bugün

ben bu yazıyı ona yazdım

o'nu ilk gördüğüm an; maria puder'in, roman sayfasından yeryüzüne indiğine inanmıştım. o'nu tanıyabilmem için attığı her adımda, beni kendinden başka hiç kimseye benzemeyeceğine tereddütsüzce inandırmıştı. o'nu bir roman kahramanına benzetmenin bir gaflet olacağını bildiğim halde, geçmişten süregelen düşüncelerimle, maria'yı o'na benzetmeye devam ediyordum. düşüncelerden sıyrılıp anın gerçekliğine döndüğümde ise kendimi bir picasso hikayesinde buluyordum.

bilen bilir; picasso'yu hatırlı bir dostu ziyaret eder ve evin duvarlarındaki tablolara göz gezdirdiği sırada, balığa benzemediğini düşündüğü, tabloya bakarak, biraz eski dostunu kızdırmak için, biraz da şaşkınlıkla "bu ne biçim balık?" der. picasso'nun tavrı nettir; "balık değil o resim"

işte ben de bu muazzam kadını Maria ile benzetirken kendimi yakaladığım her an, kendime bu hikayeyi anlatır ve aklımın köşesine kurduğum masadan; O'na o'ndan başka hiç kimsenin hiç kimsenin benzeyemeyeceği konusunda kendi kendimi ikna etmiş bir şekilde kalkarım. karşımda sevilen fakat alaycı bir dost, elimde fırça varmışcasına, sanki ben değil de, hayal ettiğim eski dost; Maria'yı O'na, O'nu Maria'ya benzetme gafletinde bulunmuşcasına, kafamda oynanan bu piyeste eski dost rolünü verdiğim karaktere, büyük bir ressam -mışcasına hayıflanırım. "o maria değil, o"