bugün

lets write

"uyutulmak" konusundaki tutarlı ve yerli gözlemlerine kefaretimi sunduğum futbolcu, yazar, sinema tutkunu...

bir insanın tek birşey veya tek birşeyci olamayacak bir donanıma sahip olduğuna inandığımdan ve bu adamda da bu potansiyeli gördüğümdendir belki bilinmez muhabbet etmeyi seviyorum.

konuya dönecek olursak uyutularak aldatılırız ve aldatılarak yaşarız hayatı. bunun adına da en sonunda ölmek deriz biz. üçüncü dünya savaşı mı? çıkmaz arkadaş. bunun için bir sebep yok ki günümüz şartlarında... mesele tetiklenmiş paranoyaların işe gelmesinde. insanlara, hayatları boyunca onlarca şey anlatılır... yaşanmış, uydurulmuş, şişirilmiş onlarcası. ve temelde o kadar saftır ki insanoğlu hemen yer bunları. sürekli "-miş" ekleri ile çekimlenmiş olan duyulan geçmiş zaman eki ile yargılar sunulur huzurlara. sistem oldukça güzel işliyor. ve ruhumuza işlemiş bu paranoya. ebeveynlerle başlıyor bu durum da temelde "yemeğini yemezsen dilenciler götürür seni.", "erken uyumazsan polisler alıp hapise atarlar." şeklinde geçer çocukluk dönemi ve suçlamayı da o zamanlarda öğreniriz. misal kapıya elin sıkışınca kapı dayak yer şakacıktan gibi... sonra okuldaki eğitimciler de bunu körüklüyorlar. "anlattıklarımı ezberlemezsen ahmet rasim'de okursun" derlerdi misal bize (ahmet rasim de o dönem için fatih semtindeki en boktan lisedir). hayatının geri kalan kısmında da bu durum pek değişmez.

uyutulmak mı kardeşim? çok uzatıp da boka sarmasını istemiyorum konunun, temelde böyle birşey işte.