bugün

meze

değildir her zaman peynir, üzüm. ve değildir illâ ki bir yiyecek!

beyaz peynir kimine göre
kimine göre üzüm tanesi
bazısına erdek kirazı
bazısına edincik beyazı.

he gülüm.

,

eskidendi. ne çocuktuk ne de genç. çalıştığımız işyerinin elektrik süpürgesinin kablosuyla ip atlayacak kadardık işte be canım, de haydi sen getir üstünü. bitirebildiğimiz en yüksek okul olan liseyi bitirdikdi o sıra, o kadarını bitirmemiz icap ediyordu. çok eşelemedik, "nasıl istersen.." demek eski huyumuz senin anlayacağın. öyle dediler, öyle sandık. inandık, zorundaydık buna. evet.

çalıştığımız işyerinde bi ahmet abi vardı. öğretmendi ahmet abi, felsefe öğretmeni.. okumadığı kitap yok gibiydi, abimizdi, o anlatır biz dinlerdik öğrenmeye açılmış gözlerle. hayata kimselerle aynı pencereden bakmazdı. haa, baktımı da anasını satardı bakışın; sadece ağacı gören gözlere inat yaprağın çizgilerini ettiği hatimle. atamasını bekliyordu, beklerken de çalışıyordu hammaliye işinde. incedendi, uzunca falan hatta. abimizdi. kasaba çocuğuydu ya, o yüzdendi konuşurkenki kitap türkçesini reddi, en bi samimisinden. yedi yabancıya "kardeşim" derdi, bizeyse "karşimm". candı işte be.

falan.

bi de sevdiği vardı abimizin, adı ayşe'ydi. beyaz hatunmuş, çakır gözleri varmış. biz hiç görmedik ayşe'yi, gıyabında tanıdık hep. sayardı ayşe'sini, saydırırdı bize de.

içkiden söz açıldı bi gün. içmekten, sarhoşluktan, rakıdan, mezeden, şundan bundan yani. ahmet abi başladı anlatmaya, biz hemen sus pus ne kaparsak kârdır niyetiyle, masal dinler gibi..

" bakın şimdi karşim.. meze dediğin ayşe'dir bana göre, içki dediğin ise otuşbeşlik.

ben alsam bi otuzbeşlik şindi, desem ayşe'ye 'yürü kız, hasretleşek azcık'. ayşe gelse bi akşamüstü, edincik mezarlığının altındaki bayıra otursak şöyle dizdize, karşımıza alsak erdek körfezini. en afillisinden bi kartal kanadı yapsam hatuna.

ayşe'm cilveli hatundır, hakikatli hatundur, sakınmaz kendini benden. ayaklarımın arasında dolaşır hep, itelesem bile inatla kendini sevdiren arsız kedi misali. hani böyle sokulsa bana, yanağı dudağıma perver böyle hani. bi bakmışsın kadınım mezem olmuş be yahu. bi öpsem ayşe'den, bi içsem şişeden."

dedi.

dinledik. güldük anlattıklarına, anlam veremedik tam olarak. çocukluk alameti işte anlayamamamız. zira o sıra ne ayşe'den haberimiz var bizim, ne de şişeden. büyüyünce anladık. anladık.

yıllar geçti. ben ahmet abiyi çoook uzun zamandır görmedim. ataması yapıldıydı ya hani, yılların felsefe öğretmenidir o şimdi. bu entry bitsin artık, ayşe'ye de kavuşamadı zaten hiçbir zaman garibim.

bi ayşe'den bi mezeden ha ahmet abi?

kat-i ve son tespit; meze ayşe'dir.