hakkı için grev kararı alan işçinin başına gelen olaydır ve ne yazıkki ülkemizde normalleşmeye başlamıştur.
edit:yada her daim normaldi.
http://www.hurriyet.com.t...5.asp?gid=229&sz=7925
grev kararlarını istanbul büyükşehir belediyesine asmak amacıyla yürüyüş yapmak isteyen türk-iş üyelerine polisin, viyanayı kuşatan yeniçeriler edasıyla, allah-allah nidaları eşliğinde saldırma olayıdır.

devrimci örgütlenmelere, disk'e, keske'e bağlı sendikalara polisin saldırmasına alışmıştık. ancak türk-iş'e saldırı pek alışıla gelmiş bir durum değil. ergenekon operasyonu ile açığa çıkan darbe organizasyonlarına karşı akp iktidarı bir tafaftan askeri-ulusalcı kesime karşı polis devleti provaları yapıp ( 1 mayıs'da istanbul'da yaşananlar bunun en uc örneğiydi) rüştünü-gücünü ispat etmeye çalışırken, diğer taraftan da tüm muhalif grupları, halkın her kesimini " ya bendensin, ya onlardan " ayrımına itmeye çalışıyor yamulmuyorsam.

ya bizdensin, ya onlardan... hiç yabancı gelmiyor bu söz. abd başkanı bush afganistan'a saldırmanadan önce tüm dünya'ya böyle seslenmişti sanki. ya bizdensin... yok ama değildir. birisi abd başkanı, diğeri türkiye cumhuriyeti başbabakanı aralarında ne gibi bir bağ olabilir ki? yoktur, yoktur...

ya bizdensin, ya onlardan... değiliz tayyip bey! bu oligarşi içi iktidar çatışmanızda ne abd piyonu ılımlı islam cephesinden, nede ittihatçı artığı, darbe sevdalısı sivil-resmi mayfa bozuntaları değil safımız.

safımızı mı merek ediyorsun? şöyle kendini kamufle edip halkın arasına gir bi anlarsın safımızı da, ağımızıda.

ha sahi tayyip bey bi elektrik zammı vardı ne oldu ona?
yönetimdeki partinin belediyesi'nin çalışanlarına yapılan bir şey. demek ki iktidar kendi çalışanlarına da hak tanımıyor. onları kollamıyor. üzerine daha fazla yorum yapacak bir şey değil.
solcu , islamcı ya da herhangi bir ideoloji mensubu birisine saldırıldığında ses çıkarmayan hatta alkışlayanların buna alkış tutması gerekir. kendine müslüman olmak tek başına yetmiyor. eğer polisin zorunlu haller dışında şiddet kullanmasına karşı çıkacaksak tüm olaylarda karşı çıkmalıyız.
polis devleti olma yolunda hızla yürüyen yüce devletimizi kınamayın. bu devleti kendi elimizle yaratan bizleriz.
hakkını biber gazı eşliğinde aramaya çalışan işçinin uğradığı zulümdür.
1 mayıs'ta ayaklara dayak atan başların yeni bir ayak oyunu daha. kara yüzlerin iktidarının bir başka vukuatı daha. olay hakkında bir haber aşağıdaki gibidir:

"Belediye işçilerine polis müdahalesi

istanbul Büyükşehir Belediyesi'nin anlaşmaya yanaşmaması üzerine Belediye-iş sendikası üyeleri bugün grev kararını asmak için Edirnekapı'da toplandılar. işçiler polis barikatının kurulduğu güzergahın yanındaki caddeden yürüyüşe geçti. Güvenlik kuvvetleri, 2 gruba ayrılarak yürümek isteyen işçilere, biber gazı ve panzerlerden sıkılan tazyikli su ile müdahalede bulundu.

Polisin müdahalesi karşısında dağılmayan işçilere 20 dakika sonra ikinci müdahale geldi. Polisin, cop, tazyikli su ve biber gazıyla müdahalesi sonucu, grubun büyük çoğunluğu dağıldı. Alandan ayrılan bu kişiler, çeşitli yönlerden istanbul Büyükşehir Belediyesinin bulunduğu Saraçhane'ye ulaşmaya çalışıyor.

Aileleriyle gelen işçilerin çocukları da gazdan etkilendi. Edirnekapı'da kalan bir grubun ise bekleyişi sürüyor.

Türk-iş 1. Bölge Temsilcisi Faruk Büyükkucak, olayın ardından yaptığı açıklamada olayla ilgili "işçilere karşı tahammülsüzlüğün göstergesi olduğunu" söyledi.

Büyükkucak, "işçiler, halkı rahatsız etmeden, tek koldan yürüyerek bugün son gün olan grev kararını asmak istediler. Amaçları kamuoyu oluşturarak belediyeyi biraz daha sıkıştırıp, biraz daha zorlayarak toplu sözleşmeyi imzalamaktı ama polis şiddet uyguladı. Türk-iş olarak bu durumu şiddetle kınıyoruz" dedi."

http://haber.sol.org.tr/m...etler/mansetsag/1478.html
türk iş'e göre ileride bir yerde duran belediye-iş üyesi emekçilere yapılmış saldırıdır. direniş halen devam etmektedir.

http://www.atilim.org/hab...s_istifa_-_YENiLENDi.html
zafer direnen işçilerin olmuştur.

--spoiler--
sloganlarla saraçhane parkı'na kadar gelen işçiler burada bir kez daha polis barikatı ile karşılaştı. burada yapılan görüşmelerin üzerine işçiler, belediye önüne gelip bir açıklama yaptı.

'grev maliyetinin yarısı bile taleplerimizi karşılar'

işçilere hitap eden belediye-iş 2 nolu şube başkanı hasan gülüm, zeytinburnu, gaziosmanpaşa, bayrampaşa, ümraniye, üsküdar, güngören ve adalar'da 6 aydan beri süren toplu iş sözleşmesi görüşmelerinin grev aşamasına gelmesine karşın ücrette anlaşma sağlanamadığını söyledi. gülüm, "bir grevin bu şehirdeki maliyeti ve yaratacağı sonuçları daha önce yaşayarak gördük. bu maliyetin yarısı bile sendikaların teklifini karşılacak düzeydedir" dedi. taleplerinin karşılanması için belediye yetkililerine seslenen gülüm, greve çıkmaktan da kaçınmayacaklarını belirtti.

konuşmanın ardından belediye binasının girişine grev kararı asıldı. işçiler kararı davul zurna eşliğinde kutladı.

--spoiler--
"genç siviller" yeleği giymedikleri için dayak yiyen işçilerdir.

eğer üzerlerindeki yeleklerde "belediye-iş" değil de "genç siviller" yazsaydı hayatta dayak yemezlerdi. bak adamlar tünel'den, taksim'e yürüdüler ses seda çıktı mı? demokratik haklarını gayet normal kullandılar. bu ülkede gerçek demokrasi sadece genç siviller'e uygulanır 1 mayıs'ta yediğiniz dayaktan akıllanmadınız ki?

gayet masumane olarak büyükşehir belediye başkanlığı binasına "grev kararı" yazısını asmak istemişler ancak panzerden sıkılan su ve copla karşılanmışlardır.

bu arada soruyorum pek sayın muammer güler ve celalettin cerrah amcalarıma, 1 mayıs'ta marjinal gruplar vardı, şimdi hangi marjinal gruplar vardı? yine istihbaratlar mı yağdı emniyete?

her halta karışan ab nerede? sendikal hakların kullanılması ab standartları içinde değil mi?

afedersiniz ya, demokrasi tramvayı bazı duraklara uğramıyordu, ekspres değil mi? malum son durağa olabildiğince hızlı varması gerekir, öyle her durağa uğrarsa işimiz var!
tanım: kapitalizmin işçi sınıfından ne kadar korktuğunu, "emniyet" görevlilerine şiddet uygulatarak kanıtladığı olaydır.

yasal bir hak olan "grev" için buluşan ve yürüyüşe geçen yüzlerce emekçi üzerine biber gazı sıkarak geri çekilmelerini bekleyen, emekçilerin eylemlerinin haklılığını kanıtlayan polislerin cop, tazyikli su kullanmaktan da çekinmediği görülmüştür. yürüyüşe aileleriyle gelen emekçiler mümkün olduğunca az rahatsızlık yaratarak tek koldan ilerlerken müdahele üzerine ikiye ayrılarak devam etmeyi denemiş ancak barikat, biber gazı, cop ve tazyikli su ile karşılaşmıştır. bunun üzerine grubun belli bir kısmı alandan ayrılmış ve çeşitli yönlerden amaçlarına ulaşmıştır. sistem, emekçilerin farkındalığa ulaşmasından, hareketlenmesinden ne kadar korktuğunu yine belli etmiş, ancak; kazanan yine direnen emekçilerimiz olmuştur.

bundan yaklaşık iki buçuk ay önce, 1 mayıs 2008 günü, henüz sabahın altısında dahi işçilere saldırmaktan çekinmeyenlerin vukuatıdır bu. o gün "taksim toplu kutlamalara kapalıdır." diyerek işçi sınıfının taksim meydanı'nda bayramını kutlamasına, halaylar çekmesine izin vermeyenlerin gerçek yüzü, birkaç gün önce milli takımın başarısının taksim meydanı'nda kutlanmasıyla ortaya çıkmıştır. bu tablo karşısında çok net olarak anlayabiliyoruz ki emekçilerin kıpırdanması bile bazılarının ödünü koparmaya yetiyor.

17 temmuz 2008 günü istanbul belediyesine grev kararını asarak istediğini elde eden işçilerimiz, "kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz" anlayışıyla neler yapabileceğini bir kez daha göstermiştir. o halde; zaman bu ülkenin gerçek sahiplerinin örgütlenme zamanıdır; zaman sömürüye, patronlara, kapitalizme başkaldırma zamanıdır; zaman umutları yeşertme zamanıdır- işçi tulumuyla, baretiyle, çizmesiyle...