bugün

bağdat

Bir zamanlar medeniyet başkenti olan şehir. Halife el-Mansur 754 yılında tahta geçtiğinde imparatorluğunun simgesi olacak bir başkent kurmayı hayal eder.
Bizzat kendisinin başını çektiği dört mimardan oluşan bir ekiple şehrin planını çizmeye başlarlar.
görsel
iç içe üç daireden oluşan şehirde; birbirini dik kesen ve şehri dört eşit parçaya bölen iki ana cadde vardır. Caddelerin başlarına ise simgesel 4 kapı yerleştirilmiştir: Güneybatıda Küfe kapısı, güneydoğuda Basra kapısı, kuzeybatıda Suriye kapısı ve kuzeydoğuda Horasan ka­pısı.
görsel
Bu planın inşaası için, imparatorluğun her köşesinden binlerce mimar, mühendis, marangoz, demirci, inşaat ustası ve düz işçi ile inşaatta kullanılacak tonlarca ağırlıkta hammadde Bağdat’a getirilir.

Müneccimler şehrin kuruluşu için en uğurlu gün olarak 30 Temmuz 762’yi önerir ve önerilen günde Halife El-Mansur sembolik ilk tuğlayı koyar ve şehrin inşaası başlar. 755 yılında planı tamamlanan, 762 yılında inşaatı başlayan El-Mansur’un ‘daire şehri’ 766 yılında tamamlanır.
görsel
Abbâsî halifesi Harun Reşid’in kurdurttuğu kütüphane, antik çağdaki iskenderiye kütüphanesinden sonra kurulan en büyük kütüphane olarak öne çıkarken ilerleyen yıllarda kurulan dünyadaki en eski üniversitelerden biri olan el-Mustansiriye de dikkat çeken diğer bir gelişme olmuştur.

şehirde, her türlü etnik ve dini grup için dini ve sosyal mekanlar tasarlandığı bildirilmektedir. Örneğin, şehirde 40 bin Yahudinin yaşadığı ve Yahudilere ait on okulun olduğu aktarılır.

Yine bir diğer önemli gelişme de içinde Hint felsefesinin, Ortadoğu ve Yunan felsefesiyle buluşturulduğu Bilgelik Evi’nin kuruluşudur. Bu üç dildeki eserlerin tercümeleri bu ‘Ev’de yapılmış ve buradan Endülüs ispanya’sına oradan da Avrupa’ya ulaştırılmıştır.

Ayrıca bu dönemde kurulan medreseleri, Martin Luther’in Avrupa’daki Ortaçağ üniversitelerinin öncülü olarak gördüğü iddia edilmektedir.

Yıkılışı

Bağdat, önce Moğol imparatoru Hülagü’nün ve sonrasında Timur’un işgaline uğrar. Özellikle Hülagü’nün şehri işgali sırasında şehir tarihinin en büyük yıkımını yaşar.

Hülagü, Bağdat’ı Sünni islamın merkezi olarak gördüğü için şehre girmesi ile halkın büyük çoğunluğunu katleder, kütüphaneleri yıkar, kitapları parçalatır, ibadethaneleri yerle bir eder.

Öyle ki, kan ve ceset kokusundan dolayı Hülagü şehirde fazla kalamaz ve kısa sürede terkeder. Hülagü sonrasında ise Dicle’nin atılan kitapların mürekkebiyle uzunca bir süre siyah aktığı rivayet edilir.

Şehir bu işgaller sırasında büyük zarar görür ve eski yapılar büyük ölçüde tahribe uğradığından zaman içerisinde yıkılır.

Kanuni döneminde Osmanlılar’a geçen Bağdat’ta eski şehrin son kalıntıları olan surlar, 1870’lerde bölgede farklı sosyal ve idari binalar inşa ettirmek isteyen dönemin reformist valisi Mithat Paşa tarafından yıktırılır.

https://www.tech-worm.com...yen-kurulus-hikayesi/amp/