bugün

selam.

dudaklarının ölüm çukuru,
faheka bakışlarında en güzel cümlemizin öznesiz yokluğu
söylesene çocuk; kanayan yaraların kaç zemzem eder,
kaç terk ediş tesir eder kabemi ezmeye,
kaç güruh dokunur gözyaşı değmez mahremine?..
söylesene...
kaç enfal kalır harabe göğsünün nefsinde,
ve kaç "hoşça kal" defneder seni yokluğunun toprak kokulu matemine?..

bu anımı sizlere bu liriklerimle tasvir etmek istedim.
merhaba,
ben pembe tolga

ne güzel bir gündü oysaki, ne güzel... bir derkenar kadar resmi, bir pavuryanın kıskaçları kadar asil, ve de zürra kadar emektardı.
insan nasıl mutlu olmasın ki?.. yolda ulu orta öpüşen gay çiftler, tüm yurtta bir anda artışa geçmiş meme kanseri ölümleri, erkek martıların ölçülü manevraları, toplum içerisine duhul olmaktan utanmayan çirkin beyefendiler. ve pek tabii ki canımdan çok sevdiğim köpekbalığım beyaz münir'im... günleri birbirine karışmış, halita haftanın ağır yorgunluğunu beyaz münir ile sahilde yapacağım ufak bir gezinti neticesiyle bertaraf edebilmenin hayalini kuruyordum. o benim köpekbalığımdan ziyade sadık bir dostumdu...
beyaz münir; henüz yarım aylıkken kimliği belirsiz zatlar tarafından küçük bir fanusun içinde kapıma bırakılan, ilk gördüğüm andan itibaren yüzündeki masumane gülümseyişiyle kanımın ısındığı, bebek dişlerini çıkardığı dönemlerde oldukça stresli günler yaşadığımız, bahçemde ikamet ettiği havuzunu oldukça titiz kullananmasıyla tanınan, istisnai durumlar dışında da vejetaryen olmayı yeğleyen, altı yıldır pembe yaşantıma ortak olan dünyalar tatlısı beyaz köpekbalığımdı.

ve yine şiryanı kesilmiş pembe günümün şirazeli akıbetinde, bahçemde dolgun loblarını gözlerimin önüne cereyan eden, içine pembe rüyamı empoze edebilmek adına tek tek günleri saydığım; fakat yine de yılbaşında becereceğime dair enteresan kararlar aldığım bahçıvanımın günahkar götünü izlerken, tam da bu sırada köpekbalığım beyaz münir'in havuzdan dışarıya litrelerce su zerk ettiğini üzülerek de olsa fark ettim. oldukça huysuz görünüyordu... pembesel deparlarım neticesinde bu yaramaz köpekbalığının yanına vardığımda adeta hipofiz bezinden tecavüze uğramış bir emekli banka çalışanı kadar donakalmıştım. beyaz münir'im umarsızca ağlıyordu... usulca suyun yüzeyine uzanmış, o kıyamadığım inci tanelerini baloncuklar eşliğinde vicdanıma yolcu ediyordu. tanrım... ne içten ağlıyordu ama.
daha fazla beklemeden, arka cebimden çıkardığım 2.000 tl'yi solungaçlarına çarpıverdim.
fakat oralı bile olmamıştı. tam 2.000 tl daha çıkarıp çarpıyordum ki, bir anda kuyruğu dışarıda kalabilecek bir açıda suya dalışı, akabinde de kuyruğunu sallayışı sanki "istemiyorum" der nitelikteydi.
peki ama bu beyaz dostum ne istiyordu?..

bunun öğrenmenin tek bir yolu vardı;
derhal muhteris bir şekilde, suyun dibinde müteessir gözyaşlarını döken beyaz dostumun yanına dalıverdim.
gözleri kapalı bir şekilde, yüzgeçleriyle çeneme dokunduğunda anlamıştım:
gezintiye çıkmak istiyordu... aylardır onunla gezintiye çıkamamıştık. nihayetinde haklıydı da... bir balık da olsa onun da hisleri vardı işte. benim de gözlerim dolmuştu. o kocaman dudağına bir öpücük kondurup, "neden daha önce söylemedin balıkettom" diye kızdım ona. yumdu gözlerini. utanıyordu sanki... ve ben ağlıyordum yine.

bu ziyadesiyle dramatik anın ardından mühendislerime talimat verip, "münirtaşır" adlı mekanizmayı hazırlamalarını istedim.
münirtaşır; mühendislerimce köpekbalığım beyaz münir için özel tasarlanmış, görünüşü bir jeneratörü andıran, üzerinde iki adet çelik hortum barındıran, bu hortumları özenle köpekbalığımın solungaçlarına yerleştirdiğimiz, akabinde de içerisindeki eritilmiş oksijeni köpekbalığımın kanına karıştıran, haliyle de karada nefes almasına olanak sağlayan bir teknoloji harikasıydı. bu mekanizmayı tasarladıkları için mühendislerimi becersem yeridir.

mekanizma hazırlandıktan sonra, beyaz münir'e tasmasını takıp en yakındaki halk plajına doğru yürüdük. mekanizma tekerlekli olduğu için yolda zorlanmadan hareket edebiliyorduk. sahile varana dek yoldaki yaşlı kadınların üzerine " tu kıss kıs" yapıp korkutmaktan da geri kalmadım. tanrım... ne kadar da mutluyduk.
plaja ulaştığımızda beyaz münir'in tasmasını çıkarıp, yüzgeçlerine kolluk takarak denize salıverdim. binlerce kişinin akın etmiş olduğu plaj, köpekbalığımı görür görmez, çığlıklar eşliğinde boşalmıştı. beyaz münir'im ise çok mutluydu... denize dalıp dalıp kuyruğunu sallıyordu, fırlattığım taşları dipten çıkarıp bana geri getiriyordu, fotoğraf çekeceğim sırada Emprovizasyon pozlar verip kahkaha atmama vesile oluyordu. kimi zaman ileriye açıldığında boğulacak diye korksam da, bana yüzgeçlerindeki kollukları göstererek güvende olduğunu ima eden bakışlar atıyordu. ikimiz de oldukça neşeliydik. fakat bu şen günümüz tüm pembeliğiyle devam ederken, uzaktan birtakım bayan kadınların koştuğunu fark ettim. depar atarak yanımıza yaklaşıyorlardı.

cebimden çıkardığım 400 dolarla gözlerimi kapayıp görmemeye çalışsam da, içlerinden birisi oldukça yüzsüz bir şekilde seslendi:

- merabaaa. yaa çok tatlı bi şey buu. (köpekbalığımı işaret ederek) sizin mi bu? canım ya.

+ merhaba, ben pembe tolga. düşünüyorum da hanımefendi; akıbeti pembe günümüzü hiç abat etmediğinizi söyleyebilirim. bunu neden yaptınız? inanın bu söylediklerim bir cerbeze değildir. bir ıtriyat çukurunu andıran o biyolojik olarak yetersiz yüzünüzü lütfen gözümün önünden çekiniz. sizi icbar yaptırımlarıma maruz bırakmam istemem. lütfen daha fazla sirayet etmeyiniz günümüze. sizi tüm pembeliğimle kınıyorum.

- ben de zeynep. arkadaşlarım hep tuba büyüküstün'e benzediğimi söyler. ihi... yaa siz de çok tatlısınız. yenir ki bu. noluu noluu söyleyin; kaç aylık bu, adı ne? ay şuna bak arzu, kuyruğuyla kalecilik oynuyor.

+ beyaz münir. (yüzlerine bile bakmadan).

- haha beyaz münir mi? sevebilir miyiz biraz? lütfen lütfen lütfen...

bir süre gökyüzüne bakıp usulca tebessüm ettim.
tanrım, kararlarını elbette sorgulamıyorum fakat; neden yarattın "kadın" denilen bu patavatsızlık ürünü canlıyı. madem yarattın, neden şehvet yüklü ruhumu iğfal ederek günüme nail olmalarına izin veriyorsun?..
ne de kötü kadınlar ama...
bu birtakım fütursuz dişiler, hunharca köpekbalığımı sevmeye başladılar. beyaz münir halinden mutlu görünüyor, kimi zaman kaşımaları için penisini dahi uzatıyordu. ama ben bu işe çok sinirlenmiştim.

bir süre daha olan biteni izledikten sonra, beyaz münir'e göz kırpıp, kadınlara dönerek onunla birlikte yüzebileceklerini söyledim.
elbette mutluluk çığlıkları eşliğinde, denizlerimizi kirletmek suretiyle o yersiz götlerini suya bırakıp yüzmeye başladılar. yeterli derinliğe uzaklaştıklarından emin olduktan sonra beyaz münir'e beklenen işaretimi verdim, ve başladım olan biteni izlemeye...

öncelikle iki bayan kadının ensenelerinden ısırıp, geriye kalan bedenlerinin parçalarını da havaya püskürttü. bastım kahkahayı...
benimle konuşma gafletine düşen dişiyi ise yüzgeçleriyle yumruklayarak öldürmeyi tercih etti. geriye bir tek kadınsal canlı kalmıştı. o kadına zarar vermeden derinlere çekiyor, kadın feryatlar içerisinde tekrar yüzeye çıkıyordu. beyaz münir sanki bundan keyif alıyordu. bir süre sonra bu günahkar dişi yorgun düşmüştü. tam köpekbalığımın o güçlü final ısırışını bekliyordum ki; adeta yıkılmıştım... kadını öldürmesini beklerken, ona şehvetle tecavüz etmeye başlamıştı. onu hiç bu kadar mutlu görmemiştim. ne de acımasız beceriyordu...

tanrım gözlerime inanamıyordum.
nasıl bir ebeveyndim ben, nasıl olur da heteroseksüel bir balığın gelişimine seyirci kalmıştım? nasıl olur da düştüğü bu amansız hatayı fark edememiştim. ergenlik çağında bir gariplik olduğunu hissetmeliydim. tanrım... bu ne acı bir haber böyle.
bir süre kadına tecavüz edişini büyük bir üzüntüyle izledim. aslında bu ihaneti için köpekbalığımı zıpkınlayarak öldürmem gerekirdi. ama yapamazdım, o benim vefalı dostum, en karanlık günümü aydınlatan beyaz dostum, beyaz münir'imdi... heteroseksüel de olsa seviyordum onu, kıyamazdım.

ve ağlıyordum köhne günümün en tutarsız halvetine.
ağlıyordum işte. yekpare pişmanlıklar süzülüyordu yanaklarımdan. tesiri ertelenmiş aşklar kusuyordum gökyüzüne.
ben ağlıyordum yine...

dudaklarının ölüm çukuru,
faheka bakışlarında en güzel cümlemizin öznesiz yokluğu
söylesene çocuk; kanayan yaraların kaç zemzem eder,
kaç terk ediş tesir eder kabemi ezmeye,
kaç güruh dokunur gözyaşı değmez mahremine?..
söylesene...
kaç enfal kalır harabe göğsünün nefsinde,
ve kaç "hoşça kal" defneder seni yokluğunun toprak kokulu matemine?..
bazı erkeklerin de penisleri kökten kesilmelidir.
afedersiniz ama -ki affetmezseniz de olur- bazı erkekler bazı kadınları gerçekten kıskanıyor.
çok kışkıtıcı bir söylem...
sözlükteki bütün kızlar dökülür şimdi buraya...
afrodizyak etkisi yapar.

yazar da artık cinsel tercihini gözden gerçirir herhalde!
tecavüzü -bunu söyleyenler dışında- hiç kimse hak etmez.
(bkz: kaşınanı kaşırlar)
zerzevat beyanı.
(bkz: afedersiniz ama bazı erkekler tecavüze uğramalıdır)
(bkz: cinsel şiddetle şaka olmaması)
(bkz: dişi koalalar tecavüze uğramalıdır)

koala hayvanlarının dişiside erkeğide o kadar uyuşuk tembeldir ki çiftleşmeye bile üşenirler. o yüzden erkek koalalar acil tecavüz etmeli dişilere.
(#16129789) ilgili entry ile bire bir örtüşen cümle.
doğrudur. ama ancak birine tecavüz etmiş kadınlar için bu tespit yapılabilir. o da empati kurup pişman olsunlar diye.
bugün tesadüfen şu mezarlıktaki kahpelerin videosunu izleme şansızlığından sonra kesinlikle bu kaltakların o kıza yaptıklarının karşılıgı olarak düzülmeleri gerektiği söyleyebilirim.

şu mübarek günde nasıl insanı zıvanadan çıkartıyorlar.
sapkın söylemi.
afedermisiniz bilmiyorum ama bazı erkekler içlerinde bir sapık taşıyor.
kendi eşlerinin de sevgililerinin kız kardeşlerinin de tecavüze uğramasına göz yuman sapkın söylevi.
affedersiniz ama bazı erkekler kısır olmalıdır.
(bkz: annesi tecavüze uğramış yazar) (bkz: penisi kesilmesi gereken yazar)
mesela masum kadınları pazarlayan kadınlar.
Annesinin de dişi olduğunun hatırlatılması gerekendir.
Kız kardeş kuzen yeğen vb gibi yakınlarını söylemiyorum bile.
bir başka deyişle bazı erkeklerin tecavüz etme hakkının olduğunu dile getirir. haksızlıkla hak aramak gibi aciz zihniyet posaları sunmayın artık.
bu önermenin sahibinin annesi kardeşi o dişilerden olursa buna itiraz edemez bu mantıkla. belki bi başkasına göre onlarda uğramalıdır?
dübürüne copu haketmiş kişilerin söylemidir. hem de buzlu badem gibi olacak o cop, anladınız siz. bazı kadınlar hakediyormuş ya hani, o zaman bu kadın sizin anneniz, ablanız, kız kardeşiniz, sevgiliniz, eşiniz de olabilir. hatta kızınız da olabilir. bu cümle ancak kaliteli bir orospu çocuğunun, kaliteli bir piçin ağzından dökülebilir azizim.

not: kaliteli orospu çocukları sardı çevreyi. diyorlar ki illa tecavüze uğramalı bazı kadınlar. ben de diyorum ki sana bir cop lazım. hadi eksile beni.
savunanların başta anneleri geliyor derim, ne biçim çocuk yetiştirme bu.
"ben orospu çocuğuyum" diye bağıran bir karaktersizin tecavüz fantezisi.
''annen de bu kadınların arasında di mi ? '' gibi soruları akla getiren, sadece tam bir orospu çocuğunun ağzından dökülebilecek sıçmık. * *