bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

zaman, anka kuşunun kanadında renkli bir tüy değil, tek boyutlu, amansız kabusları zihnime öbekleyen kısır bir döngü..kanatıp, iz bırakarak geçip gittiği halde beklemenin sonsuz boyutluluğuna hapsedip, özlemin kızgın kumlarında can cekiştiriyor..

karanlık tavana diktiğim gözlerimden oluk oluk yaşlar, yanaklarımdan kulaklarımın içine doğru,rahatsızlık verecek kadar çok akıyor. yinede ağlamayı tercih ediyorum. vücuduma ve zihnime sakinleştirici etkisi olan tek ilacın ağlamak olacağını hiç ummuyordum. böyle olmasa bile, kendime söz geçirip gözyaşlarımın bir tekini bile durduracak gücüm yok!

hata!

bu, azgın suların med-cezirde kayalıklara şiddetle çarpması gibi, beynimin içinde bütün hücrelerime bir bir çarpan, yine de seni düşünmekten ve özlemekten alıkoymaya yetmeyen, ömrümün en karanlık, ömrümün en sancılı ama ömrümün en tatlı gelen hatası! bunu, kendime milyonlarca kez söylememe ne gerek var.

belliydi işte;

ta en başından beri ayna gibi tam karşımda durmasına rağmen, yine de amansızca ve hatta umutsuzca yalanladığım belliydi..........ve hataydı!

ne yana kaçmaya çalışsam, gözlerinle karşılaşıyorum. başımı ne yana çevirsem, elini bana uzatıyor, ismimi fısıldıyorsun....korkuyorum! bile bile yangının tam ortasına gitmekten ne farkı var! her yanım bir orman yangını ve senin durduğun her yer bir yangın!

söyle sen mi ateşsin? ben mi yanıyorum?
güncel Önemli Başlıklar