bugün

başrollerini nurgül yeşilçay ve cem özer in paylaştığı film. filmin yönetmenliğini barış pirhasan yapmıştır. adem'in trenleri filminin en önemli özelliği kültür bakanlığı sinema destek kurulu tarafından 450 bin ytl'lik en yüksek bütçe payını alması. çekimleri 2 ekimde manisa da başlayan film yurtiçi ve yurtdışında birçok festivale katılacakmış.

kaynak: sabah gazetesi
2 martta gösterime girecek olan filmin fragmanı için ;
http://www.youtube.com/watch?v=qep7azHWuf0
yönetmen: barış pirhasan,
oyuncular: cem özer, nurgül yeşilçay, ümit çırak, derya alabora, asuman dabak, münire apaydın, atıf emir,
senaryo: ismail doruk,
görüntü yönetmeni: peter steuger,
müzik: ender akay,
yapım: 2006,


--spoiler--
bekir'in (atıf emir) kirletip bıraktığı (!) hacer'i (nurgül yeşilçay) ailesinden korumak için nikahına alan hasan hoca (cem özer) genç kadına hiç elini sürmez. bir gün bekir'in dine döneceğine inanan hasan hoca yoksulluğuna rağmen hacer'e ve yavrusuna karşılık beklemeden yıllarca bakar. bir ramazan günü manisa'nın uzağındaki küçük tren istasyonuna hasan hoca'nın imam olmasıyla durum değişir. hoca ummadığı bir şekilde burada bekir'le karşılaşır. artık emaneti ona iade etmek zorundadır.
--spoiler--
insan denen şeyi iyi tahlil etmiş, onun açmazlarını, çelişkilerini ve açıklarını ortaya dökmüş izlenesi bir film.
Barış Pirhasan'ın yönettiği, Cem Özer ve Nurgül Yeşilçay'ın oynadığı film. Bir imamın hikayesini anlatıyor.
izlenesi bir film olarak görmediğimdir. Ancak Cem özer'in ii bir performans sergilediğini söyleyebilirim.
demir yollarının set ekibine dava açtığı film. söz konusu yapımda kullanılan demirbaş eşyaların geri gelmemesi nedeniyle zorda kalan kurumun feryadı.
babası demiryolcu olan yakın arkadaşımın, çocukluğunun geçtiği evde ve istasyonda çekildiği için daha bir dikkatle seyretmeme neden olan film.

--spoiler--
yazılmıştır belki ama yine de yazmak isterim, bana selvi boylum al yazmalım filmini çağrıştırdı. orada filmin sonunda asya'nın bilinçli bir seçimi vardı, gidebilecekken, kalmayı tercih etmişti. gerçi burada da kadın karakter her ne kadar gitmeye karar vermiş olsa da, arasında çok sınırlı bir iletişim olan imam'dan ayrılacağı için üzüldüğünü, belki bir kal demesini beklemesi fazla olurdu ama, duygu belirten bir bakış bekledi yine de.

sonunu sevdim, filmin en etkileyici sahnesi idi, imamın tutkusu ve bunu gösteriş biçimi. o takkenin başından çıkması sanki tüm kasvetini üstünden atan, bastırılan hayatın üzerindeki örtüyü de kaldıran bir semboldü.
--spoiler--

izlenmeye değer.
siyad türk sineması ödüllerine aday olan film. üstelik cem özer en iyi erkek oyuncu ödülüne aday.
cem özer filmin ilk yarısında abartılı bir oyunculuk sergilemiştir.
filmin en dikkat çeken oyuncusu adem rolündeki çocuk oyuncudur.
nurgül yeşilçay ın en pasif durumda olduğu roldür.
konu bakımından vasat ancak; konunun işlenişi ile izlenmeye değer; cem özer'in son derece başarılı bir oyunculuk sergilediği filmdir.

ayrıca adem rolünde izlediğimiz, Firat Can Aydın isimli velet de kendine hayran bırakmıştır.
cumhuriyet ideolojisinin bir sonu olarak imamlara kategorileştirerek pok atma yarışı içinde olan türk sinemasının, insana meslek temelli değil de insan temelli bakmayı öğrendiğini gördüğümüz filmdir.
bu kadar güzel olduğunu bilseydim sinemada izlerdim, ya da ne bileyim bu kadar beklemezdim izlemek için. gayet güzel bir konu, harika oyunculuklar, birbirinden ünlü yüzler...
adem'le fatma'nın el ele gezişleri, fatma'nın 'hoca babası'nın sevgisini kasaturayla kazanmak isteyişi, bekir'in hocanın büyüklüğüne, sabrına, anlayışına dayanamayıp bir kez daha terk edişi, adem'le ilgili her şey...
çocuklar üzerine kurulan babam ve oğlum, ilk aşk gibi filmler gibi büyük küçük herkesi etkiliyor bu film.
gerçekten türk sineması, türk beyninin duygusallığı, zekası, mizaha yatkınlığıyla çok kaliteli bir seyirle yoluna devam ediyor.
"buraya gelen gider, gelen gider, herkes gider."
"her gelen trenle selam yolla bana. nasıl olsa hepsi benim trenim."
harika bir filmdi...
güzel bi film, ancak hocayı cem özer oynadığı için, izlerken sürekli hoca çok kötü bi espri yapıcak, bir anda acayip sululaşıcak diye korka korka, sinirlerim bozula bozula izledim. lakin cem özer'in oyunculuğu beni haksız çıkarttı, gerçek kimliğini unutturucak kadar iyi oynayabilmiş.
çekildiği yer, barındırdığı oyuncular, konusu ve en çok da mutlu sonuyla izleyiciyi memnun eden bir film. oyunculuk konusunda zaten nurgül yeşilçay ve cem özer dedikten sonra pek bir şey demeye gerek yok ama yeşilçayın oynadığı karakterde yakaladığı ayrıntılar hayran bırakıyor. evet, kadın pasif bir kadın ama oyunculuğuyla pasif kadını öyle bir yapmış ki şahane olmuş. ufaklık zaten bir uçurtayı vurmasınlar etkisi bırakıyor. kısacası keşke önceden izleseymişim deyip arşive eklediğim filmlerden...

-hoca babama bi şey versem beni sever mi?
filmin ingilizce adının adem and the devil olduğu tarafımca gözlenmiştir.
yaşlı teyzenin nasılsın sorusuna nasıl olayım mememi tutan yok amımı siken yok diye cevaplandırdığı güzel film.
dün gece televizyonda gösterilmiş filmdir. çekim teknikleri ve diyaloglar açısından belli bir düzeyin üzerindedir, fakat kültür bakanlığı'nın destekleyebileceği bir filmdir de aynı zamanda. *
(bkz: ne mememi tutan var ne amımı siken) *
ilk olarak .cem özerin filmine gidilirmi oğlum manyakmısın yaa. dediğim ama tvde izleyince lan o kadar da kötü değilmiş diyerek şaşırdığım film.
filmin en iyi yanı ademdir, yani hikayenin bir çocuğun dilinden sunulması. ayrıca filmlerde görmeye alışık olduğumuzu tü kaka imam triplerinin olmaması, filmin göz kamaştıran renkleri ve çocuksu saflıkları,sessizliklerini içinde barındırması da iyi yanlarından.
(bkz: charlie nin melekleri)*.
oyuncu kadrosunun sağlam olduğu fena olmayan bir türk filmidir. şu sıralar kavak yellerinde burak olarak tanıdığımız atıf emir'ide oynarken görüyoruz. cem özer iyidi gerçekten. ancak kuran okuma yerlerinde ortasından başlayıp bir anda diğer sayfanın ortasından gidiyor falan olmamış. bunun da inandırıcı olması gerektiği kanaatindeyim.
hoca rolü biraz daha normalize edilebilseymiş, holywoodun romantik komedilerine taş çıkartacak bir film olacakmış. ama bu haliyle bile güzeldi.
bir sinema sever olan bana neden türk filmlerini tercih ediyorsun diye sorsalar, kendimi/yurdumun insanı görüyorum onlarda derdim. ve ne kadar kaliteli olsa, imdb den bile çok çok yüksek puanlar alsa bile türk filmlerini yabancı filmlere tercih ederim. işte bunun nedenlerinden biri de bu ve bunun gibi filmlerdir.

ademi'in trenlerindeki oyuncu kadrosu tartışılamaz düzeyde türkiye için. bir çoğu tiyatrodan yetişme ve tiyatroda olsun, sinemada olsun izleyiciyi kendine bağlayan bir oyunculuk sergiliyorlar. bu film etrafta olup bitenlerin çocuk gözüyle bir anlatımı. filmdeki karakterlere bakıldığında -herkeste olduğu gibi benim de kabul edemediğim- sadece cem özer'in oyunculuğuna bir şeyler söylenebilir. hocanın baştaki sert ve gaddar görülen tavrı, cem özer'in yüz hatlarıyla uyuşsa da, hoca karakteri tam oturmamış gibi. özellikle aşk sahnesindeki duruşu -biz köyde bunun gibilere odun gibi adam derler- aşkın o andaki hissini veremiyor. cem özer yerine başka bir oyuncu oynasaydı, film nasıl olurdu onu da bilmiyoruz gerçi.

filmin konusu, hamile kalan bir kızı sahiplenerek ahirette bunun sevabından faydalanmak isteyen hocanın bir köye gelişiyle başlıyor. tren istasyonu çalışanları ve ailelerinden oluşan köy ahalisi, üç kişilik bir aileden oluşan bu misafirleri pek sıcak karşılamıyor. köyde yaşayanların hepsi bir aileyi temsil ediyor aslında. öyle yakınlar ki, hayatı paylaşıyorlar. türkiye'de böyle yerler var mı bilmiyorum, lakin filmde izleyiciye yansıtmaya çalışılan köy, tam bir ev havasında. dedikodu da var elbet ama bir süre sonra herkes her şeyi biliyor. bu noktada pek gerçekçi değildi. ama film bu ya, çözüm bulma adına hepsi seferber oluyorlar.

hep mutlu sonlara koşan türk sineması, bir kez daha çıktığı bu yoldan sapmamış. film sonunda herkes mutlu, öpüşmeler, sarılmalar. filmi izlerken selvi boylum al yazmalım filmindeki sonu göreceğimi sanmıştım. bi tarafta hoca, diğer tarafta bekir, ortada hacer küçük kızın elinden tutuyor ve hangisini seçeceğini karar verme aşamasında... hatta gözümde bu görüntüyü canlandırdım, ama yok böyle olmamalı dedim, olmadı. bundan pek farkı olmayan bir sonla karşılaştım yine de. hacer karakterine baktığımızda, yaşadıklarının ezikliğini üzerinden atamayan bir kadının, aynı zamanda annelik yapması pek olağan değil. zaten filmin başında, trenden indiklerinde ve nerdeyse tüm film boyunca çocuğun baş parmağını emmesinden anlaşılıyor annenin karakteri ya da sinmiş karaktersizliği. yoo karaktersizlik burada hakaret değil asla, sadece anlatmaya çalıştığım hacer karakterinin yaşadıklarına göğüs gerecek bir kadın olmadığı, yaşadıklarının etkisiyle olamaması. ve hocayı seçişi. ne ilk ne de son olan hocaya gidişi, asla seçim değildi. ikisinde de hocayla yaşamaya mecbur bir kadındı hacer ve ikincide yüzü gülebildi. kadınlar yaşayacakları hayatı seçemiyor ayakta durmayı başaramazlarsa. çünkü rüzgar narin yapılarından dolayı onları kolayca yıkabiliyor. yıkılmak istemeyen kadın, sırtını güvenebileceği bir erkeğe dayıyor. hep olduğu gibi.

entryi filmde kadının kadınlığının unutuluşunu mizahi olarak anlatan ve türkiye şartlarında bir kadın klasiği ile bitirelim.

--spoiler--
iftar yemeği için ademlerin evinde toplanmıştır ahali. adem'in halası, köyün en yaşlısı olarak masanın başında oturmaktadır. o sırada tren istasyon şefi gelir ve yaşlı kadına "nasılsın" diye sorar. ve kadının verdiği cevap oradaki herkese dumura uğratır. şöyle ki:

-nassı olem, ne mememi sıkan vaar, ne amımı siken.
--spoiler--

(8/10)