bugün
- 170 boyunda olduğum için hep reddedildim22
- ağaç gövdesi gibi bacakları olan kadın10
- vatandaşlık farkı alan otel21
- sözlükte ateist gibi takılan yahudiler9
- sözlük kızından gelin olmaz9
- cumaya gidenlerin çok azalması23
- ayça tilki9
- bik bik'in balona binmesi34
- anın görüntüsü16
- 1 m dolara bu bebeğe sertçe tokat atar mısınız11
- alınan en güzel iltifat11
- bir kadının yemek ısmarlaması14
- ideal duş alma sıklığı14
- türkiyede çok abartılan arabalar8
- futbolcu ismiyle nick almak10
- diyanet işleri başkanına audi 6 tahsis edilmesi15
- arkadaşlar sizden bir şey rica edebilir miyim8
- icardi190524
- artificialintelligence15
- icardi1905 silik olsun kampanyası20
- kız mı erkek mi belli olmayan yazarlar8
- adanada polisin saldırganın ayağına sıkması14
- icardiyi tokat manyağı yapmak12
- yol bitimindeki kuytu mekan8
- suriyeliler suriye'ye dönsün9
- erkeğe ne hediye alınır31
- sırtınızı bir sözlük kızına dayar mısınız17
- uzağı göremeyen insan10
- millet açsa neden kafeler tıklım tıklım19
- 27 nisan 2024 fenerbahçe beşiktaş maçı24
- integralin müfredettan kaldırılması15
- 26 nisan 2024 adana demirspor galatasaray maçı15
- kültürlü entelektüel alçak gönüllü güzel kadın13
- nickini google da aratınca çıkan ilk görsel15
- seni seviyoruz insan olmaya çeyrek kala8
- bik bik moderatör olunca bana kız ayarlar mı10
- antalya'ya abartılmış şehir diyen göt11
- nervio'nun ellerinde cenneti koklamak9
"experimental sen yapma bari" dedi, kocaman gözlükleri ağlamaktan buğulanmış sınıf arkadaşım. orta okul son sınıftaydık ve başka bir sınıf arkadaşımızın cenaze törenindeydik. sınıfımızın kimseye bulaşmayan, ölmeden önce de herkes tarafından sevilen bir kızı, bir sabah, sınavımız olmamasına rağmen sınıfa gelmemiş, ve sonrasında sabah bir araba tarafından ezildiğini öğrenmiştik. haber gelir gelmez, bütün sınıf ağlamaya başlamıştı, ama birinin birşeyler yapması gerekiyordu, en iyi arkadaşının yanına gittim, hastaneye gidelim dedim, komadaydı, birlikte ufak bir ekip kurduk, gerekli izinleri aldık, hastaneye gittik. herkes ağlıyordu hastanede, en iyi arkadaşına, komadaki arkadaşımızın annesinin yanına gitmesini söyledim, ben babasının yanına gidip yapabileceğimiz bir şey olup olmadığını sordum, herkes ağlıyordu, işlerin aksamaması gerekiyordu, ağlamak hiç bir sorunu çözmezdi. sonra ölüm haberini aldık, birinin cenazeye katılımı, okulda insanların yakalarına takması için resimleri, okulda yapılacak töreni organize etmesi gerekiyordu, herkes ağlıyordu, ben yaptım. işte cenazede arkadaşım o yüzden "sen yapma bari" demişti, ilk defa gözümde yaş gördüğünde.
henüz ortaokulda, bana biçilen bu soğukkanlı adam rolü, ömrüm boyunca devam etti, hani akrabalarınızdan, ailenizden birini kaybettiğinizde, biri vardır, cenazeyi teslim alır, mezarlıkta yer ayarlar, imamı bulur, namazı organize eder, minibüs kiralar, mezar taşı yaptırır, cenazeyi yıkatır, yemek işlerini organize eder, hayır dağıttırır, işte o bendim. herkes ağlıyorsa, birinin birşeyler yapması gerekiyordu, benim görevim buydu. hiç ağlamadım cenazelerde, zaten yapılacak işler varsa, buz keserdim, duygularım giderdi, doğam buydu. sonradan öğrendim ki bunun adı kriz yönetimiydi.
yıllarca hastalıklarla uğraştık ailece, öyle aile büyüklerinin ilerleyen yaş hastalıkları değil, çaresiz olanları, yıllarca sürenleri, herkesin ağladığı zamanlar oldu, ben sadece yapılması gerekenleri düşündüm, zira ağlamakla bir iş halledilmezdi, şu doktora'da gidelim dedim, götürdüm, yurtdışında baktıralım dedim, götürdüm, değişik ilaçlar buldum, hayatı kolaylaştırıcı çözümler, ama ağlamadım, hasta olanların morallerini daha fazla bozmak olmazdı. birinin bir şeyleri çözmesi gerekiyordu. ani hastalıklarda yaşadık, günlerce hastanelerde kaldım, refakatçi, gelen ağlıyordu, giden ağlıyordu, ben mesleğinin farkında olmayan doktor'ların peşinde koşuyordum, onlara house md'den espriler yapıp, onları tavlamaya çalışıyordum, birilerinin hastamızla ilgilenmesi gerekiyordu, serumlar buluyordum, gelenlere yemek yediriyordum, ağlamaya vakit yoktu, gelen gelip bir saat ağlayıp gidiyordu, ben yirmi dört saat oradaydm, ağlamaya vaktim yoktu.
sınavım çok kötü geçti, kalacağım diyip ağlayanları teselli ettim, onlara çalışma planları yaptım, gerekiyorsa çalıştırdım, ailesiyle kavgalı artık herşeyden bıktım diye ağlayan insanları teselli ettim, onların diyaloglarını kolaylaştıracak çözümler buldum, şirkette direktörü bağırdı diye ağlayan insanlara, çözüm önerileri sundum, kahve içelim dedim, orada onlara olaya farklı açılardan bakmaları gerektiğini söyledim, parasızlıktan, çaresizlikten ağlayan insanlara elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım, insanlara iş buldum, harcama planları yaptım, borç verdim, benim de parasızlık dönemlerim oldu, bulaşık yıkayarak para kazandığım dönemler, ama ne dert yandım, ne de pes ettim, çözmeye çalıştım hep dertlerimi.
peki ben ağlamadım mı? ağladım tabi, sözlükle de dertleştim bu nadir ağlamalarımı; *****, anlattıkça rahatlattım, cümlelere sığar hale getirerek yaşanmışlıklarımı kurtuldum onlardan.
hayat bir mücadeleydi, bazıları çabuk pes eder, ağlardı sürekli, bazıları için ise ağlamak sadece arada soluklanılan anlardı.
sözlük ise benim hayatım değil, sadece hayatın yoğun temposunda soluklandığım bir duraktı.
hüngürhüngüredit: ağlak adam edebiyatı nasıl bir tanımdır yahu, ağlak adam edebiyatı nedir.. hocu bu cehalet ne pis bir şeymiş !
henüz ortaokulda, bana biçilen bu soğukkanlı adam rolü, ömrüm boyunca devam etti, hani akrabalarınızdan, ailenizden birini kaybettiğinizde, biri vardır, cenazeyi teslim alır, mezarlıkta yer ayarlar, imamı bulur, namazı organize eder, minibüs kiralar, mezar taşı yaptırır, cenazeyi yıkatır, yemek işlerini organize eder, hayır dağıttırır, işte o bendim. herkes ağlıyorsa, birinin birşeyler yapması gerekiyordu, benim görevim buydu. hiç ağlamadım cenazelerde, zaten yapılacak işler varsa, buz keserdim, duygularım giderdi, doğam buydu. sonradan öğrendim ki bunun adı kriz yönetimiydi.
yıllarca hastalıklarla uğraştık ailece, öyle aile büyüklerinin ilerleyen yaş hastalıkları değil, çaresiz olanları, yıllarca sürenleri, herkesin ağladığı zamanlar oldu, ben sadece yapılması gerekenleri düşündüm, zira ağlamakla bir iş halledilmezdi, şu doktora'da gidelim dedim, götürdüm, yurtdışında baktıralım dedim, götürdüm, değişik ilaçlar buldum, hayatı kolaylaştırıcı çözümler, ama ağlamadım, hasta olanların morallerini daha fazla bozmak olmazdı. birinin bir şeyleri çözmesi gerekiyordu. ani hastalıklarda yaşadık, günlerce hastanelerde kaldım, refakatçi, gelen ağlıyordu, giden ağlıyordu, ben mesleğinin farkında olmayan doktor'ların peşinde koşuyordum, onlara house md'den espriler yapıp, onları tavlamaya çalışıyordum, birilerinin hastamızla ilgilenmesi gerekiyordu, serumlar buluyordum, gelenlere yemek yediriyordum, ağlamaya vakit yoktu, gelen gelip bir saat ağlayıp gidiyordu, ben yirmi dört saat oradaydm, ağlamaya vaktim yoktu.
sınavım çok kötü geçti, kalacağım diyip ağlayanları teselli ettim, onlara çalışma planları yaptım, gerekiyorsa çalıştırdım, ailesiyle kavgalı artık herşeyden bıktım diye ağlayan insanları teselli ettim, onların diyaloglarını kolaylaştıracak çözümler buldum, şirkette direktörü bağırdı diye ağlayan insanlara, çözüm önerileri sundum, kahve içelim dedim, orada onlara olaya farklı açılardan bakmaları gerektiğini söyledim, parasızlıktan, çaresizlikten ağlayan insanlara elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım, insanlara iş buldum, harcama planları yaptım, borç verdim, benim de parasızlık dönemlerim oldu, bulaşık yıkayarak para kazandığım dönemler, ama ne dert yandım, ne de pes ettim, çözmeye çalıştım hep dertlerimi.
peki ben ağlamadım mı? ağladım tabi, sözlükle de dertleştim bu nadir ağlamalarımı; *****, anlattıkça rahatlattım, cümlelere sığar hale getirerek yaşanmışlıklarımı kurtuldum onlardan.
hayat bir mücadeleydi, bazıları çabuk pes eder, ağlardı sürekli, bazıları için ise ağlamak sadece arada soluklanılan anlardı.
sözlük ise benim hayatım değil, sadece hayatın yoğun temposunda soluklandığım bir duraktı.
hüngürhüngüredit: ağlak adam edebiyatı nasıl bir tanımdır yahu, ağlak adam edebiyatı nedir.. hocu bu cehalet ne pis bir şeymiş !
güncel Önemli Başlıklar