bugün
- vahdettin'e hain diyenleri susturacak tarihi belge34
- ideal duş alma sıklığı13
- 30 nisan 2024 bayern münih real madrid maçı14
- fatih terim'in yuhalanması12
- memesi küçük olmak10
- sözlük erkeğinden damat olmaz19
- anın görüntüsü10
- sözlük kızından gelin olmaz23
- sürekli milletin entrylerini eleştiren tip11
- crop giyen erkek11
- temizlik hastası eşle sevişme öncesi diyaloglar11
- vatandaşlık farkı alan otel25
- nazar değdi sözlük12
- çabuk vazgeçen insan8
- hamas bir terör örgütüdür23
- güne bir şarkı bırak10
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız23
- uludağ sözlüğün bitmiş olması8
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi11
- icardi1905 silik olsun kampanyası20
- kızımın kiminle yatıp kalktığıyla ilgilenmezdim14
- şehirler arası aşk yaşamak10
- true'nin porno arşivi kaç gb9
- icardi190530
- suriyeliler suriye'ye dönsün12
- bir kadının yemek ısmarlaması15
- erkeğe ne hediye alınır25
- bir sözlük yazarını kaşır mısınız11
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler10
- aleyna tilki10
- herkes güncel fiyatını yazabilir mi9
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim22
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın14
- sözlük yazarlarının tatlıları8
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim22
- sabah aç karnına içilen bira12
- alınan en güzel iltifat14
- cumaya gidenlerin çok azalması10
- bik bik'in balona binmesi34
- en yaşlı özelliğiniz9
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız9
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı20
tarihi bir ayardır. özeti şöyle.
beşerî zaafları amûdî velayet rampası yapmalı!.. başlıklı sohbettir. yorum her zamanki gibi ülke halklarının...
"muhterem fethullah gülen hocaefendi, 7-8 saat önce sona eren sohbetinde şu konuları anlattı:
*her gün kalb ve ruha yeni bir bahar yaşatmak lazım ki öteden, nâmütenâhîden gelen esintileri duyabilsin ve canlı kalabilsin.
*ağaç canlı ise baharı duyar.
*hulefa-i râşidîn efendilerimiz çok büyük başarılara imza attıkları halde kendilerini her zaman bir hiç (sıfır) görmüşlerdir.
*rasûl-ü ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) efendimizin mucizelerinden bir çeşidi de duasıyla zâhir olan harikalardır. hazreti üstad, mucizât-ı ahmediye risalesinde bu konuda da misaller verir. bu cümleden olarak, enes b. mâlik (radıyallâhu anh) anlatıyor: cuma günü rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) hutbe verirken bir adam geldi ve yâ rasûlallah (sallallâhu aleyhi ve sellem), yağmur yağmaz oldu. allaha dua et de bize yağmur yağdırsın! dedi. rasûlullah hemen dua etti, derken üzerimize yağmur yağmaya başladı. öyle ki, az daha evlerimize ulaşamayacaktık. ondan sonraki cumaya kadar üzerimize hep rahmet yağdı durdu. öbür cuma, bu adam yahut bir başkası ayağa kalktı ve yâ rasûlallah, bu yağmuru, bizden çevirmesi için allaha dua et! dedi. bunun üzerine rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): allahım! etrafımıza (yağdır), üzerimize değil. dedi. yemin olsun, bulutların sağa-sola parçalandıklarını, etraftakiler üzerine yağmur yağarken medine ahalisinin yağmur altında olmadıklarını muhakkak görmüşümdür.
*hazreti ömer efendimiz döneminde büyük bir kıtlık oluyor. öyle ki, insanların açlıktan ölmemeleri için yeme içme mevzuunda bir gıda nizamnamesi vaz ediliyor ve herkese belli ölçüde yiyecek içecek veriliyor. hazreti ömer (radıyallâhu anh) medinenin en fakir insanı ne yiyip içiyor ve nasıl geçiniyorsa, benim hayat standardım da öyle olmalı!. diyor; insanların ekseriyetinin zeytinyağına ekmek banarak beslenmeye çalıştığını öğrenince, kendisi de hep öyle yapıyor. dahası, umumî musibeti de kendinden biliyor ve allahım! benim günahlarım yüzünden ümmet-i muhammedi açlıkla helâk etme!.. diye dua ediyor. hazreti ömerin yanından hiç ayrılmayan hazreti eslem der ki: eğer kıtlık bir müddet daha uzayacak olsaydı, müminlerin emiri üzüntüsünden ölecekti!.. onu çok defa, secdeye kapanmış olarak görürdüm; sürekli gizli-açık, sesli-sessiz münâcâtta bulunur ve ağlardı. bazen bütün bütün hıçkırığa boğulur; allahım! öyle zannediyorum ki, yağmursuzluk ve kıtlık benim günahlarım sebebiyledir. ne olur, benim yüzümden ümmet-i muhammedi mahvetme! diyerek âdeta inler ve hüzünle tir tir titrerdi.
*hadis-i şerif olarak rivayet edilir ki: allah teâlâ kendisi için yüzü yerde olanı yükselttikçe yükseltir, kibre girip çalım çakanı da yerin dibine batırır.
*rasûl-ü ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) efendimiz, işledikleri günah sonrası pişmanlıkla mescid-i nebevîye koşan, suçlarını itiraf eden ve allahın huzuruna temiz olarak gitmek için cezalandırılmak isteyen mâiz ve gâmidiyeli kadın için şöyle böyle bir mahmil bularak, dön, git, allahın affetmeyeceği günah yoktur! demişti. onlara tevbe yolunu göstermiş; kendi ısrarlı talepleriyle cezalandırıldıktan sonra da biri hakkında öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe şu iki dağ arasındaki insanlara paylaştırılsaydı hepsine yeterdi! demiş; diğeri hakkında da o öyle bir tevbe etti ki, eğer haraç alan bir mümin dahi bu tevbeyi yapsaydı, allah affederdi! buyurmuştu.
*bir zaman yine uzun süre yağmur yağmamıştı, mekke ve medine kuraklıkla kavruluyordu. halifeye müracaat edip ya ömer, ümmet muztardır. allah muztarrın duasına icabet eder. gel, o kırık kalbinle allaha yalvar; bize yağmur ihsan etsin! dediler. hazreti ömer büyüklüğünün alameti olan muhasebe ve mesuliyet duygusuyla, allaha el açmak liyakatini kendinde göremiyordu. aklına bir şey gelmiş gibi birden yerinden fırladı, kalktı. peygamberin amcası hazreti abbasın yanına gitti. ya abbas! sen rasûlullahın amcasısın. gel birlikte ümmet-i muhammed için yağmur duasında bulunalım! dedi. rasûlullahın, üzerine çıkıp halkı davet ettiği ebu kubeys tepesine vardılar. hazreti abbasın elinden tutup yukarıya kaldırdı ve şöyle dedi: ya rabb, bu senin habibinin amcasının elidir. bunun hürmetine yağmur ver! sahabi diyor ki: allah bu duaya icabet etti. daha biz aşağıya inmeden, yağmur, her tarafı kapladı.
*insana düşen; kusur, hata ve günahlarının farkında olmak, ahirete temiz gitmek için -mâiz ve gâmidiyeli kadın gibi- hemen tevbe kurnasına koşmak ve henüz vakit varken günah lekelerini yuyup yıkamaktır.
*yapılan iyilikler ilm-i ilâhîde ve meleklerin defterlerinde kaydedildiğine göre, insan iyiliklerinin kâtibi olmamalı; onları hafızasında tutup yer yer ima ve işaretlerde bulunmaya çalışmamalıdır. insan faziletlerini, meziyetlerini ve elde ettiği başarılarını unutuyorsa, bu çok makbul ve şâyân-ı takdir bir nisyandır. bir insan, günde iki yüz rekat namaz kılsa, savm-ı davud tutsa, malının kırkta birini değil yarısını hak yoluna verse, dünyayı ihya etse, can olup her tarafa hayat üflese ve insanlığı ayağa kaldırsa bile, kendi sayine terettüp eden bu meseleleri bir daha aklına hiç getirmeyecek şekilde unutmalıdır.
*hataları, yanlışları ve günahları unutmak ise, büyük bir beladır. hatayı söylemek doğru değildir; dinimiz hata ve günahların sayılıp dökülmesini yasaklamıştır. fakat, bir insana -farzımuhal- hatalarını anlat dense, o, çocukluğundan itibaren ne kadar sürçmesi ve tökezlemesi varsa hepsi önünde yazılıymış gibi bir bir sayabiliyorsa; bütün yanlış adımlarının ve zikzaklarının pişmanlığını her an yepyeni gibi duyabiliyorsa; hatta işlediği yeni ve küçük bir hata ile bütün eski hatalarını da hatırlıyor ve bir kere daha kendini levmediyor, hemen istiğfara yöneliyorsa, bu da çok önemli bir mazhariyettir. hataları, yanlışları, zikzakları, riyakârlıkları, sumaları, bencillikleri ve inhirafları asla unutmamak; bunlar sebebiyle kendini sürekli sorgulamak.. en eskileri bile en yenilerle bir kere daha hatırlamak.. dolayısıyla, her fırsatta nefsi sîgaya çekmek yetmiş yaşında ve ölüm döşeğindeyken, altmış sene evvel ve daha mükellef olmadığı dönemde yaptığı bir hatayı bile unutmayıp onun hicabını da duymak.. işte burada da unutmama çok önemlidir.
*insanlığın iftihar tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) mâsum ve masûn olduğu halde bazen bir mecliste yetmiş ya da yüz kere istiğfar ederdi; kendi ufku itibarıyla, seyyidül-mukarrebin olması açısından ve imamlığı zaviyesinden, dualarında adeta nefsini yerden yere vururdu. mesela; allahım! hatalarımı kar ve dolu suyu ile yıka ve beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi kalbimi de günahlardan temizle. allahım, doğu ile batının arasını birbirinden uzak tuttuğun gibi, benimle hatalarımın arasını da uzak tut. diye dua ederdi.
soru: pek çok kimseyi insî cinnî şeytanların ağlarına düşüren insanın mahiyetindeki makam tutkusu, bohemlik, korku ve tama gibi boşluk ve zaaflar mutlak şer midir? bunların götürüleri olduğu gibi getirilerinden de bahsedilebilir mi?
*insî cinnî şeytanların ağlarına düşme, gereken tedbirleri almamak ve onların tuzaklarına karşı açık hale gelmekten kaynaklanır. racîm olan şeytanın şerrinden allaha sığınmak kale kapılarını kapalı tutmak gibidir. felak ve nas sureleri gibi sureler ve rasûl-ü ekrem efendimizin talim buyurduğu istiâze duaları gibi niyazlarla cenâb-ı hakka sığınmak şeytanî ağlara takılmamanın ilk şartıdır.
*maddî virüsler için sürekli bir değişim söz konusu olduğu gibi, manevî hastalıklara sebep olan virüsler de zamana ve şahsa göre değişiklik arz edebilir. nur müellifi, hücumât-ı sitte adıyla meşhur risalesinde şeytanların en tehlikeli altı tuzağını nazara vermiş; hubb-u cah, korku, tama, ırkçılık, enaniyet ve tenperverlik olarak sıraladığı bir kısım şeytanî hücumlara karşı müdafaa yollarını göstermiştir. bu türlü virüs, zaaf ve boşlukların biri ya da birkaç tanesi her insanda bulunabilir. insan, allahın rızasına ve ahiret saadetine yürüdüğü yol güzergâhını emniyete alabilmek için bu boşluklarının farkında olmalı ve her adımını dikkatle atmalıdır.
*bir insanda olumsuz his, arzu ve temayül ne kadar güçlüyse, bu durum karşısında o, rabbine sığınıp iradesinin hakkını verirse, allah (celle celâluhu) o insana, o handikapları aşması istikametinde lütuflarını katlayarak ihsan eder. hemen herkeste şu veya bu seviyede bir kısım kötülükleri yapma hissi vardır. meselâ, makam tutkusu, açgözlülük, başkasının malına göz dikme, görünme hissi, bencillik duygusu, şöhret ve mal düşkünlüğü nüve hâlinde şöyle veya böyle her insanda bulunabilir. ama bu hislerin bazıları bazı kimselerde daha güçlü olur. meselâ öyle insan vardır ki, onu alıp altınların içine koysanız tek bir altına dahi elini sürmez. çünkü onun bu mevzuda bir zaafı bulunmamaktadır. ancak aynı kişinin hubb-u cah mevzuunda bu ölçüde sağlam bir duruş sergileyip sergilemeyeceğinden emin olamazsınız. zira bu mevzuda bir zaafı, bir boşluğu söz konusu olabilir. hatta bazılarında üstadın hücumat-ı sittede ifade ettiği virüslerin hepsi birden bulunabilir. şimdi bu virüslerin hükmünü icra etmek istediği bir insan, iradesinin hakkını vererek, ben hayvaniyet ve cismaniyet zebunu bir varlık değilim. benim bunların yanında aynı zamanda bir kalbim ve ruhum da var. o yörüngede seyahat yapmam lâzım. diyebiliyor; iradesinin hakkını vererek bütün o duygulara karşı kahramanca mücadelede bulunuyor ve onlara karşı koyuyorsa, ona dönen sevap çok farklı olacaktır. işte böyle bir insanın derecesi, o ölçüde arzu ve temayülü olmayan sıradan bir insana nispeten çok daha âlî olur ve o insanı alır rampadaki füzeye binmiş gibi, amudî (dikey) bir yükselişle velilik ufkuna ulaştırır.
*kaynaklarda, hazreti ömerin (radıyallahu anh) gözünün nuru olan bir delikanlıdan bahsedilir. o genç ismet ufkunun temsilcilerindendir. bir tuzağa düşüp günaha karşı hafif bir temayül gösterecek gibi olunca birdenbire allaha karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir dürtü ilişince, hemen düşünüp kendilerini toparlar, basiretlerine tam sahip olurlar. (araf, 7/201) mealindeki ayetin diline dolandığını farketmiş; cenâb-ı allahtan hayâ etmiş; gönlü allah korkusundan hâsıl olan heyecana dayanamamış ve genç oracığa yığılıp kalmıştır. hazreti ömer, gencin ölüm sebebini anlayınca hemen gömüldüğü yere gider ve orada ona şu ayetle seslenir: rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır. (rahmân, 55/46) o, sözlerini bitirdikten sonra herkesin duyacağı şekilde mezardan şöyle bir ses yükselir: yâ emirel-müminîn! allah bana onun iki katını verdi.
beşerî zaafları amûdî velayet rampası yapmalı!.. başlıklı sohbettir. yorum her zamanki gibi ülke halklarının...
"muhterem fethullah gülen hocaefendi, 7-8 saat önce sona eren sohbetinde şu konuları anlattı:
*her gün kalb ve ruha yeni bir bahar yaşatmak lazım ki öteden, nâmütenâhîden gelen esintileri duyabilsin ve canlı kalabilsin.
*ağaç canlı ise baharı duyar.
*hulefa-i râşidîn efendilerimiz çok büyük başarılara imza attıkları halde kendilerini her zaman bir hiç (sıfır) görmüşlerdir.
*rasûl-ü ekrem (aleyhissalâtü vesselâm) efendimizin mucizelerinden bir çeşidi de duasıyla zâhir olan harikalardır. hazreti üstad, mucizât-ı ahmediye risalesinde bu konuda da misaller verir. bu cümleden olarak, enes b. mâlik (radıyallâhu anh) anlatıyor: cuma günü rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem) hutbe verirken bir adam geldi ve yâ rasûlallah (sallallâhu aleyhi ve sellem), yağmur yağmaz oldu. allaha dua et de bize yağmur yağdırsın! dedi. rasûlullah hemen dua etti, derken üzerimize yağmur yağmaya başladı. öyle ki, az daha evlerimize ulaşamayacaktık. ondan sonraki cumaya kadar üzerimize hep rahmet yağdı durdu. öbür cuma, bu adam yahut bir başkası ayağa kalktı ve yâ rasûlallah, bu yağmuru, bizden çevirmesi için allaha dua et! dedi. bunun üzerine rasûlullah (sallallâhu aleyhi ve sellem): allahım! etrafımıza (yağdır), üzerimize değil. dedi. yemin olsun, bulutların sağa-sola parçalandıklarını, etraftakiler üzerine yağmur yağarken medine ahalisinin yağmur altında olmadıklarını muhakkak görmüşümdür.
*hazreti ömer efendimiz döneminde büyük bir kıtlık oluyor. öyle ki, insanların açlıktan ölmemeleri için yeme içme mevzuunda bir gıda nizamnamesi vaz ediliyor ve herkese belli ölçüde yiyecek içecek veriliyor. hazreti ömer (radıyallâhu anh) medinenin en fakir insanı ne yiyip içiyor ve nasıl geçiniyorsa, benim hayat standardım da öyle olmalı!. diyor; insanların ekseriyetinin zeytinyağına ekmek banarak beslenmeye çalıştığını öğrenince, kendisi de hep öyle yapıyor. dahası, umumî musibeti de kendinden biliyor ve allahım! benim günahlarım yüzünden ümmet-i muhammedi açlıkla helâk etme!.. diye dua ediyor. hazreti ömerin yanından hiç ayrılmayan hazreti eslem der ki: eğer kıtlık bir müddet daha uzayacak olsaydı, müminlerin emiri üzüntüsünden ölecekti!.. onu çok defa, secdeye kapanmış olarak görürdüm; sürekli gizli-açık, sesli-sessiz münâcâtta bulunur ve ağlardı. bazen bütün bütün hıçkırığa boğulur; allahım! öyle zannediyorum ki, yağmursuzluk ve kıtlık benim günahlarım sebebiyledir. ne olur, benim yüzümden ümmet-i muhammedi mahvetme! diyerek âdeta inler ve hüzünle tir tir titrerdi.
*hadis-i şerif olarak rivayet edilir ki: allah teâlâ kendisi için yüzü yerde olanı yükselttikçe yükseltir, kibre girip çalım çakanı da yerin dibine batırır.
*rasûl-ü ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) efendimiz, işledikleri günah sonrası pişmanlıkla mescid-i nebevîye koşan, suçlarını itiraf eden ve allahın huzuruna temiz olarak gitmek için cezalandırılmak isteyen mâiz ve gâmidiyeli kadın için şöyle böyle bir mahmil bularak, dön, git, allahın affetmeyeceği günah yoktur! demişti. onlara tevbe yolunu göstermiş; kendi ısrarlı talepleriyle cezalandırıldıktan sonra da biri hakkında öyle bir tevbe etti ki, bu tevbe şu iki dağ arasındaki insanlara paylaştırılsaydı hepsine yeterdi! demiş; diğeri hakkında da o öyle bir tevbe etti ki, eğer haraç alan bir mümin dahi bu tevbeyi yapsaydı, allah affederdi! buyurmuştu.
*bir zaman yine uzun süre yağmur yağmamıştı, mekke ve medine kuraklıkla kavruluyordu. halifeye müracaat edip ya ömer, ümmet muztardır. allah muztarrın duasına icabet eder. gel, o kırık kalbinle allaha yalvar; bize yağmur ihsan etsin! dediler. hazreti ömer büyüklüğünün alameti olan muhasebe ve mesuliyet duygusuyla, allaha el açmak liyakatini kendinde göremiyordu. aklına bir şey gelmiş gibi birden yerinden fırladı, kalktı. peygamberin amcası hazreti abbasın yanına gitti. ya abbas! sen rasûlullahın amcasısın. gel birlikte ümmet-i muhammed için yağmur duasında bulunalım! dedi. rasûlullahın, üzerine çıkıp halkı davet ettiği ebu kubeys tepesine vardılar. hazreti abbasın elinden tutup yukarıya kaldırdı ve şöyle dedi: ya rabb, bu senin habibinin amcasının elidir. bunun hürmetine yağmur ver! sahabi diyor ki: allah bu duaya icabet etti. daha biz aşağıya inmeden, yağmur, her tarafı kapladı.
*insana düşen; kusur, hata ve günahlarının farkında olmak, ahirete temiz gitmek için -mâiz ve gâmidiyeli kadın gibi- hemen tevbe kurnasına koşmak ve henüz vakit varken günah lekelerini yuyup yıkamaktır.
*yapılan iyilikler ilm-i ilâhîde ve meleklerin defterlerinde kaydedildiğine göre, insan iyiliklerinin kâtibi olmamalı; onları hafızasında tutup yer yer ima ve işaretlerde bulunmaya çalışmamalıdır. insan faziletlerini, meziyetlerini ve elde ettiği başarılarını unutuyorsa, bu çok makbul ve şâyân-ı takdir bir nisyandır. bir insan, günde iki yüz rekat namaz kılsa, savm-ı davud tutsa, malının kırkta birini değil yarısını hak yoluna verse, dünyayı ihya etse, can olup her tarafa hayat üflese ve insanlığı ayağa kaldırsa bile, kendi sayine terettüp eden bu meseleleri bir daha aklına hiç getirmeyecek şekilde unutmalıdır.
*hataları, yanlışları ve günahları unutmak ise, büyük bir beladır. hatayı söylemek doğru değildir; dinimiz hata ve günahların sayılıp dökülmesini yasaklamıştır. fakat, bir insana -farzımuhal- hatalarını anlat dense, o, çocukluğundan itibaren ne kadar sürçmesi ve tökezlemesi varsa hepsi önünde yazılıymış gibi bir bir sayabiliyorsa; bütün yanlış adımlarının ve zikzaklarının pişmanlığını her an yepyeni gibi duyabiliyorsa; hatta işlediği yeni ve küçük bir hata ile bütün eski hatalarını da hatırlıyor ve bir kere daha kendini levmediyor, hemen istiğfara yöneliyorsa, bu da çok önemli bir mazhariyettir. hataları, yanlışları, zikzakları, riyakârlıkları, sumaları, bencillikleri ve inhirafları asla unutmamak; bunlar sebebiyle kendini sürekli sorgulamak.. en eskileri bile en yenilerle bir kere daha hatırlamak.. dolayısıyla, her fırsatta nefsi sîgaya çekmek yetmiş yaşında ve ölüm döşeğindeyken, altmış sene evvel ve daha mükellef olmadığı dönemde yaptığı bir hatayı bile unutmayıp onun hicabını da duymak.. işte burada da unutmama çok önemlidir.
*insanlığın iftihar tablosu (sallallâhu aleyhi ve sellem) mâsum ve masûn olduğu halde bazen bir mecliste yetmiş ya da yüz kere istiğfar ederdi; kendi ufku itibarıyla, seyyidül-mukarrebin olması açısından ve imamlığı zaviyesinden, dualarında adeta nefsini yerden yere vururdu. mesela; allahım! hatalarımı kar ve dolu suyu ile yıka ve beyaz elbisenin kirden temizlendiği gibi kalbimi de günahlardan temizle. allahım, doğu ile batının arasını birbirinden uzak tuttuğun gibi, benimle hatalarımın arasını da uzak tut. diye dua ederdi.
soru: pek çok kimseyi insî cinnî şeytanların ağlarına düşüren insanın mahiyetindeki makam tutkusu, bohemlik, korku ve tama gibi boşluk ve zaaflar mutlak şer midir? bunların götürüleri olduğu gibi getirilerinden de bahsedilebilir mi?
*insî cinnî şeytanların ağlarına düşme, gereken tedbirleri almamak ve onların tuzaklarına karşı açık hale gelmekten kaynaklanır. racîm olan şeytanın şerrinden allaha sığınmak kale kapılarını kapalı tutmak gibidir. felak ve nas sureleri gibi sureler ve rasûl-ü ekrem efendimizin talim buyurduğu istiâze duaları gibi niyazlarla cenâb-ı hakka sığınmak şeytanî ağlara takılmamanın ilk şartıdır.
*maddî virüsler için sürekli bir değişim söz konusu olduğu gibi, manevî hastalıklara sebep olan virüsler de zamana ve şahsa göre değişiklik arz edebilir. nur müellifi, hücumât-ı sitte adıyla meşhur risalesinde şeytanların en tehlikeli altı tuzağını nazara vermiş; hubb-u cah, korku, tama, ırkçılık, enaniyet ve tenperverlik olarak sıraladığı bir kısım şeytanî hücumlara karşı müdafaa yollarını göstermiştir. bu türlü virüs, zaaf ve boşlukların biri ya da birkaç tanesi her insanda bulunabilir. insan, allahın rızasına ve ahiret saadetine yürüdüğü yol güzergâhını emniyete alabilmek için bu boşluklarının farkında olmalı ve her adımını dikkatle atmalıdır.
*bir insanda olumsuz his, arzu ve temayül ne kadar güçlüyse, bu durum karşısında o, rabbine sığınıp iradesinin hakkını verirse, allah (celle celâluhu) o insana, o handikapları aşması istikametinde lütuflarını katlayarak ihsan eder. hemen herkeste şu veya bu seviyede bir kısım kötülükleri yapma hissi vardır. meselâ, makam tutkusu, açgözlülük, başkasının malına göz dikme, görünme hissi, bencillik duygusu, şöhret ve mal düşkünlüğü nüve hâlinde şöyle veya böyle her insanda bulunabilir. ama bu hislerin bazıları bazı kimselerde daha güçlü olur. meselâ öyle insan vardır ki, onu alıp altınların içine koysanız tek bir altına dahi elini sürmez. çünkü onun bu mevzuda bir zaafı bulunmamaktadır. ancak aynı kişinin hubb-u cah mevzuunda bu ölçüde sağlam bir duruş sergileyip sergilemeyeceğinden emin olamazsınız. zira bu mevzuda bir zaafı, bir boşluğu söz konusu olabilir. hatta bazılarında üstadın hücumat-ı sittede ifade ettiği virüslerin hepsi birden bulunabilir. şimdi bu virüslerin hükmünü icra etmek istediği bir insan, iradesinin hakkını vererek, ben hayvaniyet ve cismaniyet zebunu bir varlık değilim. benim bunların yanında aynı zamanda bir kalbim ve ruhum da var. o yörüngede seyahat yapmam lâzım. diyebiliyor; iradesinin hakkını vererek bütün o duygulara karşı kahramanca mücadelede bulunuyor ve onlara karşı koyuyorsa, ona dönen sevap çok farklı olacaktır. işte böyle bir insanın derecesi, o ölçüde arzu ve temayülü olmayan sıradan bir insana nispeten çok daha âlî olur ve o insanı alır rampadaki füzeye binmiş gibi, amudî (dikey) bir yükselişle velilik ufkuna ulaştırır.
*kaynaklarda, hazreti ömerin (radıyallahu anh) gözünün nuru olan bir delikanlıdan bahsedilir. o genç ismet ufkunun temsilcilerindendir. bir tuzağa düşüp günaha karşı hafif bir temayül gösterecek gibi olunca birdenbire allaha karşı gelmekten sakınanlara şeytandan bir dürtü ilişince, hemen düşünüp kendilerini toparlar, basiretlerine tam sahip olurlar. (araf, 7/201) mealindeki ayetin diline dolandığını farketmiş; cenâb-ı allahtan hayâ etmiş; gönlü allah korkusundan hâsıl olan heyecana dayanamamış ve genç oracığa yığılıp kalmıştır. hazreti ömer, gencin ölüm sebebini anlayınca hemen gömüldüğü yere gider ve orada ona şu ayetle seslenir: rabbinin huzurunda durmaktan korkan kimselere iki cennet vardır. (rahmân, 55/46) o, sözlerini bitirdikten sonra herkesin duyacağı şekilde mezardan şöyle bir ses yükselir: yâ emirel-müminîn! allah bana onun iki katını verdi.
sike sike bu ülkeye getirilecek hirsiz, ru$vetci, ahlak satan insan beyani.
Akpli trollerin cevap veremediği açıklama.
ne diyor bu yarram diyerekten dusuncelere daldım.
anlasilmamistir.
anlasilmamistir.
güncel Önemli Başlıklar