bugün

sen yoktun

Bir kaç düzeltme ile aşağıdaki şekilde görünen şiirdir.
Not:Şiir başlığını açan arkadaşın şiirini kopyalayıp bir kaç değişiklik yaptım.

sen yoktun sultanım...
hz.adem'deydi nurun.
önce cenneti,
sonra yeryüzünü şereflendirdin...
adem nuruna affedildi.
arafat, bu affa şahitti...

sen yoktun, nuh'un gemisindeydi nurun,
dalgalar yeryüzünü boğarken ,
toprağın bağrındaki su,
gökyüzüyle buluşurken,
ve bu bir ilahi azap derken,
allah nurunu taşıdı binbir sebeple,
tufan, nurunu selamladı, edeple...

sen yoktun,
hz.ismail'in alnındaydı nurun,
ibrahimi bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden,
"rabbimiz" dedi ,
"onlara kendi içlerinden
senin ayetlerini okuyacak,
kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
onları temizleyecek bir elçi gönder"
"amin" dedi on sekiz bin alem,
nurunla aydılanan minicik ellerini semaya kaldırarak,
"amin" dedi ismail.
hira nur dağı "amin" diyerek ayağa kalktı.
medine'den adı uhud olan bir "amin" yankılandı sevr dağı'nda.

sen yoktun sultanım,
hz.isa "ahmed" diye muştuladı seni,
"alemlerin efendisi" diye sana seslendi,
"artık ben sizinle çok söyleşmem" dedi havarilerine..
"çünkü bu alemin reisi geliyor,
bekleyin,ahmed geliyor,
kainata rahmet geliyor"
havarilerin yüzünü okşayan,
ölüleri dirilten bir nefes oldun,
ama sen yoktun...

sen yoktun sultanım,
hz.abdullah'ın alnındaydı nurun,
başı eğik gezerdi mazlum,
kuteyle göklerden seni sorardı,
varaka seni arardı semada,
anneler kızlarını hep ağlayarak sevdiler,
ağlayarak süslediler ölüme,
ağlayarak "hadi dayına gidiyorsun" dediler,
sen yokken;
canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı "dayıya gitmek."
anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi,
ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi,
en son çocuk atılırken çukura,
annesinin suretinde bir melek tuttu onu,
ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi,
melekler süslüyordu hira'yı,
efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
efendisine hazırlanıyordu mekke,
alem, efendisine hazırlanıyordu,
kainatın gözü hazreti amine'deydi,
toprak rabbine yalvarıyordu,
"allahım gönder artık..." diyordu,
"gel" diye ağlıyordu mazlumlar,gözleri semada...

ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
bir inişin vardı yeryüzüne...
önünde cebrail,
ardında yalın kılıç melekler,
bir inişin vardı yeryüzüne,
yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de,
öksüzler annelerine sarıldı doya doya...

sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini,
herşey sus pus olmuştu,
"hadi" diyordu yıldızlar , "hadi" diyordu ay,
kainat bir isim duymak istiyordu,
ve bir ses yükseldi amine'nin evinden;
muhammed!!!
karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini,
muhammed!!!
melekler öptü o nurdan ellerini,
muhammed!!!
seni yaratan allah'a kurbanız ey dürr-i yekta,
sana o adı veren rahmana kurbanız...

artık sen vardın,
susuz topraklara rahmet indi seninle,
annenden sonra annen halime sevindi seninle,
yağmura mı ihtiyaç var?
kaldır şehadet parmağını,
yağmurları salsın allah,
sonra tut ağacın yaprağını,
köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün allah,
yeterki sen iste,
sen iste ya rasulallah,
de ki "ben kimim?"
dağlar taşlar dile gelsin,
dilsiz çocuklar ellerinden tutup ,
"ente rasulallah" desin...

sen vardın,
bedir kârdı,
uhut dardı,
hendek yardı,
yiğitlerin vardı,
ölmek için yarışan yiğitlerin...

hele bir enes'in vardı senin,
uhud ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına;
"niye burda oturuyorsunuz?" diye sormuştu,
onlar da;
"peki o öldükten sonra ,yaşayıp ta ne yapacaksınız?
"kalkın ve o'nun gibi ölün" demişti
ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü,
hem de ne şehit, ey nebi,
vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi,
kız kardeşi parmaklarından tanıdı o'nu.

musab bin umeyr'in vardı senin,
uhut'ta sancağını taşıyan,
öyle bir aşkla sana bağlıydı ki,
allah o gün melekleri musab'ın suretinde indirdi.

ebu hureyre'n vardı,
acıkınca mescidin önünde durur,sana bakardı,
sen anlardın,
"ya ebahir,gel" derdin.

ve sen gittin,
bir gidişle gittin
ardında hüznün kaldı,
hasretin kaldı göklerde,
bilal ezan okuyamaz oldu.
ne zaman teşebbüs etse,
muhammad rasulullah demeye,
dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi

sonra günler ay,
aylar yıl oldu,
ve asırlar oldu,
sensizliğe açtık gözlerimizi,
ama sen bırakmazsın bizi,
sen varsın ey şehitler sultanı,
sen varsın!
bir şehit bile ölmezken,
sana nasıl yok deriz?
ebu talip şam'a giderken, devesinin önüne geçip,
"beni burada kime bırakıp gidiyorsun" demiştin,
"ne anam var ne babam"
ebu talip bırakmamıştı bu yüzden.

sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun ya rasullalah!
bırakma bizi ki, allah ;
"sen onların içindeyken,onlara azap edecek değiliz" buyuruyor,
bırakma bizi...
hayatı seninle öğretti rahman,
kulluğu seninle tanıdık,duayı senden öğrendik sevgili,
hz ömer, umre için senden izin isteyince;
"kardeşcik" dedin ona,
"kardeşcik,duanda bana da yer ayırır mısın?"
bizler ömer değiliz ama,
bütün dualarımız senin için.

ey rabbimiz,
rasulünü anışımızdan haberdar et,
o'na binler salat,binler selam,
habibine makam-ı mahmut u ver,
o'na vesileyi ilet,
o'nu refik-i ala ya yükselt,
bizi de affet.
o'nun hatrına affet,
zatının hatrına affet...

not: bu entrynin neden bu kadar olumsuzlandığını bir türlü anlayamadım.