bugün

25th hour

ilk önce kitabını okudum ve daha sonra filmini izlemiştim. genelde filmlerin kitapları filme göre daha güzeldir, tabi bazı filmler hariç. yani demek istediğim kitaptan beklentim çoktu ama kitabı okurken istediğim kadar eğlenmemiştim. ama filmde, tabi ki edward norton farkıyla daha çok eğlendim. kitapta monty brogan'ın (edward norton) eski arkadaşlarından biri olan jakob ellinsky 26 yaşlarında bir edebiyat öğretmeni iken filmde jakob' u canlandıran eleman 26 sından hayli büyük duruyor. (bkz: philip seymour hoffman). film bir psikoloji filmi olarak yer yer insanı sıksa da özgür olarak son saatlerini yaşayan bir insanın ruh halini çok iyi yansıtıyor. filmdeki mary d'annunzio kitaptakinden hayli güzel (bkz: anna paquin) . filmde en beğendiğim 2 sahne monty'nin ayna karşısında yaşadığı ülkeye, yaşadığı şehire ve hep rastladığı ama hiç tanışmadığı insanlara olan nefretini kusma sahnesi idi. ikincisi de monty'nin hapishaneye giderken babasının yaptığı konuşma sahnesi idi. kitabı almamdaki en büyük etken kitabın kapağında edward norton'un resmini görmemdi. tabi her ne kadar saçma görünsede düşüncem : bu kitabın demek ki filmi de var, demek ki edward norton oynamış , demek ki film güzel ve bu kitap güzeldir, düşüncesi ile almıştım.