bugün

(bkz: 1739864)
sınırda sıkıyönetim ve top ateşi eşliğinde, linç histerisinin düğmesine basan yeni bir geceyarısı bildirgesi...
"barış, özgürlük, demokrasi" taleplerini dillendirmenin "teröre paravan olarak kulanmak" olarak ifade edilmiş olması bunu dile getirenlerin açıkça hedef gösterilmesi değil midir?

özgürlük ve demokrasi istemine, şovenist histeriyle yapıldığında mı ancak vize çıkacaktır!

edit: eklemeden geçemeyeceğim; halkı kitlesel gösteriye çağırmak nasıl bir anlama tekabül eder düşünülesidir. yarın öbür gün halk sokakta rastgeldiği kürdü linç etmeye kalkarsa bunun sorumlusu kim olacaktır acaba? ulusallığın çağ dışı olduğunu düşünene karşı halkı kitlesel gösteriye çağırmak hangi demokraside görülmüştür? (burada "düşünülmesi" bölümüne dikkat. bir de demokrasiden bahsedilir!)
hilmi özkök döneminde neden böyle yapılmıyordu falan filan gibi laf salatası yapan conconlara şunu söylemek isterim ki, şu an genelkurmay başkanlığında Türk cumhuriyet tarihinin son dönemlerde yetiştirdiği en parlak, en tavizsiz, en amerikan köpeği olmayan, ve bu özelliklerinden dolayı ayağı şemdinli de gizli servislerce kaydırılmaya çalışılmış, ama başırılamamış bir paşa oturuyor.
Kitlesel karşı koyma refleksinden ne anlamalıyız? Öncelikle, bizden beklenen refleksin bireysel değil kitlesel olduğu anlaşılıyor. Herhalde bu amaçla bir araya gelmemiz, belki örgütlenmemiz isteniyor. Kitlesel bir karşı koyma ile kastedilen pasif direniş olamaz. Elimize silah alıp sokağa çıkmamız ise yasalara aykırı. Kitlesel karşı koyma bir başka kitleye karşı mı yapılacak? Nedir bizden istenen? Yakıp-yıkmak, linç girişimlerinde bulunmak talep edilemeyeceğine göre kitlesel karşı koyma refleksimizi nasıl ortaya koyacağız? Terör olaylarına karşı kitlesel karşı koyma refleksi nasıl gösterilir? *
(bkz: darbecisine aşık olmak)
--spoiler--
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, geçen hafta perşembe akşamı Finlandiya Büyükelçiliği'nde bir resepsiyona katıldı. Burada
gazeteciler Orgeneral Büyükanıt'ın etrafını sardı ve onu her zamanki gibi soru yağmuruna tuttu.
Her zamanki gibi diyorum, çünkü Orgeneral Büyükanıt, her seviyede gazeteciyle güler yüzüyle konuşan ve soruları da cevapsız bırakmayan bir Genelkurmay Başkanı. Geçmişte gazeteciler Genelkurmay Başkanlarıyla böyle soru-cevap seanslarını bu sıklıkta yapamazlardı.
Neyse, yine her zamanki gibi Orgeneral Büyükanıt'a sınır ötesi operasyon konusu ve terörle mücadele soruldu. Büyükanıt da geçmişte verdiği cevapları tekrar etti büyük ölçüde. Ama bana göre bir farkla: Bölücü terörün 90'lı yıllardaki seviyesinde olmadığını, o seviyeye gelmesinin de beklenmediğini söyleyerek aslında bir anlamda ton düşürdü.
Ama aynı gece, üstelik gece yarısından sonra, kimi maddeleri Türkçe anlatım kurallarına çok da iyi uymayan ve bu sebeple de sanki alel-acele hazırlanmış izlenimi veren bir 'açıklama' Genelkurmay'ın web sitesine kondu.
Birincisi açıklamanın zamanlaması gerçekten tuhaf. Çok acil, vakit geçirmeksizin duyurulması gereken bir bildiri mi o bildiri ki geceyarısı konuyor siteye.
ikincisi, Genelkurmay Başkanı'nın birkaç saat önce PKK terörünün 90'lı yıllardaki seviyesinde olmadığını ve olamayacağını söylemesiyle bu bildirinin zamanlaması ve biçimi arasında acaba bir ilişki var mı?
Bildirinin içeriği de bence çok sorunlu. Türkiye'de birtakım marjinal çevreler dışında kimse, Türkiye'nin terörle mücadelesinin meşruiyetinden kuşku duymuyor. (O marjinal çevreler de sahiden marjinaller, yani sayıca çok azlar.)
Türk basını toplu halde terörü her fırsatta lanetliyor, hepimiz şehitlerimizin ardından gözyaşı döküyoruz. Dünkü Radikal'de Hasan dedenin şehit olan torununun resmini öpme-sevme fotoğraflarını gören kaç kişi gözyaşlarına hâkim olabilmiştir acaba?
Şehit cenazeleri artık her seferinde bir mitinge dönüşüyor. Daha geçen gün Şırnak'taki bir cenaze töreninde teröre ve PKK'ya hem Türkçe hem Kürtçe lanet okundu. Cumartesi günü aynı Şırnak'ta on binden fazla insanın katılımıyla ve kimse örgütlemeden büyük bir yürüyüş yapıldı.
Bütün bunlara rağmen, insan hakları ve demokrasiden söz eden herkesi sanki PKK yandaşıymış ve terörü de destekliyormuş gibi gösteren bir açıklamanın gerekliliğini bana kim anlatacak?
Sadece bu da değil: Teröre karşı toplumsal refleks istemek Genelkurmay'ın işi midir?
Aynı şeyi hükümet istese veya bir siyasi parti istese onu eleştiri bombardımanına tutardık, terörle mücadeleyi ve şehit kanını siyasete alet ediyor diye. Genelkurmay isteyince bu talebi nereye koyacağız, nasıl yorumlayacağız?
Genelkurmay'ın talebi hemen yankısını buldu, bir takım 'sivil' toplum örgütleri durumdan vazife çıkardı ve 24 Haziran'da ilk miting istanbul'da yapılacak. Böyle mitinglerin seçim atmosferini etkilememesi veya seçim atmosferinin mitinglerden etkilenmemesi söz konusu olabilir mi? Mitingin düzenleyicilerinden birinin veya birkaçının bir siyasi partimizden milletvekili adayı da olması normal mi?
Genelkurmay, cumartesi günü bir açıklama yaparak, bildirilerinin aynı gün işçi Partisi tarafından Diyarbakır'da yapılan mitingle bir
ilişkisi olmadığını duyurdu. Bunu yaparken bir de, bildiriye ilk gün gelen 'Ya bir şiddet eylemi olursa, ya masum Kürt vatandaşlarımıza yönelik çeşitli saldırılar olursa' eleştirilerine de cevap verilip bildirinin eylem çağrısı cümlesine açıklık getirildi.
Getirildi ama sahiden ya istenmeyen şeyler olursa Türkiye'de? Ya geçen hafta Adapazarı'nda üzerinde Ahmet Kaya'nın resmi bulunan tişört giyen üç kişinin linç edilmek istenmesi gibi olaylar yaygınlaşırsa?
Acaba Genelkurmay'ın son bildirisi, bu ülkede kıvançta ve tasada bir olarak, hep birlikte ve barış içinde yaşama idealine ne kadar hizmet etti, edecek?"
--spoiler--


Radikal- ismet berkan
yarın yapılacak bir sınırı ötesi operasyona destekçi toplamak, meşru zemin hazırlamak, alt yapı ve fizibilite çalışmaları yapmak. sivil topluma militarist bir ayar çekmek. *
hala saçmalamaya devam eden zihniyetin varlığını görmek beni hiç şaşırtmadı. genelkurmay bakanlar kuruluna bağılıdır o nedenle askerde dansöz gibi kıvırtmakta olan siyasetçilerin kendilerine yetki vermesini istiyor. bu halkın daha fazla şehit vermesni kaldıramıyo kimse. tek ve yegane amacı halkı ve topraklarını korumak olan askere niye hala bok atarsınız anlamam guruh beyinliler.
Bugün Şerif Mardin'in ifadesiyle "mahalle baskısı" hakkında yazacakken öyle bir TSK baskısı geldi ki, muhtemel bir tehlike olarak "mahalle baskısı'nı konu etmek resmen lüks oldu. Hele "mahalle baskısı" biraz daha beklesin bakalım, biz artık resmen "siyasete soyunmuş" görünen TSK baskısıyla başetmeye çalışalım.

Genelkurmay'ın 8 Haziran tarihli son bildirisiyle bir kez daha ortaya çıktı ki, TSK artık bir siyasi parti gibi davranmaya başladı. Siyaset alanındaki taşeronlarının performansından hoşnut kalmamış olmalı ki, açıklamalarıyla, bildirileriyle, uyarılarıyla siyasi faaliyete artık bizzat kendisi katılıyor. Tabii herhangi bir parti gibi yapmıyor bunu. Kendisini yasama ve yürütme gücü yerine koyarak ulusa siyasi çağrı yapıyor; dost düşman belirliyor. Halkı "ulus devletten yana" ve "ulus devlete karşı" olanlar diye ikiye bölüyor. Siyasi alanı iyice daraltırken, kendisini bu alanda gerçek anlamda tek yetkili güç haline getirmeye çalışıyor. "Ulusu teröre karşı kitlesel ve refleksif bir şekilde direnmeye davet etmesini" başka türlü okumaya imkan yok. Olan bitenler hepimizin gözleri önünde olup bitiyor.

Kendilerini "cumhuriyetin kurucusu ve asıl sahibi" olarak gören güçler 27 Nisan'dan beri Türkiye'yi hızla militarist bir demokrasi anlayışına doğru sürüklemeye çalışıyor. Bu süreci ilerletirken de, Türkiye'nin malum temel kronik sorunlarını, ülkenin siyaset iklimini otoriterleştirmenin manivelaları olarak kullanıyor. Cumhuriyet mitingleri, "laiklik-şeriat" ekseninde bir kutuplaşma yaratma denemeleriydi. Hayali tehlikeler yaratılarak, kitlelerdeki şeriat fobisi kışkırtılarak hükümet sıkıştırılmaya toplumsal bir çatışma ortamı oluşturulmaya çalışıldı.

Bu olmadı. Hemen ardından, aynı kutuplaştırma çabasının diğer müzmin sorunumuz, Kürt sorunu kullanılarak azdırılmayı çalışıldığına tanık oluyoruz. Kitleleri "teröre karşı refleksif tepkiler vermeye" çağırmanın ne kadar tehlikeli bir çağrı olduğu açık değil mi? Nasıl bir ateşle oynanıyor? Şehit cenazelerinin Kürt-Türk çatışmasına dönüşmesi, kardeş kavgasının başlaması tehlikesi görülmüyor mu?

Artık apaçık ortada olan strateji, mevcut hükümeti terör meselesinde sıkıştırmaktır. Öyle bir kuşatma ki bu, hükümet TSK'nın Irak'a girmesine izin vermezse yükselen terörün sorumlusu ilan edilecek. izin verirse zaten doğacak savaş ortamında sivil siyaset hepten boğulacak; "özel güvenlik bölgeleri" bütün Türkiye'yi kapsayacak, ne Ak Parti iktidarı kalacak ortada, ne demokrasi, ne seçim ortamı...

* * *

Hükümetin bu kuşatmayı kırması, olayların peşine takılmayı bırakıp inisiyatifi ele geçirmesi için çok az zamanı kaldığını görmesi gerek. Demokrasinin otoriterleşme eğilimlerini altetmesi için siyaset her zamankinden daha cesur, daha becerikli ve basiretli olmak zorunda.

Ak Parti hükümeti, içerde siyasi ittifaklarını güçlendirmeye ve kamuoyunu olup bitenden haberdar edip yanına çekmeye çalışmak; dışarıda aktif diplomasiyle terörle mücadelenin inisiyatifini ele geçirmek, Irak yönetimini ve ABD'yi zorlayacak bütün kozlarımızı (Habur sınır kapısının kapatılması, elektriğin kesilmesi, ticari önlemlerin alınması, uçuşların durdurulması gibi) derhal devreye sokmak ve bütün bunları çok hızlı yapmak zorunda...

Aksi takdirde geleceğimiz hiç de parlak görünmüyor.

gülay göktürk tarafından 11 haziran 2007 tarihinde bugün gazetesinde yazılmıştır.kapaktır.
akabininde 9 haziran 2007 açıklaması ile bazı noktalara açıklık getirmiştir,

Bir siyasi partinin internet sitesinde, Genelkurmay Başkanlığının 8 Haziran 2007 tarihli açıklamasındaki bazı ifadeler kullanılarak, açıklamanın Diyarbakır'da adı geçen siyasi parti tarafından düzenlenen mitinge katılımı teşvik ettiğini çağrıştıran ifadelere yer verilmektedir.

Ayrıca, Sn. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt ın daha önce 12 Nisan ve 27 Nisan 2007 tarihlerinde yapmış olduğu basın toplantısı ve açıklamalarının mitingler öncesine rastlamasına benzer anlamlar yüklenerek, bu mitingleri adeta Genelkurmay Başkanlığının organize ettiği şeklinde kanaat oluşturulmaya çalışılmaktadır.

Sitede yer alan bu yorumlar gerçeği yansıtmamaktadır. Türk Silahlı Kuvvetleri nin hiçbir siyasi parti ile ilişkisi olamayacağı gibi, Silahlı Kuvvetlerce ulusumuzun tümüne yapılan teröre karşı toplumsal refleksimizi gösterme çağrısı belirli gruplara veya kesimlere mal edilemez. Bu çağrıda kastedilen; toplumsal tepkinin, kesinlikle şiddet içermeyen demokratik kurallar içerisinde gösterilmesidir.

Kamuoyunu etkileme amaçlı ve Silahlı Kuvvetlere zarar verici bu türden yorum ve iddialara yüce Türk Ulusunun itibar etmemesi önem arz etmektedir.

Kamuoyuna saygı ile duyurulur.