yüksek lisans yapmak

"yüksek lisans" yapmak isteyen çoğu öğrencinin aslında yetişkinlikten kaçtığını, hayattan korktuğunu düşünüyorum... var çevremde buna benzer bir kaç dıngıl. akademik kariyer, çok zor bulunacak "işi", aslanın ağzında olan ekmeği aramaktan da kurtulmanın, ya da en azından ertelemenin bir başka yolu.

Amaçları "bilim üretmek" değil, asla.

Bunlar hayatın kıyısında kalakalan, bundan da hoşnut görünen ürkek sığırcık yavrularıdır.

Yüksek lisansın arkasından doktora gelecektir, sonra belki bir doktora daha... Önemli bir yanlış yapmazsan, tıpkı asker terfii gibi, önce doçentlik sonra profesörlük de garanti. Üç çarçur makale, iki arak kitapla işi bitirirsin.

Bunlara "eternal student" derler, ebedi öğrenci...

"Üniversitede kalmak", birçok insan için "hayattan kaçmanın" en "şık" yoludur. Kimse onu suçlayamaz da...

Gecekondu üniversitelerde değil ama doğru dürüst okullarda bir "kampüs uygarlığı" kurulmuştur ve bu ayrıcalıklı arazi, hem büyük şehirlerin dağdağalı yaşam tarzından, hem de iş dünyasının gaddar koşullarından uzakta, "asude" bir vaha, bir tür kurtarılmış bölgedir birçok kişi için. (Üniversiteye "okul" demek de apayrı bir yanılgıdır ama bu da apayrı bir entry konusu.)

Maaşlar çok parlak değildir ama orada hayat da daha ucuzdur.

Üstelik birçok haybeci için, uzunca bir kış tatili ve upuzun bir yaz tatili de çok çekici değil midir? Özel sektörde bir işe girse, kullanıp kullanacağı izin senede on beş gün, çoğu zaman iki taksitle...

Gülünç gelecektir ama gerçektir ve önemlidir bu.

elbette bir boyutu atlamayacağım, onu da ekleyeyim;

Eskiden bu hayattan kaçışa bir de "solculuk" kılıfı uydururlarmış!

Çünkü özel sektörde çalışsalar işveren onları sömürecekti. Böylece kendilerini sömürtmemiş oluyorlardı.

Kimisi de "ben burjuvaziye çalışmam" der. Özel sektörde çalışan milyonlarca emekçi satılmış, namussuz ve alçaktı.

Burjuvaziye hizmet ediyorlar, "artı değer" yaratıyorlardı.

"Ben solcu molcu değil mis gibi memur ruhlu bir sahte ilericiyim" diyemezlerdi tabii, bunu kendi kendilerine bile itiraf edemezlerdi.

Ömür boyu maaş garantisi de vardı onların kaçış bölgesinde... işsiz kalma, aç kalma tehlikesi yoktu.

Çünkü Türkiye'de sol, sol değil, devletçi bürokrat zihniyetine sahip bir şaşkın takımıydı. Bugün de öyledir. Azıcık farklı düşünen ve değişik öneriler getiren insanlara yaptıkları terbiyesizlikler ortadadır.

Böyle çok akademik kariyer yapmış insan tanıdım hayatta. hem kampüs hayatından hem de özel hayatımda. Utanacakları yerde bir de bizi küçümsediler.

Danimarka prensi Hamlet, ölmeden önce "the rest is silence" der, geriye kalan sessizlik... Bunlarda geriye kalan da, asla kazanamadıkları "kalifiye işçi gelirine" duydukları gizli hasettir.

Bir de, "iş yapma götüne" sahip olmadıkları için hayatta hiçbir halt da olamamanın verdiği derin burukluk... Bir tür sıkıntılı sessizlik.

tüm öğretim görevlileri, doç. ve prof. lara buradan kokulu öpücüklerimi yolluyorum efendim...