mizantropi

Kelime olarak kökeni Antik Yunanlılara dayanır. Nefret anlamına gelen misos ve insan anlamına gelen anthropos sözcüklerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Kısaca, insan cinsinden nefret etmek, tiksinmek durumudur. Buna göre,insan ırkı tamamen değersizdir ve hayat zincirinim en aşağılarında bir yere sahiptir.

Jonathan Swift; Güliver'in Gezileri adlı romanında bu yönünü oldukça keskin bir şekilde göstermiştir. Güliver'in her yolculuğunda, insanlığın farklı zaaf ve hataları açıkça ve sert bir dille eleştirir. Yaptığı göndermelerde insanların değerli saydığı şeylerin aslında ne kadar aptalca şeyler olduklarını göstermeye çalışır. Bu romanı okuyan kişi, tüm eleştirilerin kendisine de yöneltildiğini hisseder. Okur, kendisini asla üstün göremez. Eserin sonunda Güliver karısından ve çocuklarından tiksinir ve ahırındaki atlarıyla büyük bir bağ oluşturur. Bunda, son seyahatinde karşılaştığı insan benzeri akılsız yaratıklar olan yahoolar ile insanın asla kuramayacağı kadar mükemmele yakın bir sistem yaratmış olan at adamlar olan houyhnhnmlerden çok etkilenmesinin rolü büyüktür.

Usta yazar Swift yine de tam anlamıyla bir mizantrop değildir. insan ırkının tiksinti uyandırdığını kabul etmekle birlikte bireylerin sevilebileceğinin mümkün olduğunu düşünür. Yani, evet insan olarak doğduğumuz için kötüyüz fakat aklımızı kullanarak daha iyi bir noktaya gelebiliriz diye bir açık kapı bırakır.

Karmaşıktır, rahatsız eder insanı. Kolay kolay çıkılmaz işin içinden. Biz ki, insanlık olarak ütopyalardan geçip Distopyalar yazmışız. Yaşadığımız gezegeni ne duruma getirdiğimizi, insanlık olarak ne büyük suçlar işlediğimizi görmezden gelemesek de içimizde hep acı bir umut vardır yaraları sarmaya, dünyayı daha güzel bir hale getirmeye dair. Nazım Hikmet'in "kendime karşı duyduğum nefret ve merhamet" dizeleriyle özetlediği hissiyatın toplumsal olanıdır belki de bu içimizdeki çekişme.

Bu kavramın tam olarak zıttı hümanizm değil, insan ırkı süperdir, her yönüyle mükemmeldir diye düşünen philanthropy denilen başka bir aşırılıktır.