bugün

egemen harekat planı'nın (bkz: egemen harekat planı) yunanlılara servis edilmesine yardımcı olan şahıstır.
Gazeteci değil edebiyatçıdır. Yıldıray Oğur önce çalıştığı holdingin ihlaszedelere neden para ödemediğini sorsun. Ha bi arada o belgeler yayınlanırken kendisi neredeydi onu da sorsun.
Ahmet Altan: Balyoz bal gibi darbeydi ama dava çığırından çıkmış olabilir

http://www.radikal.com.tr...n_cikmis_olabilir-1313941
En Sevdiğim Kitabı'n yazarıdır.
boş katil zattır, hükümet şakşakclığını yapmıştır kendisi yıllarca. boştur boş, ahlaksızdır iğrenç kişiler sever kendisini o kadar.
bu aralar ismiyle beraber geçen cümle "kullanışlı aptal"!

neyse bu zat. oyunu HDP'ye vereceğini açıklamış.
http://www.odatv.com/n.ph...egini-acikladi-2403151200

bu haber ile birlikte soner yalçın'ın şu yazısını bi okuyun lütfen.
“Yetmez ama HDP”
http://www.sozcu.com.tr/2...in/yetmez-ama-hdp-781564/
Ahmet Altan: Erdoğan, başkan olursa iç savaş çıkar
http://t24.com.tr/haber/a...rsa-ic-savas-cikar,294227
kendini kadın uzmanı olarak lanse eden yazar. ne kadar doğru tartışılır.
"...Ölüm seni kuşattığında, tam o sırada, hayatı
düşüneceksin.
Acıyı, öfkeyi, kederi ulu bir gölgeliğe yatıracaksın
bir zaman,
dinlenin biraz diyeceksin."
Onları, şefkatle dinlendireceksin.
Çünkü onlara yine ihtiyacın olacak."
cemaatçi olduğu çok açık. söylediği her şey cemaat'in çıkarına. e nasıl inanacak ki insanlar sana?
Akepe tarafından zamanında liberal açılımlar ayağına kandırılmış ama geç de olsa doğruyu bulmuş ve şu anda kanaltürk'te ortalığın amına koyacak laflar etmekte, özledğimiz sertlikte ve açıklıkta eleştrililerini saydırmakta. Cesareti ve bu üslübu takdire şayan. Veriyor küsküyü açık açık tayyibe. canlı yaynda böyle adamlar görmeyi özlemişiz.
hiç boşuna ağlamasın, kendisi de akp'den nemalanan vicdansızlar arasındadır ve tarihin tozlu raflarına kaldırılacaktır. geç de olsa doğruyu bulmuşmuş, ona biz "batan gemiyi ilk önce fareler terk edermiş" diyoruz efendim. benim gözümde tıyneti her açından belli olan rasim ozan kütahyalı, yiğit bulut gibilerden hiçbir farkı yoktur bu "yetmez ama evet" tayfasının. aynı safta yargılanacaklardır.
eski akplidir. akp bunun da ağzına vermiş anlaşılan. sonunda yine hak yerini bulacak. bütün dinci yavşaklar birbirini yiyecek laik milliyetçilik kazanacak. yaşa var ol mustafa kemal paşa !
bugünlerde fetö avukatlığına soyunmuştur.

https://twitter.com/kenan...status/639177770552139778

düne kadar cemaat'e düşman olan altan, bugünlerde can ciğer kuzu sarması olmuş.

yoksa defne joy foster'ın ölümünden sorumlu olan oğlu kerem Altan'ın ceza almamasını fetö mü sağladı?

bunlar hep menfaat.

sözde "özgür basının" hali budur.
3 ay önce Hdp aydını idi şu sıralar cemaatçi olmuş. Ak Parti düşmanlığı insana neler yaptırıyor. Bu arkadaşı çok tanımıyorum da tanıyan varsa söylesin 6 ay 1 sene 5 sene 10 sene önce neciydi bu? Atatürkçü falan mı yoksa.
ciddiye alınmaması gereken kontenjan yazarlarından sadece bir tanesi.
ATAKÜRT

17 Nisan 1995 Ahmet Altan Mustafa Kemal, Selanik’te değil de Musul’da doğmuş bir Osmanlı paşası olsaydı, Kurtuluş Savaşı’nı Türklerle ve Kürtlerle birlikte gerçekleştirdikten sonra kurulmasına önayak olduğu cumhuriyetin adını “Kürdiye Cumhuriyeti” koysaydı, kendisi de Meclis kararıyla “Atakürt” adını alsaydı.

Kürdiye Cumhuriyeti’nin bütün vatandaşlarına “Kürt” deneceği için hepimiz “Kürt” sayılsaydık, Taksim’e, Kadıköy’e, Kızılay Meydanı’na, Kordon’a “Ne mutlu Kürdüm diyene” pankartları asılsaydı... “Kürdiye’de” Türk olmadığı, herkesin aslında Kürt olduğu söylenseydi, kendilerini Türk sananların aslında “deniz Kürdü” oldukları iddia edilseydi.

Kürtlerin “yedi bin yıllık” bir tarihi bulunduğunu, Anadolu’nun esas sahiplerinin Kürtler olduğunu, Moğolların, Hunların, Etrüsklerin aslında Kürtlerin atası sayıldığını, Osmanlıdaki Kürt paşalarının kahramanlıklarını derslerde okusaydık. Teoman, Cengiz, Atilla, Osman gibi isimler almamız yasaklansaydı, Berfin, Beruj, Tiruj, Nevruz gibi isimler almak zorunda kalsaydık.

Türkçe televizyon kurulması yasak edilseydi, bütün televizyon yayınları Kürtçe yapılsaydı... Romanlarımızı, hikayelerimizi, şiirlerimizi Kürtçe yazmak zorunda kalsaydık, yalnızca Kürt şarkıları dinleseydik, gazetelerimizi Kürtçe çıkarsaydık... Okullarımızda yalnız Kürtçe okutulsaydı ve Türkçe okutulması yasaklansaydı... “Biz Türküz, bizim bir tarihimiz, bir dilimiz var” dediğimizde sorgusuz sualsiz hapislere atılsaydık.

istanbul’da, Ankara’da, izmir’de, Bursa’da, Edirne’de polis sürekli olarak bizi izleseydi, “özel timler” bizim “Kürdiye Cumhuriyeti’ni” parçalamak isteyen “ayrılıkçılar olmamızdan” kuşkulanıp hepimize sürekli “suçlu” muamelesi yapsaydı, sırf Türk olduğumuz için hakaretlere uğrasaydık.

12 Eylül darbesinden sonra bütün batı bölgesindekiler hapishanelere doldurulsa, inanılmaz işkencelerden geçirilse, boğazlarına kadar çamurların içine battıkları hücrelere konsa, tazyikli sularla iç organları perişan edilse, azgın köpeklerle bacakları parçalansaydı.

Evlerimiz basılsa, ayrılıkçı “Türk teröristlere” yardım ettiğimiz iddialarıyla apartmanlarımız yakılsa, biz evimizden bir eşya bile alamadan çıkarılıp, Diyarbakır’a, Hakkari’ye sürgüne gönderilerek, çadırlarda yaşamak zorunda bırakılsaydık.

Biz Türkler buna razı olur muyduk, “işte hepiniz Kürdiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olarak birer Kürtsünüz, ayrıca Türklük diye niye tutturuyorsunuz, isterseniz başbakan bile olabilirsiniz” sözlerini bir hakkaniyet işareti olarak kabul eder miydik? Yoksa, Türk kimliğimizin, dilimizin, kültürümüzün, bu ülkenin “eşit” vatandaşları olarak kabul edilmesinde ısrarcı mı olurduk?

Bu ülkenin Türk ve Kürt vatandaşları var ve tarih “Türk” çizgisinden yürümüş, bugün bizim “Türk” olarak kabul edemeyeceklerimizi Kürtlerin kabul etmesini istemişiz, bu yersiz istek sonunda patlamış, ülke önce teröre arkasından bir iç savaşa yuvarlanmış. Türkiye’nin bu kanlı karmaşadan “demokrasiyle” ve Kürt vatandaşların “kimliklerinin” kabulüyle kurtulacağına inanan insanlar, bu düşüncelerini dile getirdiklerinde, bizim yöneticilerle taraftarları hep aynı soruyu soruyor: - Nedir demokratik çözüm, nedir Kürt kimliği? Biz Türkler, bir “Kürdiye Cumhuriyeti’nde” yaşasaydık ne isteyeceksek, bu isteklerin bugün Kürtler tarafından dile getirilmesini kabul etmektir demokrasi. Kendimiz için isteyeceğimizi, bizimle eşit oldugunu kabul ettiğimiz insanlara vermemek için bu kadar kan dökmeye, ülkeyi bir çıkmaza sürüklemeye değer mi? Değmez diyenler “demokrasi” istiyor işte. Demokrasiyi getirmek çok mu zor zanaat? BARIŞ iÇiN ÇOK MU UZAĞIZ?

Ahmet Altan - Milliyet 1995
betimlemeleriyle, ruh tahlilleriyle, analizleriyle,bütün kitaplarını okumus biri olarak türk edebiyatında aşmış bir yazar oldugunu düşünüyorum.
bu memleketin en demokrat insanlarından olup kadınları iyi tanıması ile meşhurdur.
kötü edebiyatçı kötü gazeteci.
Cemaat tetikçisi.
Unutmayız; Ahmet Altan'ın elinde Türkan Saylan'ın, Ali Tatar'ın, Murat Özenalp’in, Cem Aziz Çakmak’ın kanları, cezaevi kapısında bekleyen bebeklerin ahı vardır.

işte bu yüzden…

Ahmet Altan'ın “ben bir şey yapmadım” tefrikaları önüme düştüğünde hissettiklerimi, gece su içmek için mutfağa gittiğimde tezgahın üstündeki böcekle karşılaştığım anla karşılaştırıyorum.

Barış Pehlivan
orta yaşlı hayalperest kadınların beyaz atlı prensliğinden güç yalakasına evrilmiştir. Kitap yazmaya devam etseymiş en azından daha saygı görürmüş.
Bugunku yazisi ile gercegi soyleyen tek yazardir. Dunu ve yarini bilemem ancak bugun gercegi yazmis .
Ustalıkla kullandığı diliyle yaptıklarından yırtmaya çalışıyor bugün ama nafile..hak yerini bulur..ama öyle ama böyle..kelimelerin de yıldızı dökülür gün gelir..