bugün

de facto

insanın toplumsal bir sözleşme altında yaşamayı kabul etmesinden önce varolan zıtlığın meşru halidir. bir nevi insanın kendi içsel dürtülerinin ve kendi yaşanmışlığının ortaya çıkarmış olduğu kişisel ya da kitlesel ön kabül.

insanların güvende olmak ve mülkiyet haklarını ellerinde tutmak amacıyla ortak bir yasa koyucu etrafında hemfikir olup, tüm yetkilerini yazılı kanunlarla güçlendirilmiş bir otoriteye devretmelerinden önceki anonim kanunlar olarakta betimlenebilir. birşeyin yasal olması meşru olduğu anlamına gelmemektedir, işte de facto bu meşruluğun nitelemesidir. mesela ingiltere anayasası aslında de facto irade üzerinden işleyen, yazılı olmayan,sırtını geleneğe yaslamış bir anayasadır.

örnek verecek olursak; migrosa ya da başka büyük bir süpermarkete giren bir çocuğun raflarda duran bir çikolatayı parası olmadığından dolayı alıp cebine atması yasallık açısından bir suçtur, ama de facto bir eylemselliktir. bu çok ince bir noktadır, bu noktayı anlayabilmek için hobbes, locke ve rousseau cu toplum sözleşmelerinin öncesindeki durumu bilmek gerekmektedir, özel mülkiyet ve malın devri durumlarının ortaya çıkmadığı döneme dair okumalar yapmak , olmadı proudhon okuması yaparak mülkiyetin nasıl bir hırsızlık olduğu yönünde bilgilenerek durumu değerlendirmek gerekmektedir.