bugün

yunus emre

Hayatı

Sakarya kıyılarında, Sivrihisar\'ın Sarıköyünde yaşayan yoksul bir çiftçidir. Kurak giden bir önceki yılın ardından tohumsuz kalır. Tohumsuz kalan Yunus, eşeğine dağdan topladığı alıçları yükler ve doğruca tohumluk bulmaya yola koyulur. Yolu Hacı bektaş tekkesine düşer. Onüçüncü ve ondördüncü yüzyılda anadoluda bektaşiliğin yaygın olduğu, bu mezhebin fakir fukaraya arka çıktığı bir dönemdir. Yunus eşeğine yüklediği alıçlara karşılık buğday ister. Hacı Bektaş kendisine sordurur; Buğday yerine alıçlarına karşılık nefes versem olurmu? Yunus buğday isterim diye tutturur. Hacı Bektaş her alıç için bir nefes vereyim der, Yunus olmaz der. Hacı Bektaş alıç\'ın her çekirdeğine on nefes vereyim der. Yunus buğday diye diretince, Hacı Bektaş da eşeğinin taşıyabileceği kadar buğday verir kendisine. Yunus mutlu bir şekilde Sarıköy\'e dönerken, yolda bir düşüncedir başlar kafasında, kendi kendine söylenir. \"- Bu insan büyük bir insan olmasa buğday vermezdi bana.\" çiğlik ettiğini anlar, döner geriye. \"- Alın bu buğdayı ben nefes istiyorum.\" der. Hacı Bektaş da onu Tapduk Emre\'nin tekkesine yollar, senin kilidi ona verdik diyerek.

Yunus bunun üzerine gidip tapduk\'a başvuruyor. Tapduk\'un dergahında herkes bir iş görür, kimi toprakta, kimi işlikte çalışır, kimi duvar örer: Yunus\'a da odun taşıma işini verirler. Kırk yıl sırtında odun taşır Yunus. Hemde öyle bir taşırki özene bezene. Her getirdiği odun dümdüzdür. Neden diye soran birine; Bu tekkeye odunun bile eğrisi giremez demiş Yunus.

Uzun süre tekkeye hizmet ettikten sonra tekkeden ayrılmış Yunus. Yolda erenlerden yedi kişiye rastlamış, yoldaş olmuş onlarla. Her akşam erenlerden biri içinden geçirdiği bir insan adına Allah\'a dua ediyor hemen bir sofra geliyormuş ortaya. Sıra Yunus\'a geldiği akşam o da dua etmiş; Yarabbi, demiş, bunlar hangi kulun adına dua ettilerse ben de onun adına yalvarıyorum sana, utandırma beni. O akşam iki sofra birden gelmiş. Erenler şaşırıp kimin adına dua ettiğini sorduklarında Yunus\'a. O da siz söyleyin önce diyor. Erenler Tapduk\'un dervişlerinden Yunus diye biri var, onun adına, diyorlar. Yunus bunu duyar duymaz hiç bir şey söylemeden tekkeye dönüyor.

Anabacıya, yani şeyhin karısına sığınıyor. Anabacı diyor ki Yunus\'a: Yarın sabah tekkenin eşiğine yat. Tapduk apdest almak için dışarı çıkarken ayağı sana takılır. Gözleri iyi görmediği için bana sorar: Kim bu diye? Yunus derim ben de. Hangi Yunus derse çekil git, başka bir tekke ara kendine. Ama bizim Yunus mu? derse anla ki gönlünden çıkarmamış seni hala seviyor. O zaman kapan ayaklarına bağışlamasını dile. Yunus yatıyor eşiğe ve sabah Tapduk\'un ayakları takılıyor eşikte yatana. Kim bu diye soruyor. Anabacı da Yunus diyor. Tapduk Emre de bizim Yunus mu? diye sorunca Yunus sevincinden ağlayarak ayaklarına kapanıyor Tabduk\'un ve tekrar tekkeye giriyor.

Yunus Tabduk\'un tekkesinde varabileceği en yüksek mertebeye varıyor. Ama tabduk, erenlerin bile Anadolu da belli bir yerde kalmaları gerektiğine inanıyormuş. Yunus\'sunda tekkede oturup kalacağını görünce. Sen artık erenlerden oldun diyerek elindeki değneyi havaya savurup: Git bu değneğin düştüğü yeri bul ve orada yaşayıp orada öl, demiş. Yunus yıllar yılı o değneği aramış ve bulduğu yere yerleşip orada ölmüş.

Kaynak:Yunus Emre /Sabahattin Eyuboğlu cem yayınevi 1991 -Yunus Emre/Rıdvanoğlu Elif Yayınları 1999