bugün

fatma aliye

fatma aliye hanım, ilk kadın edebiyatçımızdır. osmanlı'nın ilk feminist yazarlarından emine seviye'nin ablasıdır.

onun diğer bir ilki, türk banknotlarında başı açık resmi basılan ilk kadın olmasıdır.

daha önce atatürk'ün annesi zübeyde hanım'ın başı kapalı resimleri kağıt paralarda vardı. ama atatürk ile pek uyumlu olmadığı halde, başı açık bir müslüman kadının 50 türk liramızdan bize gülümsemesi güzeldir.

ulusalcılar (ergenekoncular olarak anlayın), bu güzel insanın türk parasında ne işi var çığırtkanlığına soyunmuşlar. ne gariptir ki, halide edip adıvar'ın 'vurun kahpeye' romanı, tarihin en acayip bir şekide bizimle taşşak geçmesi misali, günümüzde fıkra gibi yeniden yazılıyor.

kahpe kim? osmanlı erkek egemen toplumunda kadın hakları arayışına girmiş, bir yandan islam ve toplum etkisi, diğer yandan 'kadına özgürlük' açmazında çırpınan aydın bir türk kadını. fatma aliye hanım.

vuran kim? atatürkçü, kemalist ulusalcı olduğunu sanan şaşkınlar.

ekşi sözlükten hande öğüt'e ait çalıntı bir alıntı yapacam izinleriyle (aktaran kuytu rumuzlu yazar):

"acıları gizleyecek bir ıssızlık her zaman bulunurdu. fatma aliye'nin tek ıssızlığı o cam vitrindi. tek sözünü etmediği, ancak yaşadığı..."
murathan mungan'ın son istanbul'daki unutulmaz kadın kahramanı fatma aliye'nin duygusal ve ruhsal sıkışmışlığı, bir erkek egemenliğine doğan, hayatı, edebiyatı erkekler tarafından biçimlendirilen 'gerçek' fatma aliye'nin gri arafını, ıssız suskunluğunu anlatmak, anlamak için başvurulacak nadide bir betimleme olsa gerek. islam dünyasında roman yazan, ilk çevirisinde (georges ohnet'nin volonté adlı romanı) adını saklayan ama 'bir kadın' olduğunu 'ifşa eden' fatma aliye, erkeklerin kendisini yerleştirdiği bir sırça fanusun içinden konuştu, yazdı, kırmamaya, kırılmamaya çalışarak. biri güçlü ve sert, diğeri kısık ve tedirgin iki sesi vardı. geleneksel ölçütlere bağlı olmak kaydıyla savunabildi kadın özgürlüğünü, eril filtreden geçerek meşruiyet kazanan bir tonlamayla... makaleleri arzularına geçişte bir araçtı, ancak kurmaca, acılarını gizlediği, idealize edilmiş kimliğinden sıyrılabildiği tek alandı.

roman yazan ilk osmanlı kadını olarak tarihin bir öznesiydi ama ağabeyinin, babasının, kocasının ve hocasının biçimlendirdiği, onayladığı, onların arzusuyla yüklenmiş bir nesneydi de aynı zamanda... kurucu öznenin hayatındaki erkekler ve eril hiyerarşi olduğu bir düzlemde aliye'ye yazma isteği aşılayan ahmet mithat'tı belki ama romanlarında görülen arzuyu dölleyen ve kışkırtan bir başkası, fatma aliye'nin içindeki kırık sesti sanki.

roman kahramanları kendi ayakları üzerinde durabilen, güçlü, tuttuğunu koparan, çalışan, erkeğe ihtiyaç duymayan, bireyleşmeye çalışan kadınlardır. ancak makalelerinde ve diğer eserlerinde, asker ailelerine yardım amacıyla kurulan nisvan-ı osmaniye imdat cemiyeti ile hilal-i ahmer cemiyeti'ndeki çalışmalarında rol modeli olarak savunduğu kadın, bu bireyleşme çabasının önünde bir engeldir aynı zamanda. özellikle nisvan-ı islam'da kadınlar konusunda hayli gelenekçi olan avrupalı kadınlara cariyelik, çokeşlilik, boşanma ve tesettür konularında bilgiler veren aliye, islam'da kadının durumunu, öğretmeni ahmet mithat'ın inandığı çizgide ele alarak gelenekçi davranır. 1917 tarihli hukuk-ı aile kararnamesi komisyonuna başkanlık yapan mahmud esad ile arasında geçen poligami tartışmasında da çokeşliliği kabullenmiş görünürse de tek eşliliğin lüzumuna değinir; ancak görüşlerini savunmada ısrarcı ve sert değildir. baba dilinden bir türlü uzaklaşamaz; otoriter ve didaktik dili terk etme, doğasına, kendi sesine dönme eşiğinde sıkışır. muhadarat, bu sancıyı en iyi yansıtan romanıdır aliye'nin. fazıla adlı, konakta yaşayan genç bir kızın bakış açısından çokeşlilik, boşanma, örtünme, cariyelik gibi konularda islam'ın geleneklerini savunurken, kadının modernleşmesi ve bireyleşmesi mücadelesine de destek verir. aynı şekilde kadınlara mahsus gazete'de kadın sorunlarına ilişkin yazdığı makalelerde de geleneğe bağlı kalıp kadının özgürleşmesini içselleştirememiştir, cariyeliğe karşı yüksek sesle itiraz edemeyen aliye.

erkek işi addedilen yazarlığa geçişinde başta ahmet mithat olmak üzere hep erkeklerin onayına gereksinim duyması, onların yörüngesinde titizlikle tutulması aliye'deki bu iki sesliliği yaratır. görenek içinde batılılaşmaya çalışan, erkek öğretmenlerinden aldığı derslerle kendi dilini yaratmaya uğraşan aliye baskın erkek söyleminin dışına çok az çıkabilmiştir. dolayısıyla aliye'yi feminist bir yazar yapmaktan alıkoyan bu paradoks olduğu gibi, kadınca arzularının gerçek ve kendiliğinden olduğuna dair klasik yanılsamadır. rené girard'ın arzularımızın özgün ve kendiliğinden değil aksine öykünmeci (mimetik) olduğunu savunuşundan hareketle aliye'nin romantik arzusunun da ödünç alındığını, kendisine eril bir dil tarafından dikte edildiğini söyleyebiliriz. fatma aliye'nin yazarlığındaki bu çıkmaz, yazar oluşunda önemli etkisi olan iki 'baba'nın varlığında odaklanır. öz babası tarihçi, hukukçu ve devlet adamı ahmet cevdet paşa ile edebi babası ahmet mithat, onu desteklerken denetimi ellerinden bırakmazlar.

dönemin birçok aydını gibi cevdet paşa da hakiki bir 'terakki ve tebeddül' sağlanabilmesi için kız evladının eğitimini yönlendirmiş, ama onu derin bir islam bilgisinden de yoksun kılmamış. batılı çağdaşlarının aksine kendi adıyla yazan bir kadın olarak modernleşmeye geçişte etkili 'feminist' yanı bu nedenle hep gölgede kalmış; batılı üvey babanın doğulu kızı olmuştur adeta aliye. mithat, onu bir kadın yazar olarak lanse etse de bunun gelenekler dahilinde yapıldığını, fatma aliye'nin yazarlığının yanı sıra ahlaken de mükemmel bir kadın oluğunu sık sık yineler. yazarlık, ahlakı doğal olarak barındırmaz bu görüşe göre, çünkü ahlak sadece görenek içinden kurulan tabular silsilesidir. ahmet cevdet paşa ile ahmet mithat'ın hem kültürlü bir kadın yazar, hem de iffetli bir anne-kadın yaratma arzularının mükemmel bir tatmin alanıdır fatma aliye...

kadın yazarlığın meşru bir şekilde gündeme gelebilmesi için bir baba figürünün dolayımına ihtiyaç vardır o dönemde. modern türk edebiyatı alanında, o zamana dek kamusal bir figür olarak ortaya çıkmamış 'kadın yazar'ı desteklemektir ahmet mithat. islam kadınlarının avrupalı hemcinslerine göre daha özgür olduklarını, islami düzenin kadınlar için en iyi düzen olduğunu savunarak destekler ama kadını. kadın iyi bir eş ve anne olabilmesi için okutulmalıdır, birey olarak özgürlüğünü ilan etmesi düşünülemez yoksa! bu şartlar altında, referansları baştan belirlenmiş fatma aliye'nin yazar olarak belli bir toplumsal otoriteye ve feminist bilince sahip olduğu söylenemez. romanlarında kadın sorunlarının ele alındığı doğrudur, ancak önerdiği çözümler ve kadına sunduğu perspektif, eserlerini feminist edebiyatın ürünü olmaktan alıkoyar. çünkü arzusunun kökeninde 'öteki'nin, başkasının arzusu, başkası olma arzusu vardır hep. on yedi yaşındayken babası tarafından evlendirildiği kolağası faik bey, roman okumasına karşı çıkar, hatta kitaplarını büyük bir zevkle yırtar. fatma aliye, suskun bir direnişle yazmayı da okumayı da sürdürür ne var ki. 1899 yılında yayımlanan udi romanında, bu şiddetli cüretle yüzleşmiş fakat o demir mengeneden bir türlü kurtulamamıştır. zorla evlendirildiği kocasıyla mutsuz bir evlilik sürdüren bir kadının müzikte imkân arayışı kadar, aliye'nin kendi hayatına öngördüğü bir çare olarak da okunabilecek olan udi, aliye'nin ruhunun derinliklerinde gizlenen yalnızlığın, yeni bir ses arayışının da yansımasıdır. çünkü midhat ile birlikte yazdıkları hayal ve hakikat'te kendi sesini duyuramaz. 'vedâd' ve 'vefa' adlarını taşıyan iki bölümden oluşan bu aşk romanında, fatma aliye'nin yazdığı ilk bölümde aşk kadın karakter vedâd'ın gözünden anlatılır. ikinci bölüm vefa'nın -erkek karakterin- yazdığı bir mektup ile başlar; sonra da ahmet mithat tarafından kaleme alınmış öğreticilik kaygısı olan bir makale ile sona erer. vefâ, kendi dilini konuşabilmekteyken, vedâd'ın dili, mimetik eril arzunun ödünç alınışıyla seslendirilir.

fatma aliye'yi yazar olarak topluma kabul ettirme yolunda önemli bir adım daha atar ahmet mithat. yine iki sesli bir eser olan bir muharrire-i osmaniyenin neşeti'nde de hem midhat fatma aliye hanımı anlatır, hem de fatma aliye'nin kendini anlattığı mektuplarını doğrudan alıntılar. hem kendi ağzından hem de bir erkeğin ağzından tanımlanmış olur böylece fatma aliye. tıpkı murathan mungan'ın fatma aliye'si gibi 'aslında başka türlü bir cevher barındıran bir kadınken', kadın meselesini, batı'ya öykünülen ama milliyetçi hassasiyetlerden de kopulamayan bir dönemde alelacele formüle eden erkeklerin arasında kendi yerini bulamamış, hep biraz mutsuz, hüzünlü, engellenmiş bir kadın olarak kalmıştır.

hande öğüt, radikal kitap 343.
güncel Önemli Başlıklar