bugün

bu kacinci harekat

zilan deresi cesetlerle doldu

ama ağrı'da nelerin yaşandığını en açık şekilde, 16 temmuz 1930 tarihli cumhuriyet gazetesi yazmıştı: "ağrı dağı tepelerinde kovuklara iltica eden 1500 kadar şaki kalmıştır. tayyarelerimiz şakiler üzerine çok şiddetli bombardıman ediyorlar. ağrı dağı daimi olarak infilak ve ateş içinde inlemektedir. türkün demir kartalları asilerin hesabını temizlemektedir. eşkıyaya iltica eden köyler tamamen yakılmaktadır. zilan harekatında imha edilenlerin sayısı 15 bin kadardır. zilan deresi ağzına kadar ceset dolmuştur (.) bu hafta içinde ağrı dağı tenkil harekatına başlanacaktır. kumandan salih paşa bizzat ağrı`da tarama harekatına başlayacaktır. bundan kurtulma imkanı tasavvur edilemez."

zilan deresi cesetlerle dolup da harekat başarı (!) ile tamamlanınca ismet paşa noktayı koyacaktı: "bu ülkede sadece türk ulusu etnik ve ırksal haklar talep etme hakkına sahiptir. başka hiç kimsenin böyle bir hakkı yoktur" (milliyet, 31 ağustos 1930) ödemiş`te bir konuşma yapan adalet bakanı mahmut esat (bozkurt) * ise daha açık konuştu: "biz türkiye denen dünyanın en hür ülkesinde yaşıyoruz. mebusunuz inançlarından samimiyetle bahsetmek için buradan daha müsait bir ortam bulamazdı. onun için hislerimi saklamayacağım. türk bu ülkenin yegâne efendisi, yegâne sahibidir. saf türk soyundan olmayanların bu memlekette tek hakları vardır; hizmetçi olma hakkı, köle olma hakkı. dost ve düşman, hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler!" (milliyet, 19 eylül 1930)

yine de isyan ancak 1931'de tümüyle bastırılabildi. asilerden 34 kişi idam cezasına çarptırıldı. celali aşireti'nin bir bölümü iran'ın tebriz ve tahran bölgelerine; bir bölümü türkiye'nin ege ve trakya bölgelerine sürgün edildi. isyanı bastırmak için yapılan harcamalar, 1929 dünya büyük buhranı'nın etkileri ile birleşerek bir ekonomik krize neden oldu. 1932'de iran, sınır güvenliği için küçük ağrı dağı'nı türkiye'ye vermeye razı edildi, ardından bir dizi anlaşma ile bölgedeki kürt aşiretleri denetim altına alındı. ama çok değil, dört yıl sonra hükümeti yeni bir isyan bekliyordu.

dersim ayaklanmaları

"o bölgeye ayıracak zaten fazla para yoktu. yani ülkenin olanakları bu kadardı ancak, özellikle de fazla yatırımdan kaçınılırdı. bunları uyandırmamalıyız, yol yaparak, okul yaparak milliyet hissi uyandırılmamalı" yaklaşımı egemendi. fevzi çakmak, ne okulu bunların cahiliyle baş edemiyoruz, okumuşu ile nasıl baş edeceğiz demişti...

bu sözler 1932-1948 arasında emniyet teşkilatında görevler alan, 1965-1978 arasında ise aralıklarla dışişleri bakanlığı yapan ihsan sabri çağlayangil'e ait. genelkurmay başkanı fevzi çakmak'ın "o bölge" dediği yer ise şimdiki adı tunceli olan dersim havalisiydi. zazaca ve kurmancı konuşan, kızılbaş (alevi) bölge ahalisi kendilerine kürt veya zaza değil, "dersimli" diyordu.

mülkiye müfettişi hamdi bey, şubat 1926'da hükümete sunduğu raporda, "dersim, cumhuriyet hükümeti için bir çıban başıdır. bu çıban üzerinde kesin bir ameliye yapmak ve elim ihtimalleri önlemek, memleket selameti için mutlaka lazımdır" demişti. dersim'i hükümetin gözünde "çıban başı" yapan, bölgenin osmanlı'dan beri alışık olduğu gibi "özerk" yaşamak istemesi, devlete vergi ve asker vermeye yanaşmaması idi. devlet ülkeyi bölgeyi ne pahasına olursa olsun merkezi denetim altına almaya kararlıydı. aralık 1935'te dersim adını tunceli'ye çeviren ve bir dizi baskıcı önlemi içeren 2884 sayılı tunceli kanunu çıkarıldı. kanunların "genelliği" ve "eşitliği" ilkeleri açıkça ihlal edilerek çıkarılan bu özel kanunla elazığ, tunceli, erzincan, bingöl, sivas, malatya, erzurum ve gümüşhane illerini kapsayan elazığ merkezli dördüncü genel valilik kurulmuş, başına da dersim valisi ve kumandanı sıfatıyla, 1921'de koçgiri ayaklanması'nı şiddetle bastıran sakallı nurettin paşa'nın damadı abdullah alpdoğan paşa atanmıştı.

tunceli yasak bölge ilan edilip, giriş çıkışlar izne tabi tutulunca gerginlikler arttı. dersimliler ankara'dan, jandarma ve ordu mensuplarının bölgeden çekilmesini, askeri amaçlı olduğunu düşündükleri köprü, demiryolu vb. yapımlarının durdurulmasını, silahlarını koruma hakkı verilmesini ve vergilerin hafifletilmesini istediler. bu isteklerine cevap alamayınca abbasan aşireti reisi seyit rıza'nın öncülüğünde ayaklandılar. haydaran, demanan, yusufan aşiretlerinin desteklediği ayaklanmayı 1921 koçgiri isyanı'nın önderlerinden alişer ile baytar nuri dersimi örgütlüyordu.

olaylar patlak verdikten sonra, 1935'te bir "doğu raporu" hazırlamış olan ismet paşa mustafa kemal'le düştüğü anlaşmazlık yüzünden görevden alınarak yerine celal bayar getirildi, bütçelerine büyük bir tahsisat konuldu. ardından diyarbakır'dan kalkan üç uçak filosu bölgeye bombalar yağdırdı. bu uçaklardan birini mustafa kemal'in manevi kızı ve türkiye'nin "ilk kadın pilotu" sabiha (gökçen) * hanım kullanmıştı. önce alişer ve karısı öldürüldü. seyit rıza ve iki adamı, bazı kaynaklara göre 5 eylül'de bazılarına göre 10 eylül'de, kendisine güvence veren erzincan valisi'ne teslim olmaya giderken erzincan köprüsünü geçerken yakalandı (ya da teslim oldu). isyanın önderlerinden baytar nuri dersimi ise yurt dışına kaçmayı başardı.

mahkemenin verdiği 11 idam cezasının dördü yaşlılık gerekçesiyle 30 yıla çevrildi, seyit rıza ve altı yandaşının idam hükmü, 15 kasım 1937de elazığ'da (bir iddiaya göre buğday meydanı'nda) infaz edildi. seyit rıza'nın ölü bedeninin, ibret olsun diye elazığda dolaştırıldıktan sonra "mezarları türbe olmasın diye" bilinmeyen bir yere gömüldü ya da kıldı.

evlad-ı kerbelayıh

ihsan sabri çağlayangil anılarında, elazığ'da bekleyen "beyaz donlu 6 bin doğulu", 16 kasım'da pertek-hozat (çağlayangil yanlış olarak "diyarbakır" der) arasındaki singeç köprüsü'nü (törenden önce adı soyungeç'tir) açmaya gelen mustafa kemal'den, seyit rıza'nın hayatını bağışlanmasını istemesin diye, her türlü hukuk ilkesini çiğneyerek, bir pazar gecesi, araba farlarının ışığı altında davayı alelacele nasıl sonuçlandırdığını güzelce anlatır. usule itiraz eden savcı izinli sayılarak göreve yardımcı getirilmiş, okuma yazma ve türkçe bilmeyen sanıklara ne iddianame, ne avukat verilmişti. 75 yaşlarında olan seyit rıza, yaş haddinden idamdan kurtulmasın diye seyit rıza'nın oğlundan bile küçük birinin şahitliği ile yaş tespiti yapılmış, bölge komutanı alpdoğan paşa, kararın yazılacağı boş kağıdı önceden imzalamıştı.

çağlayangil idam anını şöyle anlatır: "seyit rıza sehpaları görünce durumu anladı. asacaksınız dedi ve bana döndü sen ankara'dan beni asmak için mi geldin? dedi. bakıştık. ilk kez idam edilecek bir insanla yüz yüze geliyordum. bana güldü. savcı namaz kılıp kılmayacağını sordu. istemedi. son sözünü sorduk, "kırk liram ve saatim var, oğluma verirsiniz" dedi. oğlunun asılacağını bilmiyordu (.) hava soğuktu ve etrafta kimseler yoktu. ama seyit rıza meydan insan doluymuş gibi sessizliğe ve boşluğa hitap etti: "evladı kerbelayıh. bihatayıh. ayıptır. zulümdur. cinayettir" dedi. benim tüylerim diken diken oldu. bu yaşlı adam rap rap yürüdü, çingeneyi itti. ipi boynuna geçirdi. sandalyeye ayağı ile tekme vurdu infazını gerçekleştirdi"

ancak olaylar, idamlardan sonra da devam etti. ağustos 1938'de 14. süvari tümeni, savaştığı yörede 381 kişilik bir grubu, batı'ya göndermek için, elazığ'a götürdü. içişleri bakanı şükrü kaya tarafından seçilen 3 bin 470 kişiden oluşan 347 aile tekirdağ, edirne, kırklareli, balıkesir, manisa ve izmir gibi batı illerine serpiştirilerek yerleştirildiler. mustafa kemal, hastalığı dolayısıyla celal bayar tarafından okunan 1 aralık 1938'deki meclis'i açış konuşmasında dersim'de "haydutluk ve eşkıyalık olaylarının bitirilerek ulusal egemenliğin sağlanmasından" duyduğu kıvancı dile getirmiş, ismet inönü "dersim müşkilesinden kurtulduk" demişti. halbuki, dağlara sığınanların mücadelesi 1946 affına dek sürecek, bölgenin yasak bölge olmasına ise ancak 1948'de son verilecekti.

bitirirken

genel kurmay belgelerinde bu olaylar "harekat", "tedip" (terbiye etme) ve "tenkil" (örnek olarak ceza verme) olarak adlandırıldı ama hiçbir zaman "kürt sorunu" diye bir sorun olduğu kabul edilmedi. hatta yakın zamana kadar bu ülkede kürtlerin yaşadığı bile kabul edilmedi. halbuki, pkk'nın 1984'teki eruh baskını ile başlayan dönem 9. cumhurbaşkanı süleyman demirel'e göre "29. kürt isyanı" idi. "isyanı" bastırmak için türkiye, 1987-2002 arasında 300 bin askerini, en modern silahlarını ve 67 bin korucuyu seferber etti. bu süre içinde, 14 ilde "olağanüstü hal" ve sıkıyönetimler ilan edildi, bunlar 57 kez uzatıldı. tam 24 kez sınır ötesi operasyon yapıldı. sivil ve asker 10.857 şehit verildi, bir o kadar kişi yaralandı. 23 bin 938 pkk üyesi ya da sempatizanı öldürüldü, 11 bin 746'sı sağ ele geçirildi. resmi kaynaklara göre 96 milyar, gayri resmi kaynaklara göre 400 milyar dolar harcandı. ancak, abdullah öcalan'ın türkiye'ye getirildiği 1999'dan beri sorunun çözümü için ciddi bir adım atılmadığı gibi yine bombalardan, sınır ötesi harekatlardan medet umuluyor. tarihten ders almasını bilenlerin bir an önce duruma el koymasını dileyerek lafı bitirelim...

» daha fazla bilgi için: ahmet süreyya örgeevren, şeyh sait isyanı ve şark istiklal mahkemesi: vesikalar, olaylar, hatıralar, temel yayınları, 2002; ismail beşikçi, tunceli kanunu (1935) ve dersim jenosidi, belge yayınları, 1990; emin karaca, ağrı eteklerinde isyan, karakutu yayınları, 2003; naci kutlay, 21. yüzyıla girerken kürtler, peri yayınları, 2002; ihsan sabri çağlayangil, anılarım, güneş yayınları, 1990.

hurayse@hotmail.com