kasım 1914 - 24 nisan 1915 yılları arasında ve ardından, Osmanli imparatorluğu 1nci Cihan harbi ile meşgul iken, doğu-güneydoğu anadolu bölgelerinde, ve Osmanlının, ırağa-suriyeye ,mısıra, mühimmat ve asker sevkiyatı taşıdığı yollarda, ermeni çetelerce saldırılarda bulunulması sonucu, osmanlı hükümetinin istanbuldaki ermeni önderlerini göz altına alması ve sorun çıkardığı, saf değiştirdiği gözlenen ermenilerin "Sevk ve iskan Kanununa" tabi tutulması ile başlayan olayların günümüzde Ermenistan Devleti ve Ermeni Diasporası tarafından, soykırım olarak anılmasıdır.

Bugün itibari ile, diaspora tarafından anma günü olarak kutlanan tarih 24.Nisan 1915'tir. Ancak bu tarih, ne sevk ve iskan tarihi, ne de toplu olarak öldürülen ermenileri hatırlatan bir tarih değildir. Bu tarih, Anadolu'nun muhtelif yerlerinde isyan eden, bilgi sızdıran ve cephe değiştiren ermenilerin, istanbulda ikamet eden "şüpheli" liderlerinin gözaltına alınma tarihidir.

Devam eden aylarda da içeriği, osmanlının çıkardığı "Sevk ve iskan" kanununun, uygulanmasındaki aksaklıklardan doğan sorunlarla doldurulmuş ve bu diaspora tarafından soykırım olarak adlandırılmıştır.

Dünya üzerinde, hiçbir ortak kimlik miladi bulunmayan Ermeni insanı (nuh'un gemisi ve Ağrı dağı dışında, ki bunlar efsanedir) 1915 olaylarına, bir kimlik öğesi olarak sarılmış, durum günümüzdeki halini almıştır.

Ancak, sevk ve iskan kanununu, ihlal etmek ve ermeni insanına zulmetmekten, 120 kadar osmanlı önderi 18 Ocak 1919 da, Malta da ingiliz yargıçlar tarafından yargılanmıştır. ve hatta ABD arşiv raporlarında ; Washington'daki ingiliz Büyükelçisi R.C Craigie, Lord Curzon'a 13 Temmuz 1921'de çektiği mesajda şöyle demektedir:

"Malta'da tutuklu bulunan Türkler aleyhine delil olarak kullanılabilecek hiçbir şey olmadığını bildirmekten üzüntü duyuyorum... Yeterli delil oluşturabilecek hiçbir sorun vakit mevcut değildir. Söz konusu raporlar, hiçbir şiddetle, Türkler hakkında Majesteleri Hükümeti'nin halen elinde bulunan bilgilerin takviyesinde yararlı olabilecek delilleri bile ihtiva eder görünmemektedir."

Malta'daki tutuklular, kendilerine hiçbir suçlama dahi yöneltilemeden mahkeme edilmiş, 29 Temmuz 1921 ingiliz Kraliyet Başsavcısı yargılananların hepsine beraat kararı vermiştir. En son tutuklu 1922'de serbest bırakılmıştır.

Ve, soykırım olarak nitelenen bu olaylar, 1974 yılında asalalı katillerin türk diplomatları katletmesine kadar, Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından, bir sorun olarak dahi görülmemiştir.

Günümüzde ise, geçmişte hukuken, arşivlerde ve tarih çalışmalarında fillen ispatlanmış olan soykırım iddiaları, maksadı aşikar bir şekilde, parlamenter ve siyasi düzeyde ispat çalışmalarıyla Türkiye cumhuriyetine dayatılmaktadır.
Soykırım kanunu 1941 yılında hazırlanmış ve 1943 yılında yürürlüğe girmiş, bizim de taraf olduğumuz, uluslararası bir antlaşmadır. Hiçbir ulusal hukuk içtihatı, uluslararası hukuk içtihatının önüne geçemeyeceği, hiçbir hukuk kuralı da, geriye yürüyemeyeceği için, hukuken imkansız olan çalışmadır.