Selçuk uzandı ipe ve geçirdi Ali'nin boynuna.
Ve işte bir devrimcinin en yürekli ve en bilinçli bir anıydı. Daha onlar yönelmemişken ayağı ile vurdu altındaki sandalyeye. ip sarktı. Darağacı gıcırdadı.Avludaki sessizlik ortamında bir bu ses vardı. Çukurova, Adana, iskenderun susmuştu. Höyük Köyü susmuştu.Ali ipin ucundaki bir kolye gibi gidip geliyordu.Cezaevinin duvarları, Toroslar, gökyüzü bakışa kaldılar öylece...