bugün

unutulmuş zamanların, hatırlanmayan anıların arasında sıkışıp kalmaktan beni kurtaran.. sana yazıyorum bu sefer..

kalbin ellerinden çok daha buyuk.. butun dunyaya yeticek kadar orada o cennet bahçesinde banada yer verdiğin için teşekkur ederim.
ihihi... mihi.. mihi...
işte oturmuş düşünüyorum neyi dersen, seni değil, seni niye düşüneyimki ben manyakmıyım 10 senedir görmemişim yüzünü duymamışım sesini, neyini düşüneyim senin o bukleli altın saçlarını mı ? şimdi kimbilir hangi renktirler.

yıllar bana olduğu kadar sana da acımasız davrandımı acaba, yoksa hala göz kamaştırıyormusun ? bana ne yahu ! nasıl davrandıysa artık. zaten bu dar hayatta bir dahamı görecem seni, bir dahamı bakacam yeşil gözlerine düşünmüyorum hayır düşünmüyorummm !!
formula yarışları ne oldu bu hafta acaba ? he he ben formula seyrederdim haftasonu sen dışarı çıkalım derdin de çıkmazdım kafama sıçayım... hayda gene başa döndük.

arabanın da bakıma ihtiyacı var eskidi artık bir türlü de satamıyorum, geçen gün sana araba kullanmayı öğretirken ağaca sürttürdüğün yere baktım yine, paslanmış benim gibi, sen şimdi nasıl araba kullanıyorsundur kimbilir ee hocan kim senin, belki de bir kamyonun altına girmişsindir, ne bileyim ben çokta umrumdaydı ne düşünüyorumki seni delimiyim neyim. *
ben bu yazıyı sana yazdım

sen şimdi okuyamayacak olsan da yazdıklarımı, bir tebessüm beliremeyecek olsa da sana ettiğim her iltifatın sonunda, haberin olmasa da burada bir yüreğin senin için çırpındığını, ben bu yazıyı sana yazdım.

her bir kıvrımında bir sıkıntımı eriten kıvır kıvır saçların dalgalanırken ağır ağır esen mayıs rüzgarlarında, gözlerinin ışıltısını söndüren acılara küfrederek yazdım bu yazıyı. hiç benim olmayacağını bilerek, gözlerindeki sevgi pırlantalarının benim için asla parlamayacağını bilerek yazdım. sen benim hiç olmadın, "ben de seni hiç sevmedim ki, yorgun akşamlarda söylediğimiz şarkıları sevdim" demek ister ya deli gönül, sevdim, çok sevdim...

bir güle benzemeni de sevdim yürekten ama ben asıl seni çok sevdim. platonik aşık şiirleriyle elitist bir tavır takınarak dalga geçerek geçirdim ömrümü ya, her kara aşık yazısına verebileceğim ayarı verdim ya, yüreğimden atamadım senin için çırpınan arabesk cümleleri. "geyiğine dinliyorum yaaa" mazaretine sığınsam da unutulan ya da cenneti dünyada seninle gördüm dinlerken, hep bir yanı acıdı kalbimin.

şairlerin sallanan dizeleri bir bir devrilirken seninle dolup taşan kalbimin üstüne, hep enkazdan kurtulmaya çalıştım, inkar ettim üstümdeki moloz yığınlarının aşktan miras kaldığını, kabullenemedim tek kurtarıcımın bir tatlı sözüne gizlendiğini.

ben bu yazıyı sana yazdım, sana yazıp da okutamadığım binlercesi gibi, ben bu yazıyı sana yazdım, sen bilmedin, duymadın, görmedin...
halahop tereyağlı ballı ekmek.
özledim...
ben bu yazıyı sana yazdım.
son sigaramda içtiğim sendin.
sana baktım pencereden.
göğe doğru kaldırdım başımı
yavaş yavaş gün doğdu
geceden. *
(bkz: ben bu şarkıyı sana yazdım)* *
olmayan kişilere de yazılabilen yazılardır.

sana sesleniyorum daha karşıma çıkmamış sevgili.
neden beni bu kadar bekletiyorsun,
neden hala karşıma çıkıp bana seni seviyorum dedirtecek bir şeyler yapmıyorsun.
lan * ben böyle hayallerle yaşayacak ne yaptım sana.
hiç bir şey tesadüf değil.... rüya gerçeğin ta kendisi... uçurum başlarında açan çiçeklerin ne günahı var?..... uçurum ayaklarının altına konulmuşsa.... ve ben sehpaya yürüyorsam aşıksam uslanmıyorsam..... her seferinde inadına diyerek adımlıyorsam tüm yolları... nereye gittiği önemli değil yürüyorsam.... tomurcuk durmaya karar vermişsem kuru bir dalda.... özümsemişsem özüne inmişsem çözmüşsem şifresini hayatın.... mayın değil bir sevdaysa üzerine basınca patladığım.... kolumun bacağımın yokluğuna alıştırmışsam kendimi.... ve kendimi de inandırmışsam ölüme.... beyaz bir melekse suya çizdiğim... gögün maviliğine aldanıp kuş olmak istemişsem bir mavzerin ucunda... önce kanatlarımdan vurulmuşsam sonra koparılmışsa başım..... ve kaybolup gitmekteysem masum bir çocuğun bakışlarında...... zulmü taş ile dövüyorsam ya da tutulup bir köşede dövülüyorsam.... pekala cehennem burada cennet nerede diye soruyorsam ve susuyorsan sus pus oluyorsan... dilsizsen körsen... duyamıyor göremiyorsan.... ve sana bir tek soru sorsam cevap verebilir misin?...... hala umurunda mıyım?.....
bir dal gibi tutunabilir miyim sana....yada kırılır mısın ben tutununca?....bir yıldız gibi kayar mıyım bakışlarından.....bir dilek bir umut olur muyum içerdekine.....çentik çentik kanatır mısın beni tırnaklarınla?...acının içinde sevdam olabilir misin......umabilir misin beni bir bahar vakti kekik kokan bir kırda..... ilk sevdiğim ilk özlemim ilk hasretim ilk ve son sevda olabilir misin bir dokunuşta?....
cevap veremeyeceğin yerlerde olsan da duyduğunu biliyorum.... seni nasıl özlediğimi bir bilsen....
ben bu yazıyı sana yazdım her ne kadar okumayacak olmanı bilsem de...(yazıya girişim bile klişe)

şöyle göz attım biraz yukarıdaki girilen entrylere; içimizde ne özdemirler ne murathanlar varmış dedim kendi kendime; güzel yazmışlar ellerine sağlık.benden öyle afilli cümleler kurmamı beklemediğini biliyorum ama beklesen de kuramam ki zaten; yok öyle edebei bir yanım..biliyorsun; genelde komiklikler şakalar...

ancak senin için yine de bir şeyler yazmak istedim buraya.
her ne kadar şuan için yüzüne söylemeye cesaretim olmasa da; doğru zamanı beklesem de ,ki o ''doğru zaman''ın gelmeme ihtimali epey yüksek görünüyor,bir gün bunu yüzüne haykıracağım;
seni ben çok seviyorum...
güzel günlerimiz oldu seninle. hatırlar mısın ağlamıştık bir kere birbirimize sarılıp. sessiz bir sokağın ortasında, bir gece vakti. eğlenirdik de birlikteyken. çok iyi anlaşıyorduk aslında. sen ne kadar inkar etsende.

yaşattığın her şey için çok teşekkür ederim sana. seni tanımadan önce gerçek mutluluğu tatmamışım hiç ve gerçek acı nedir bilmemişim. öğrettin her ikisinide.
büyüttün beni teşekkür ederim...
(bkz: ben bu şarkıyı sana yazdım)
sevgilinizden ayrılırsınız akabinde pisman olundugunda bir umut ile birseyler karalanıp * sevgiliye gönderilir.bu yazıyı sana yazdım demek isteniyordur geri dönmesi isteniyordur.*
Bu sevgi ormanında
Ağaçlar gözlerimin içine güldüler
Soluğumda yeşiller çiçeklendi.

Bunca yıl özümsediğim güzel şeyler
Kirlenmiş suları arıttı denizlerimde
Garipliğimin gökyüzüne yeni maviler geldi.

Ve acıdan çatlayan damarlarıma inat
Yeni soluk yatakları yarattı yüreğimde
Sevecenliğin yarattığı hayat.
ŞÜKRAN KURDAKUL
--spoiler--

Sana olan aşkım hep akan bir su
Sen de benim gibi misin söyle
Aklımda senden başka
Hiçbir şey yok bugünlerde
Sadece senin aşkın avutur beni
Unutturur bana bütün dertlerimi
Şefkatli kollarınla sar beni bu gece
istediğim aslında çok değil

Sadece senin olmak istedim dünyada
Sadece sana ait olmak
Aşk denen duyguyu yeniden keşfettim
Sadece senin olmak istedim

Aklında olmak yetmez bana bu gece
Yanıbaşında olmak isterim
Rüyalarında olmak yetmez bu gece
Yatağında olmak isterim

Sadece senin aşkın avutur beni
Unutturur bana bütün dertlerimi
Şefkatli kollarınla sar beni bu gece
istediğim aslında çok değil

Sadece senin olmak istedim dünyada
Sadece sana ait olmak
Aşk denen duyguyu yeniden keşfettim
Sadece senin olmak istedim

--spoiler--

çok değil sadece iki müsvette günümüz kaldı.
kalbim sıfıra indi. ağırlığını yüreğimde değil, sırtımda taşıyorum. platonik, karşılıksız, hastalıklı, amansız nasıl tanımlarsan o olsun. bana soracak olursan gönüllü hamallık derim. kendimi yakan yine kendimim, isyan etmem yüklediğin yükün altında ezildiğimden, taşıyamadığımdan değil kambur kalmaktan yana korkum senden sonra dik duramamaktan, doğrulamamaktan. yoluma çıktığında dizlerimin bağı çözülmüyor artık, kelebekler can vereli çok oldu. temizleniyorum mu dersin? yoksa daha mı derine batıyorum?

geldi mi aşkın yerini sevgiye bırakma vakti. ne mutlu. al sevgili yeni bir oyuncak sana. nasıl ki hürmete, kıymet vermeye değer bulmadın. gözümden sakındığım aşkı düşürdün yerlere. var gel hiç düşünme tüket, hiç et al benden senin olan sevgiyi de.

şaşıyorum. nasıl böylesi istikrarlı olabildim? oysa çabuk sıkılırım, çoktan başka denizlere açılmış olmam gerekirdi. unutmaya çabalamayacağım, günü dolduğunda nasılsa içimi terkedecek diye akışına bırakmışken her birşeyi hata ediyormuşum. gördüm ki başıboş bırakınca daha da başedilmezsin. tüm bunlar bir yana belki de ulaşılmaz olanın karşı konulmaz çekiciliğidir tüm mesele neyse ne öylece bekliyorum, senle olmuyorsa yalnızlığı yeğliyorum.

'' ben vitrindeki manken büyü bozulurdu, canlanırdım sen beni farketsen, ben deliyim çok uzak diyarlara çıkar yüzümün sonu dalıp gitme bana diye söylüyorum. sana bu arayış neden? yüzün en güzel manzara adım papatya seviyorum çıkana dek kopardılar beni bu tarlada. yüzün sürme oldu. çektim hergün gözüme hüznü en sık soğuk mevsimlerde giydim üstüme.

ey tertemiz;
her dilde sev beni. sen şiirimin gizli öznesi adını sormasınlar bana söyleyemem. benimsin sen
ben ilk defa ve son defa istemiyorum, aşık olmak bir daha inanamasanda kahramansın bana ve masalıma.''
senin için yazdığım onca yazıyı hiçbir zaman haketmedin, haketmek için hiçbirşey yapmadın ,şu yazdığım satırı bile hak etmiyorsun.
aaaahhh aaahh... ne çok özledim seni. kokusunu hiçbir şeye değişemeyeceğim göğsünde sıcaklığını hissederek uyumak ne güzel olurdu şimdi. geçen her gün daha da büyüyor hasretim. her güne sensiz uyanmak yıkıyor, mahvediyor beni. ve her güne vuslatın biraz daha yaklaştığını bilerek başlamak yüzüme ufak da olsa bir tebessüm konduruyor. ne büyük bir tezat değil mi?

ah be sevgilim... ah cennet gözlüm... ah bir gülüşüne ömrümü vermeye hazır olduğum... özlemimden gözlerim doluyor bilmez misin? özlemimden bağıra bağıra ağlamak, bizi ayıran yollara deli gibi sövmek istiyorum. ah be aşkım, eşim, birtanem... geceleri uykuya sırf rüyamda seni göreyim diye yattığımı bilmez misin? her doğan güne bir an önce bitsin diye gün ortasında başladığımı bilmez misin?

değişmem sevgilim. seni de, birlikte kurduğumuz hayalleri de, senden ayrı kurduğum hayalleri de, sesini de, hasretini de, hasretinden çektiğim acıyı da, vuslata erdiğimizde duyduğum mutluluğu da hiçbir şeye değişmem. seninle ilgili, kıyısında köşesinde sen olan her şey vazgeçilmezimdir benim.

sana aşığım ben. ondan böyle oluyor.
tarih : 17 ağustos 1999 sabah saat 7 suları

eski gölcük yolu diye birşey kalmamış. koü mühendislik fakültesi yıkılmış. tüpraş alev alev yanmakta.

anadolu otobanı trafiğe kapatılmış. çünkü bir ev devrilmiş koca otabana. içinde belki de yüzlerce insan yaşamını yitirdi.

işte öyle bir gündü seninle ilk tanışmamız. daha 11 yaşındaydım. korkmuştum. ağlıyordum. annem istanbuldaydı. dedem ve anneannem ile birlikte çınarcıktaydık. çok güzel bir geceydi. saat 2 buçuğa kadar internet cafe de takılmış ve sonrasında evime gitmiştim.

bir anda evimiz ters yüz olmuştu. yerçekimi yön değiştirmişti adeta.

yıkılmadı ama evimiz. halen çınarcıkta vapur iskelesinin karşısında durmakta. dimdik. bütün anılarıyla birlikte.

dedem ve anneannem bindirdiler beni arabaya. dosdoğru annemin yanına götürmek için. bostancıya.

saat 7 - 8 gibiydi. veziroğlunun önündeydik. yoktu hiç birşey. göremedim. görmedim.

saat 7 - 8 gibiydi. azıcık geriye gittim ama bu sefer. gölcükte de hiç bir şey kalmamıştı. tüpraş alev alev yanıyordu.

aradan 5 sene geçti..

tarih : eylül 2004 sabah saat 12 suları

aradan 5 sene geçti. şansa bakın jeofizik mühendisliğini kazanmıştım. kaderin cilvesi bu ya. o jeofizik mühendisleri 40 bin insanın ölmesini engelleyememişlerdi..

kayıd oldum o gün. senden biri oldum. benimsedim seni.

aradan 10 sene geçti..

tarih : nisan 2009 sabaha karşı 2:30 suları

aradan 10 sene geçti. son sınıf oldum. şuan depreme dair herşeyi biliyorum. korkma sakın. bir daha biryerine zarar gelmeyecek bu illet yüzünden.

neler neler öğrettin bana. sevinmeyi, üzülmeyi.ümitlenmeyi, hayallerin bir anda tuzla buz olmasını. sevmeyi, sevilmeyi. aldatmayı, aldatılmayı. cinselliği. dostluğu, düşmanlığı. ders çalışmayı. dersi kırmayı. hayatı, insanları. tanrıyı, inancı..

çok sevdim seni. her fırsatta aksini idda etsemde. çok sevdim. daima kalbimde eşsiz bir yerin olacak. her şey için teşekkür ederim.

şuan bu entryi bitirme tezim olan gps konusunun son rötuşlarını hazırlarken yazmaktayım. çok içlendim. büyük ihtimalle kafanızı da çok ütüledim. affola.

hikayenin sonu : seninle son 20 günüm. rüya gibi geçiceğini bildiğim 3 hafta. her bir gram toprağına dokunmak istediğim, her milimetreküp oksijeni solumak, her sırasına oturmak istediğim.. üniversitem, gençliğim, hayatımın altın çağları,.. kocaeli üniversitesi..
yüzümde kocaman bir gülümseme, çıkardığım sesler mutsuzluk çığlıklarım.herzamankinden daha içten ve derin kimselerin farkedemediği.. Bu kaçıncı kimbilir sarsılan güven.Senmisin ayh çok zeki insanı.Aptalın önde gideni,acizi,sevgi arsızı ve açı.
bakışlarımı kaçırmak isterdim .
aslında muazzam güzelliktesin vefakat bu umrumda bile değil. seni, deli gibi kıskanıyorum. bir fotografında bir başka adamın durmasını dahi kıskanacak kadar çok! kimsem olmadın hiçbir zaman. çünkü sana sahip olmak istemedim.
dün gördüm yine o kadar muazzamdın ki zehir zıkkım oldu yediğim içtiğim. kan kusturuyorsun, üstelik hiçbir şeyden haberin dahi yok!
*
saat beşti, saat altıydı ve saat yediye geldi
hüzün beni ele geçirmeye başladı ve bense için için ağlıyorum
hayatım için ağlıyorum ve onun için ne yazılmış ise
saatim sekizi gösteriyor

gazeteleri okudum, futbolla, katillerle, politikayla,
ilgili bütün dedikodu bölümlerini
asyadaki karışıklıklar, açlık, terkedilmişlikler falan
saatim dokuzu gösteriyor

üst kattaki koca götlü komşum çamaşırları kuruması için dışarı asıyor
yeni bir çamaşır tozumu ne kullanıyor?
çamaşırlar ışıl ışıl parlıyor
yoksulluk ve göç sarkıları o parlayışa eşlik ediyor
bakkala gittim iki paket sigara aldım biraz da öteberi

çiçeklerin artık bir kokusu yok, çünkü plastik onlar
benim hem sevgilim hem de aynı zamanda arkadaşım olan biri vardı ...
şimdi yağmur yağıyor
birileri bir yerlere koşuyor
ama ben bunları göremiyorum
saatim durdu

bu benim çok sevdiğim bir şarkıdır aslında ama yazmak istediklerimi bu şarkı veriyor zaten. yeni kelimeler uydurmaya yahut aha bu benimdir diyerek kısa yola sapmaya niyetim hiç yok.

dşünüyorum da neler yazabilirim. ama yazmamak belki de en iyisidir belki de. yazdıklarını saymaksa aptalcadır.

çünkü diye açıklama yapmamı beklersin belki. hayır yapmayacağım. gerek yok zaten. neye gerek olduğunu bile kelli felli devlet büyükleri bile bilmiyor. biz kul yığınları nasıl bilebiriz ki?

içtikçe catır çutur ses çıkartan dili uyuşturan sigaradan içiyorum. zannedersem artık sigarayı bırakamayacağıma ikna oldum. her bırakış daha da siddetli bağlanmama sebep oluyor o merete.

sakalımda hınzır beyazlar çıktı. sakaklarımda ise sinsi beyazlar var. ayakalrım yine ağrıyor. sırtım ise çok fena bir halde sızım sızım sızlıyor. o rıhtımda vıjjjt diye kaydığımdan beri ağrı hiç dinmedi ve bir türlü de dineceği de yok.

ve ayrıca aslında bu yazı hiç yazılmadı...
basit.

bir kadın, bir erkek.
eşitliğin hangi tarafında olduğunla alakalı durum biraz.
hep karşı karşıya kaldık seninle. aramızda koca bir eşittir.
varlığımızın doğal koşulundan gelen durumumuz. yani erkek ve kadın, yani siyah ve beyaz, yani artı ve eksi oluşumuz izin vermedi yanyana gelmemize herkesin aksine. böyle iş mi olur deme.
oluyor, oldu.
eşitliği bozmak istediğimizde hep bir değil sıfır olduk. ve bu yüzden belki de herkesten daha fazla aşık olduk.
bunca felsefe boşuna değil, onu da biliyorum.
şimdi yine hayata 1-0 yenik başlıyorum.
aradaki rakamları unut. hayat bu. dört dörtlük değil kod numarası.
ya birsin ya sıfır.

çalışıyorum aklımdasın, susuyorum aklımdasın, uyuyorum yine aklımdasın.
ve son isteğim;
hayatına birisini sok, hatta evlen onunla. mutlu ol.
ol ki unutayım, ol ki aklımda değil mazimde bırakayım.

ol.
2007'nin kasım ayıydı.. üniversiteye yeni başlamıştım. balık istifi otobüste cam kenarına sıkışmıştım, rüzgar yüzüme vuruyordu. o an aklıma düştün. güzeldin, asildin, kendini öyle herkese belli etmiyordun.
o gece içim içimi yedi. hemen ertesi gün bulunduğun yere geldim, korka korka yaklaştım sana. direnmedin, acı çektirmedin, benim oldun.
artık kendimi daha bir başka hissediyordum. arkadaşlarımın çoğu seni bana yakıştırmıyordu, sık sık senden kurtulmam gerektiğini söylüyorlardı; ama ben seninle mutluydum. anneme babama senin varlığını söyleyemedim. bizi gören kardeşlerim bizi ispiyonlasa da, ben hep inkar ettim bunu- ikimiz için.
seni gören insanlar kimi zaman iğreniyor, kimi zaman da beğeniyordu. ben bunları takmadım. önemli olan benim ne düşündüğümdü ve sen ilk günkü kadar çekiciydin.
zor günler geçirdik. bana acı verdin, zorlandım; ama hepsini aştık.
yeri geldi, sen bana yetmemeye başladın. sana benzeyen dublörlerinle denedim, olmadı. hiçbiri senin kadar kalıcı olamadı. delicesine bağlanmıştım sana. tüm olumsuz eleştirilere rağmen seni sonuna kadar savunuyordum.

derken, bu gece.. her şey gayet normal giderken, gecenin bir vakti hiç yapmadığın bir şeyi yaptın ve bana dayanılmaz bir acı verdin, sızlandın. dayanamadım, anlıyor musun. geleceğimi de düşünmek zorundaydım. yarım saat önce bıraktım seni kuytu karanlıklarda.

seni sevdim, hem de çok. ama bir gün mutlaka ayrılacaktık. bunun daha da geç olması ikimize de zarar verecekti. zaten, ayrıldığımızda sen de en az benim kadar yıpranmıştın.
bana yaşattığın günleri unutmayacağım. o güzel günler hayatım boyunca zihnimin bir köşesinde olacak. sense, her zaman odamın bir köşesinde duruyor olacaksın.

seni özleyeceğim dil piercing'im..