bugün
- tatvan belediyesinde rte'nin resminin indirilmesi25
- meral akşener20
- irem derici'nin erkek sevdası9
- kemalist rejimin astığı hocalar8
- tezgahtarlık yapan doktora mezunu28
- vallahi de kemal'in düşmanıyım10
- gerdek gecesi ilişkiye girmek istemeyen kadın8
- anın görüntüsü14
- dünyanın en güzel kızıyla karşılaşmak10
- erkek sünnetine 18 yaş sınırı getirilmesi15
- kıza iğne batıran türbanlı14
- kendini bir görsel ile anlat22
- uludağ sözlük köpek avlama timi18
- allah'ın bizi yobazlarla imtihan ettiği gerçeği8
- saraca silsüpüroğlu12
- hafta içi avm kafelerinde oturan menopoz karılar13
- bik bik'in gece kapısına gidip serenat yapmak11
- kızılcık şerbeti 2 nci sezon finali11
- aktroll yazarları donuzlayıp umursamamak10
- evlendikten sonra çok daha iyisiyle karşılaşmak21
- xdearm10
- jose mourinho25
- herkesle iyi geçinmek18
- sözlükte kendinize yakın hissettiğiniz kişiler10
- sarılma ihtiyacı13
- zalbert ramstein8
- aşkım ben hiç osurmuyorum bizde genetik diyen kız16
- gizli samyelin moderatör olması13
- kuresel ikinma'nın sevgilisi19
- dünyanın en güzel kızını tarif et16
- gideon reid morgan jj9
- icardi190542
- sekse doymuş erkek12
- dem parti'nin tc kürdistan da işgalci açıklaması9
- en ilginç bilgiler11
- gizli samyel15
- küresel ıkınma9
- dinlilerin dinsizlere sürekli lakap takması12
- namaz kılmayan türk değildir12
- dem parti'nin valiyi ölümle tehdit etmesi8
- albay kemal14
- kadir mısıroğlu mezarı18
- en sevmediğiniz sözlük yazarları10
- kemalistler 15 temmuzda ne yapıyordu20
- ankarayı sel aldı25
- haysenin1210
- ey müslümanlar inananlar haydi cumaya allah yoluna8
- eksi ruyalar için diktiğim tulum12
- uludağ sözlük aktrollerinin uçurulması9
- güçlü kadınların ortak özellikleri8
not: aşağıda bahsedilen "kitap yazan kadın yazarlar"dır.
Kadınların yazabilmeleri için kendilerine ait (anahtarı ve kilidi olan) bir odaya ve kendilerini geçindirecek gelire sahip olmaları gerekir. Yaşayabilmek için bir ‘beyefendi’nin himmetine muhtaç olmak ya da çocuklara alfabe öğreterek, dikiş dikerek kazandığı üç beş kuruşla iyi ısıtılmamış bir salonda, kötü yemekler yemek… Bir kadının kendine ait geliri ve odasının olması, bu seçeneklerden başkasını mümkün kılar ve işte o zaman, içindeki yaratıcı kıvılcımı tutuşturabilecek gücü kendinde bulacaktır.
Shakespeare’in muhayyel kız kardeşini bu yüzden tanımıyoruz, Charlote Brontenin dehasının engellenmişliğe duyduğu öfkeyle bulanması da bundandı.
1841’de bir kadın yazar, Harriet Beecher Stowe, kocasına yazdığı mektupta şöyle diyordu:
“Yazacaksam eğer, kendime ait bir odam olmalı, bana ait bir oda. Geçtiğimiz kış boyunca başımı sokabileceğim sessiz bir yere ihtiyacım oldu. Yemek odasında yazamıyorum, çünkü sofra hazırlanıyor, kaldırılıyor, çocuklar giyiniyor, yıkanıyor, bir sürü başka şey. Kendimi ne kadar zorladıysam da orada hiçbir zaman kendimi rahat hissetmedim. Senin bulunduğun oturma odasına geldiğimdeyse çalışmanı bölüyormuşum gibi geldi, zaten zaman zaman sen de böyle düşündün.”
Kadınların hayatları, edebiyat gibi kalıcı şeyler üretmeye uygun değildir, onlar gündelik olanı sürdürmek zorundadır; yemek pişirmek, tabak çanağı yıkamak, çocukları okula göndermek… Yaratmak için kesintisiz bir sessiz yarım saate ihtiyaç vardır. Gündelik hayatın ıvır zıvırının kirinden uzakta, som düşüncelerden damıtılmış güzellik yaratan büyük yazar imgesi, kadın yazarlar için bir gulyabanidir.
Kendine ait bir oda meselesini Ursula LeGuin şöyle tartışır:
“Oturma odasında yazmak, hem bebek hem kitap sahibi olmak… Süt ve mürekkeple ilgili tuhaf metaforlara (eğretileme) başvurmadan kadın olmak ve yazmak… Neredeyse imkansız!”
Jane Austen ; kardeşleri, ana babası ve misafirlerle dolu bir oturma odasında, yazdığı sayfaların üzerini kurutma kağıdıyla kapatarak, bir yandan sohbete katılarak yazmıştır. Erkek yazarların aksine, kendini çevreleyen her şeyin içinde nasıl yazabileceğini kendi kendine bulmak zorundaydı.
Margaret Oliphant, Jane Austen’i anarak şöyle der: “Herkesin uykuda olduğu geceleri saymazsak bütün yazı hayatım boyunca rahatsız edilmeden geçirdiğim iki saatim hiçbir zaman olmadı.”
Kadınların yazabilmeleri için kendilerine ait (anahtarı ve kilidi olan) bir odaya ve kendilerini geçindirecek gelire sahip olmaları gerekir. Yaşayabilmek için bir ‘beyefendi’nin himmetine muhtaç olmak ya da çocuklara alfabe öğreterek, dikiş dikerek kazandığı üç beş kuruşla iyi ısıtılmamış bir salonda, kötü yemekler yemek… Bir kadının kendine ait geliri ve odasının olması, bu seçeneklerden başkasını mümkün kılar ve işte o zaman, içindeki yaratıcı kıvılcımı tutuşturabilecek gücü kendinde bulacaktır.
Shakespeare’in muhayyel kız kardeşini bu yüzden tanımıyoruz, Charlote Brontenin dehasının engellenmişliğe duyduğu öfkeyle bulanması da bundandı.
1841’de bir kadın yazar, Harriet Beecher Stowe, kocasına yazdığı mektupta şöyle diyordu:
“Yazacaksam eğer, kendime ait bir odam olmalı, bana ait bir oda. Geçtiğimiz kış boyunca başımı sokabileceğim sessiz bir yere ihtiyacım oldu. Yemek odasında yazamıyorum, çünkü sofra hazırlanıyor, kaldırılıyor, çocuklar giyiniyor, yıkanıyor, bir sürü başka şey. Kendimi ne kadar zorladıysam da orada hiçbir zaman kendimi rahat hissetmedim. Senin bulunduğun oturma odasına geldiğimdeyse çalışmanı bölüyormuşum gibi geldi, zaten zaman zaman sen de böyle düşündün.”
Kadınların hayatları, edebiyat gibi kalıcı şeyler üretmeye uygun değildir, onlar gündelik olanı sürdürmek zorundadır; yemek pişirmek, tabak çanağı yıkamak, çocukları okula göndermek… Yaratmak için kesintisiz bir sessiz yarım saate ihtiyaç vardır. Gündelik hayatın ıvır zıvırının kirinden uzakta, som düşüncelerden damıtılmış güzellik yaratan büyük yazar imgesi, kadın yazarlar için bir gulyabanidir.
Kendine ait bir oda meselesini Ursula LeGuin şöyle tartışır:
“Oturma odasında yazmak, hem bebek hem kitap sahibi olmak… Süt ve mürekkeple ilgili tuhaf metaforlara (eğretileme) başvurmadan kadın olmak ve yazmak… Neredeyse imkansız!”
Jane Austen ; kardeşleri, ana babası ve misafirlerle dolu bir oturma odasında, yazdığı sayfaların üzerini kurutma kağıdıyla kapatarak, bir yandan sohbete katılarak yazmıştır. Erkek yazarların aksine, kendini çevreleyen her şeyin içinde nasıl yazabileceğini kendi kendine bulmak zorundaydı.
Margaret Oliphant, Jane Austen’i anarak şöyle der: “Herkesin uykuda olduğu geceleri saymazsak bütün yazı hayatım boyunca rahatsız edilmeden geçirdiğim iki saatim hiçbir zaman olmadı.”
güncel Önemli Başlıklar