GEÇENLERDE Tınaz Titiz, hükümette bulunduğu yıllarda Başbakan Turgut Özal'la, Japonya'ya yaptıkları bir geziden söz ediyordu.
Aynı zamanda bir "hidrolog", yani gerek fiziksel, gerek kimyasal açıdan deniz sularını inceleme konusunda bir uzman olan Japon Prensi'yle konuşuyorlarmış.
Hem elektrik mühendisi olan, hem de matematiksel tutarlılıklara her şeyden; örneğin hukuk ve edebiyattan çok daha fazla önem veren Özal; bir yandan Türkiye'deki gelişmeleri anlatıyor, bir yandan da Japonya'daki kalkınma mucizesiyle ilgili bazı bilgiler alıyormuş.
***
Bir ara Japon Prensi:
- Siz de, dört yanı denizlerle çevrili bir deniz ülkesisiniz; denizleri değerlendirmede durumunuz nasıl, türünden bir soru sormuş.
"Elimizden geleni yapıyoruz"un ötesinde, pek de doyurucu bir yanıt çıkmamış Özal'dan.
Japon Prensi demiş ki:
- Sizin o iç deniziniz Marmara var ya; o Marmara, iyi değerlendirildiğinde 50 milyon insanı besler...
***
Bilmiyorum, bizim o zamanki hidrologlar; Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda, Japon meslektaşlarıyla bilimsel bir ilişki kurup, Marmara'nın daha iyi değerlendirilmesi konusunda herhangi bir çaba gösterdiler mi?
***
Gerçi ucuz uçak, "charter" turizminde, örneğin Fethiye gibi tatil yörelerindeki acentelere ayrılmış 10 - 15 biletlik kontenjanlara karşın; aynı uçağın bir koltuğunu 2, hatta 3 kişiye birden satma sorumsuzluğunda büyük aşamalar oldu. Ucuz uçak yolcularının bir bölümü Dalaman Havalimanı'nda, kendilerine acenteler tarafından hiçbir uyarı yapılmamış olduğu halde, "yedek yolcu" olarak hâlâ daha bekletilip duruyorlar; kıyametler kopuyor, bir perişanlıktır yaşanıp gidiyor Dalaman'da...
***
Ne var ki Marmara, 50 milyon kişiyi besleme yerine, içinde yaşayan balıkları da besleyemez oldu ve balık türü azala azala 44'ten, 7'ye indi.
insin...
Yargı yılının açılış konuşmalarında, Onuncu Yıl Marşı'nın güftesinden de, nostaljik bir ses tonuyla şu mısra dalgalandırıldı ya:
On yılda on beş milyon genç yetişti her yaştan.
O bize yeter...
Faruk Nafiz, vaktiyle "Çamdeviren" mahlasıyla, hamaset alkışçılarıyla da dalga geçerdi:
Yaşasın... Kim yaşasın? Ömrü olan... Şak şak şak...
***
Beylik birkaç plağı döndürüp durmaya yumulmamış, karikatüristlerimizdeki "non - konformist" zekâya sahip bir muhalefetimiz olsaydı; hep birlikte ne kadar eğlenirdik kimbilir...
Örneğin şöyle bir kara mizah belgeseli yapılsaydı:
Önce Başbakan Tayyip Bey'in "at binme" deneyiminden görüntüler; arkasından hızlı tren seferleri denemesinde sağa sola savrulan vagonlar; arkasından üst düzey kadrolardaki gizli ilişkilere ait yapılan açıklamalar; arkasından 4 yıldır iskenderun Körfezi'nde bekleyen, zehirli atık yüklü geminin batışı...
***
Bizdeki ünlü masal başlangıcına benzer bir hayatın içinde, kıçın kıçın yüzmeye çalışmak, hoşunuza gitmiyor mu?
"Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde; pire berber iken, deve tellal iken; ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; az gittik uz gittik; bir de arkamıza baktık ki, bir arpa boyu yol gitmişiz..."
Tam bir sürrealizm şah yapıtı...
Bir de bunlara dağa taşa yazılmış "Önce vatan"ı ekleyin...
***
Japon Prensi, açıklayadursun Marmara'nın iyi değerlendirildiğinde 50 milyonu besleyecek bir iç deniz olduğunu...
Diyarbakır'ın Tuzla köyünde yaşayanlar, dertleşedursunlar, AB'nin Türkiye gözlemcisi Verheugen'le...
Başbakan Tayyip Bey de, dilerse sürdüredursun at binme deneyimlerini...
***
Bir de, şikâyet üstüne de olsa, zina; polislerle savcıları harekete geçirecek bir kamu hukuku suçu sayılırsa...
Turist olarak Türkiye'ye gelmiş evli bir çift ingiliz, yahut Alman, yahut Rus, yahut Belçikalı, yahut isveçli, yahut italyan, yahut Kanadalı, yahut Danimarkalı, yahut Yunanlı; eşini Türkiye'de zina yapmakla suçlar da, Türk polisine şikayet ederse...
Türkiye'de işlenmiş kamu suçları TCK içine girdiğinden; siz o zaman seyredin gümbürtüyü...
***
Doğrusu harika bir yerdir şu bizim Türkiye...
Folklor edebiyatında aşk ilanı bile, çok değişik bir espride; öyle değil mi?

iki çeşme yan yana
Su içtim kana kana
Seni doğuran ana
Olsun bana kaynana

çetin altan