bugün

entry'ler (106)

cüneyt ergün

kalbi kırık rock'ın kurucusu.

arda sezon sonu fenerbahçe de

bir gün önce ekmeğini yediği kendisini var eden galatasaray için sarfettiklerinden sonra ertesi gün siyah bantla maça çıkıp fener tribünlerine göz kırpması manidardır lakin unutulmamalıdır ki galatasaraya bu yavşaklığı yapan hiçbir futbolcu iflah olmamıştır.

arda sezon sonu fenerbahçe de

ispanyaya gittiği günden beri galatasaray'a sallayan arda son olarak galatasaray'ın adını bile telaffuz etmeden bu kulüp demesi ve büyüklük başarı kazanmakla değil duruşla olur gibi kavgada bile söylenmeyecek laflar etmesinin altında olsa olsa emre abisi gibi fenere gitmeye yol yapıyor olduğu gerçeği yatıyor olmalı.

29 aralık 2011 uludere de köylülerin bombalanması

1) bdp 3 gün yas ilan etti etmesinede şimdiye kadar 10 mehmetçik 15 mehmetçik 25 mehmetçik bir gecede öldürüldüğünde nerdeydi.

2)pkk masumları vurup polis sanmıştık diyebiliyorsa tsk da köylüleri vurup terörist sanmıştık diyebilir hajııı.

3)madem yas ilan edilmiş yarakları yarıya indirelim bizde saygı gereği.

küme düşeceği halde yıldız transfer yapmak

aslında küme düşmeyeceğini sağlam kaynaklardan öğrenmiş fenerbahçe yönetimi davranışıdır. küme düşmek kaldırılıcaktır çünkü bu olayı örtbas etmek uğraşında devlet büyükleri vardır ve bunlardan söz alınmıştır bile. türk futbolunun anası sikilmiş tüm takımlar milli takım dahil uzun yıllar avrupa kupalarına katılamayacakmış ne önemi vardır. mühim olan fenerbahçenin selametidir. hal böyleyken gelecek sezon hazılıkları şimdiden başlamalıdır. kendilerini fenerbahçeye sahip çıkıyoruz zannedip aslında suça ve suçluya sahip çıkan yavşak fenerbahçe taraftarı böyle oyuncak zaferleri haketmektedir. ne diyelim allah daha beter etsin inşallah.

20 pekeke li eşek cennetine uğurlandı

dün akşam saatlerinde sıkıştırılan 50 pkk lının 20 si temizlenmiş olup operasyon sonunda sayının artacağı ve kesin rakamların açıklanacağı duyurulmuştur efendim.

kck ile polis arasındaki çatışmaya tenefüs zili

o kadar olağanlaşmış ki bölgedeki çatışmalar. o sırada okul zili çalınca öğrencilerin dağılması beklenip çatışmaya devam ediliyormuş efendim. benim güzel memleketim.
buyrun link : http://yurthaber.mynet.co...uklar-geciyor-arasi/76237

şırnakta halk pkklılara meydan dayağı attı

kimlik kontrolü yapmak isteyen 20 kişilik pkklı guruba halk kadınlı erkekli bir olup meydan dayağı atmıştır efendim. buyrunuz buda link'i : http://www.sabah.com.tr/g...eydan-dayagi-373119468954

kürtlerin olmadığı bir türkiye

cennet vatandır.

tsk nın 1400 terörist öldürmesi

konuyla ilgili başka bir haber kaynağı daha.
http://www.takvim.com.tr/...c-bin-400-pkkli-olduruldu

tsk nın 1400 terörist öldürmesi

bbs nin haberine göre: 24 şehit verdiğimiz çukurca saldırısından sonra, tsk tarafından 1400 pkklı öldürüldü.Edinilen bilgi bölgesel kürt yönetiminin resmi yazılı yayın kuruluşları tarafından da doğrulandı. inşallah doğrudur. resmi kurumlarımızdan da duysakta şöyle bir oh çeksek.

ghost of the navigator

hükümetin teröristleri allah a havale etmesi konusunu ben açtığım anda aynı başlıkla konuyu tekrar açan garip kişi.

hükümetin teröristleri allah a havale etmesi

vandaki depremden sonra kısa bir süre afallayıp lan. diyip kaldığım durum.

can alıcı şiirler

hiç bir slogan uçurtma bayramlarına destek vermiyorsa,
çocuk olmak da yok artık" dedi adam.

yaşı yalanlarını bağışlatacak kadar genç,
oturduğu yerden güç bela kalkacak kadar ihtiyardı.
bilmiyordu hangi şark daha yalnız,
bilmiyordu hangi hicret daha sakıncasız.
mevsim gitmeyi öneriyordu.
baktığı her ufkun öte yanına hasret bir ömür vardı elinde ve çaldığı her kapıyı bir el açardı.
senatoryumlara kapanası bir kalıştı bu sanki.
hayatta kalmak için değerli bir organını bağışlamak zorunda olan zedenin kulağına çarpan 11 pontluk topuk sesi aslında doktorunun değil de duvarda asılı olan zaman makinesine aitti.
neşter, tene tavsiyelerde bulunacaktı; kalemini kırmadan önce - " bu son olsun ..."
doktor tavsiyede bulunacaktı- " günde 24 öğün, aç kalple, sanal yoldan alacaksın bu uyarıcıyı."
kesilen organ küçük bir tavsiye mektubu yazacaktı;

- sevgili bedenim; sen bu satırları okurken ben çoktan eksik yanlarından biri olmuş olacağım. birde iyi tarafından bakmalısın bu gerçeğe zira elinde olanların sen fark etmesen de ne kadar değerli olduğunu öğrendin bu gün. umarım sinirlerini bozmuyordur polyanna...

elveda.

gölgeler uzadığında anlardı vaktin telafi etmek için çok geç, uyumak içinse erken olduğunu.
i̇kindiyi nerde görse tanırdı.
işık mutlaka bu vakitlerde kırılırdı kalbinde.
i̇çindeki bütün flu’lar bir adım öne çıkar, yazık olurdu tüm pastellere. belki de bu yüzden hiç renk vermezdi, ölümü merakları yüzünden tadacak olanlara.
gölgeler hareketsiz kaldığında anlardı
kendisinden başka kimsenin tek bir adım bile atmadığını.
kıpırtıyı nerde görse tanırdı.
rüzgar muhakkak bu vakitlerde ruuzigar olur
dağıtırdı bütün adresleri yanlış mektuplara.
belkide bu yüzden hiç bir postacı çalmadı kapısını.
göz güzü görmediğinde anlardı, gölge kalmadığını.
samanyolunu nerde görse tanırdı.
çünkü sadece yıldızlar anlardı, parıl - parıl parıldarken ve tüm gözler üzerindeyken kaymanın ne demek olduğunu ışık hızında bir yok olmaya…
çünkü sadece kaymış bir yıldız bilirdi, herhangi bir gölgeyi bile kıskanmayı;yok olanların arasında
ve ancak bir aptalın gölgesi inanırdı,
bir yıldıza ait olduğuna.

“hiç bir vücut ısısı değiştirmiyorsa mevsim normallerini sevmekte yok artık hiç kimsetyi” dedi adam.
zaten bunun için hassas bir kalpten çok daha fazlasına ihtiyacı olduğunu görecek kadar bilge,
tansiyonu 16’ya yükselmeden bir kalbi olduğunun farkına varamayacak kadar kurutulmuştu kitap aralarında.
mevsim sevmeyi öneriyordu.

ziyadesiyle çekilmiş hasretliklerin söylediğine bakılırsa ışıkları erkenden söndürmeliydi akşam olduğunda.
uyku iltica etmek için en ideal ülke olsa da bir yerlerde mutlaka yakalanıp yaka paça sınır dışı ediliyordu gece yarılarına.
uyanıyordu adam,

beyninde tefrikalar…

'acının dili yoktur.’ dedi adam.

ne kadar içtense, o kadar anlaşılır olur.
cd’yi değiştirmedi hiç.
yüzünü gözünü çizene kadar dönsün istiyordu bu şarkı:
naci en alamo…

şarkıların içinde hayat olduğuna inanıyordu;
kim daha iyi yaşarsa, o daha iyi yaşatıyordu.
tıpkı bu soprano gibi.
‘sayfalar dolusu kalabalık cümlelerle anlatmak kolay iş!’ diye düşündü.
zor olan, her şeyi iki harfle özetlemekti: ‘a’ ve ‘ h’. .
bir ‘ah!’ tan daha uzun ne olabilirdi?

zor olan bir ‘ah!’ ı tercüme etmekti.

geceyi üzerine bir sabahlık gibi giyindi adam.
kâtibi sirkatten olunca insanın ne an kalıyordu çalınmadık ne yarın ve ne de yar’ in akla zarar silueti.
sabahı üzerine bir gecelik gibi giyerdi adam.
firkati bir telaş gibi olunca insanın, sırra kadem basıyordu dikkati. 'akıl sahibi olmaktan daha zor ne olabilir?
tabi ki 'ah!' ların muhasebesini yapmaktır akıldaki.
küçük bir çocukken
yani günler karnaval gibi geçerken,
bir dilim kek bir çuval altından ağırken,
içi dışarıdan görülebilirken insanın,
dışarıda uçurtmalar,
dışarıda harikalar,
dışarıda zaman yokken,
akşam güneş battığında değil anne eve çağırdığında başlarken, bayılırken silgi kokusuna,
ay'ın adı aydede iken,
yar yokken henüz yaralar varken,
yas yokken henüz yastık kokusu lavanta,
zor bilmez,
son bilmez,
tokat felekten değil babadan gelirken,
bütün masalların kahramanları,
bütün kahramanların kahırları
ve tüm zamanların en akıl almazları alırken aklını;
'zarar yok' dedi adam
“herkes kadar iyiyim, herkes kadar kötü !”
arkasına baktı ve 'kalan yok!' dedi adam.
'herkesten daha fazla buradayım!'!

'kimsenin olmadığı yerde olmanın en kötü tarafı zamanın geçmemesidir,
zamanın geçmemesinin en iyi tarafı insanın kendisini sonsuz hissetmesidir,
insanın kendisini sonsuz hissetmesinin en kötü tarafı kendisini beğenmesidir,
insanın kendisini beğenmesinin en kötü tarafı;
insanın kendisini beğenmesidir' dedi adam.

sorulan tüm sorular,
verilen tüm yanıtlar, ardışık birer sayı gibiydi sanki
ama “bir” den başka bir şey yoktu karşısında, bir saat vardı ortalık yerde bir de dakika,
bir gün vardı uyandığını sandığı
bir de gece uyumaya çalıştığında.

'bazı yaralar; yardandır' dedi adam

'bazıları sıradan'

potansiyel olarak bir aşka hazırdı .
'ah! birde ziyan olmak olmasaydı ipin ucunda,
ipin ucunu kaçırmak olmasaydı mesela
yada durup dururken boyun olmak bir ipin ucunda.
kaçırmak mesela bildiği her şeyi zihinsel olarak,
zihne ihtiyaç duymamak mesela....
bir kulak duyacak kadar,
bir burun her bünyede koklamaya yarar,
bir boğaz haramla helali ayıracak ,
görmek mesela güzeli çirkinle karıştırmayacak kadar,
tatmak mesela tadını kaçırmadan

ve hissedecek bir kalp lazım' dedi adam;

çarptığında 'bu yar, şu yaramaz' diyecek kadar.

sarı kart gösterdi sonbahar.
hakikat yağmurdan başkası değilken artık,
hangi cadde kalır ıslanmadık.
yürüdü;
yanında sularla birlikte akan gölgesi
ve elinde hiç açmadığı şemsiyesi.
yürüdü,
ayaklarının altında dumansız bir ateş gibi yatan neonlar
ve bilincinin altında yürürlükteydi yüzünü kızartanlar.
yürüdü kulaklarında hükümlü bir sağanak gibi;
tak
taak
taaak adımlar.

yürüdü,
nereye kadar bu aşağıya doğru tırmanışlar?

bir soytarı vardı aklında;
dehşet manzaralı, buz gibi soğuk, donma tehlikesi geçirilen bir gecede kralıyla beraber ormanın en çıkmaz yerinde kaybolan
ve onu durmadan sorgulayan bir soytarı:

-söyle bakalım kralım senin üzerindeki elmasların, altınların, bulunmaz ipekten kumaşların mı daha değerli şimdi, yoksa benim koyun kürkünden kaftanım mı!

soytarılar vardı aklında
ve mutlu görünmelerini sağlayan maskeleri.
unutmadı hiç yüzlerinde gülümseyen bir çocuk taşımaya çalışanları. gözünden çıkarttı elbette ama aklından hiç çıkartmadı palyaçoların gözyaşlarını.
gülümsemeyi bu yüzden hiç ihmal etmedi
birde soytarılık etmeyi,
özellikle protokollere.
kendi penceresine mavi misketler atıp uyandırmaya çalışırdı kendini;

- ömrüm beniiim pabucu yarııııım çık dışarıya kaybedelim !

gülümsemeyi ihmal etmedi hiç
bir iç savaş yaşarken ömrü.
belki de kırılması gereken kalbi değil pencereleriydi.
ömrü gayr-ı resmi bir geçit töreniydi.
eğlendirdi binlercesini,
uğurladı binlercesini
ama hiç bir otogarda iki kişi değildi.
gülümsemeyi ihmal etmedi adam
birde uyandırmaya çalışmayı kendini.
durdu sonra,
neonlar durdu,
gölgesi durdu
ama hakikat durmadı.
tüm itirazlarına rağmen sarı kartını göstermişti sonbahar.
durdu,
arkasına döndü ve gülümsemeyi ihmal etmedi adam,

önce mevsime
sonra sarıya güldü.

durdu,

arkasında geçmiş, önünde gelecek.

(bkz: cüneyt ergün)

hükümetin teröristleri allah a havale etmesi

akp nin 4 yıllık parti planında terörle ilgili tek bir satır dahi geçmediğini öğrendiğim şu dakikada işin daha da vahim olduğunu öğrendim. sanırım kendilerince iş bölümü yapmışlar. deniz feneri, rant getirici işler vs ile bizzat kendileri ilgilenir terörüde allah a havale ederlerse 2023 te bütün hedefler tamamdır. durmak yok yola devam.

hükümetin teröristleri allah a havale etmesi

halkın dini duygularını sömürmedeki sınır tanımazlıktır,hayasızlıktır. gaflettir,dalalettir ve hatta hıyanettir.

hükümetin teröristleri allah a havale etmesi

davosta siz öldürmeyi bilirsiniz diye ahkam kesilen devletin 1 askerine karşılık 1027 düşmanını serbest bıraktığı yerde davos fatihinin teröristleri allah'a havale etmesi komedisi.
sende anca ahkam kesmeyi bilirsin dedirten durum.

bilinmeyen saati uygulaması

terkedilenlerin milli marşı olan bir (bkz: cüneyt ergün) şaheseri.

yeni anayasada olması gereken maddeler

apo ve pkk lehinde konuşan, gösteri yapan, döviz ve bayrak taşıyan, polise taş sopa, molotof kokteyli atan şahıslar sosyal statüsüne bakılmaksızın ( millet vekili,sanatçı vs.) vatana ihanet suçundan yargılana ve tez belaları sikile.

alex mi hagi mi sorusuna 100 cevap

alex küçük maçların büyük adamıdır.