bugün

johannes vermeer

bunaltıcı sıcak adam akıllı uyutmuyor. yatakta daha fazla durmuyor ranzanın altında yazları bayıla bayıla giydiğim terliklerimi bulmaya çalışıyorum, her sabah saklambaç. üstüme bi t shirt geçirip hızla çıkıyorum odamdan. ortak alanda biriyle karşılaşmamak için kulak kesilip açıyorum kapıyı. sabah ben daha kendimi görmeden başkasının beni görme fikrine katlanamıyorum. öfkeli uyananlardan. bugün yine şanslıyım. şu kapıyı da yaptırmadılar gitti ne vurdumduymaz adamlarsınız. ateş gibi giyiyorum kotumu sırt çantamı aldığım gibi koşar adımlarla iniyorum merdivenlerden. 3 5 7 8 adım adım 3 5 7 8 hava ağır, yüksek ahşap çıkış kapısının önünde duruyorum kapı gıcırtısı kendisiyle gurur duyuyor çok belli.dışardayım. sağa mı sola mı.

yürüyorum. daha hızlı yürüyorum.çok geç olmadan yani bugün için nispeten erken kafamı kaldırıp gökyüzüne bakmayı akıl ediyorum.

görsel

ara sokaklara dalıyorum. canım bi şey yemek istemiyor. küçük çocuklar top oynamak bile istemiyor gölgede eski evlerin o içeri doğru yükselen merdivenlerinin soğuk havasını bilirsiniz, basamaklara yayılmışlar. takılmaca. daha hızlı yürüyorum. çok sevdiğim mahalle havasının samimiyetini burada da hissedebiliyorum. evlerin giriş kapısı dar bi koridora açılıyor sola saparsanız odalar düz giderseniz arka bahçeye doğrudan çıkabilirsiniz, sağa sapamazsınız. insanlar kapılarını ardına kadar açmışlar sıcağa karşı yapabilecekleri tek şey bu bazı evlerin tüllerinden ucuz vantilatörleri de seçebiliyorum. istemsizce her kapıdan içeri bakıyorum. kapı eşiğinden, kapının renginden, holün yet döşemesinden ayakkabılardan, tavandaki lambadan, merdiven altındaki atılmışlardan atılamamışlardan anlamlar çıkartıyorum. çok fazla, aşırı fazla. mazallah içeri bakarken yakalanmak da istemiyorum. yakalanıyorum.

az ilerideki ev bu sokağın en çalımlısı. neresinden baksanız kendini ayırıyor. ilk girişi diğerlerinden yüksek.grek. pahalı bi mermer döşemesi var ferforje işlemeleri özenle seçilmiş, hanımefendi zevkli birine benziyor. çift kanat kapının ikisi de ardına kadar açık. duruyorum. üst kattan hoş bi müzik ahşap kaplamalara çarpa çarpa bana kadar geliyor. müzik eğitimim çok zayıf enstrümanı tanımıyorum ancak ritim çok tanıdık ve hoş. bi anda içeri girsem mi diye iç geçirmiyor değilim, giriyorum.

basamakların yıllardır sık kullanılan kısmı biraz çökmüş ve parlak. masif ahşap göbekli kapılar sergilenmeyi hakediyor. bu arada müzik daha bi coşkuyla geliyor artık alt kata. arka bahçeye bakan pencerelerin ikisi de açık; tül rüzgarın keyfiyle şişiyor sönüyor gidiyor geliyor. yukarı çıksam mı diye iç geçirmiyor değilim, çıkıyorum.

merdivenlerden sessizce çıkmayı akıllıca buluyorum belki hiç ses etmeden gerisin geriye dönerim diye çocukça hareket ediyorum ummadık bi şeyde rezil olmayı göze alıp. basamakları tamamladım artık iki kişi olduklarından eminim. o da ne! kesildi, müzik bıçak gibi kesildi. güven veren bi ses tonuyla orta yaşlı biri bi şeyler anlatmaya çalışıyor, eğitmen olduğunu anlamak zor değil. ince naif bi ses tonuyla kısa cevaplarla karşılık verildiğini duyuyorum ve parmaklarımı kilitleyip odanın içine başımı uzatıyorum. çok isabetli tahminlerim.hoca hararetle kızın elinde tuttuğu notlar üzerine bi şeyler anlatmya çalışırken, başımı biraz daha uzatmak istiyorum. ağırlığımı sola vermemle sol ayağımın altındaki ahşaptan öyle bi çıtırtı geliyor ki nefesimi tutuyorum.

johannes vermeer!

görsel

17. yüzyılın güzide sanatçısı vermeer öyle farklı tablolarla ifade ediyor ki kendini, inanılmaz. figürleriyle izleyici arasında çok keskin bi çizgi var. sanki sen orda otur sesini duymayacağım der gibi ressam. sanki ceza verilmiş bi çocuk yerine koyuyor izleyicisini. resmettiği gündelik hayatların içine sizi helikopterden atmış gibi sanki ama çok sessiz. başlığın galerisini incelemenizi tavsiye ederim.