bugün

hiçbir şeye hevesin kalmaması

bir çeşit depresyon halidir. eskiden anadolu insanı, buna ‘gönül yorgunluğu’ derdi. bu hastalığa yakalananlar heves kaybı, hayattan bıkma ve ümitsizlik girdabına düşüyor. yaşadığımız çağda, neredeyse herkes yorgun: bireyler, aileler, toplumlar ... insanların hem bedenleri yorgun hem gönülleri ... vücut dinlendirilince beden yorgunluğu geçip gidiyor. oysa gönül yorgunluğu geçmiyor, dinlenmeyle bitmiyor. yorgun, mutsuz, kırgın, dargın, bitkin ve keyifsiz insanlar, “enerjim kalmadı, pilim bitti” sitemleri ile hayata küskün halde doğruca doktor kapılarına koşuyorlar. oysa bedenler değil gönüller yorgun ve hasta. bu yorgunluk vücut yorgunluğundan daha yıpratıcı bir rahatsızlıktır.

peki neler yapabiliriz. iş yoğunluğumuz ne seviyede olursa olsun kendimize de zaman ayırabiliriz. bizi dinlendirecek, hayata farklı bir pencereden bakmamızı sağlayacak hobiler, uğraşılar, karşılıksız, çıkarsız sevgiler, dostluklar, zaman zaman kendimizi şehrin kalabalığından, keşmekeşinden, stresinden dışarı atmalar gönül yorgunluğumuzu gidermede yardımcı olacaktır.