bugün

gestalt

20. yüzyılın ilk yarısında almanya’da ortaya çıkmıştır. gestalt psikolojisinin kurucuları wertheimer, köhler ve koffka’dır. wertheimer, kuramın kurucusudur ve "üretken düşünme" görüşünü ortaya atmıştır. kuramın ilkeleri wertheimer ile beraber köhler ve koffka tarafından geliştirilmiştir. her üç bilim adamı da gestalt kuramına önemli ve eşsiz katkılar sağlamışlardır. gestalt kuramına ilişkin ilk çalışmalar almanya’da çıkmış daha sonra nazi almanya’sından abd’ye gelen kuramcıları tarafından abd’de geliştirilmiştir. abd’deki bu çalışmalar, buradaki araştırmacıları da oldukça etkilemiştir. bunun neticesinde 1950’li yıllarda, pek çok araştırmacı gestalt kuramına katkıda bulunmuştur.

gestalt ekolü, abd ekolüne tepki olarak ortaya çıkmıştır. bu ekole, frankfurt ekolü de denilmektedir. wertheimer, kuramın kurucusudur. koffka, bu kuramın en çok yayın yapmış gestalt psikologudur. algı üzerine çalışmış ve yayın yapmıştır. onun yayınları nedeniyle gestalt bazı araştırmacılar tarafından yalnızca algı olarak isimlendirilmiştir. köhler, en genç gestalt psikologudur. içgörü (içgörüsel öğrenme) yoluyla öğrenme kavramı ona aittir.

gestalt psikologları öncelikle algılama ve problem çözme süreçleriyle ilgilenmişlerdir. gestalt psikologlarına göre algı bir örgütlemedir. davranışı, coğrafi çevre ve davranışsal (psikolojik) çevre belirler. bu kuramın savunucuları; insanların, kendi yaşantılarını kendilerinin düzenlediğini ve kendi yaşamlarına kendilerinin anlam kattığını savunmaktadır.

gestalt terimi, iki ya da daha fazla bir biriyle ilişkili parçadan meydana gelen bütünün dinamik bir organizasyonunu ifade eder. almanca bir kelime olan gestalt, almanca’da “biçim”, “tamamlama”, “bütünleşme” gibi anlamlar ifade etmektedir. algı alanında teknik bir terim olarak kullanıldığında algılanan nesnenin veya şeklin bir anlam kazanacak biçimde bütünleşmesi anlamına gelmektedir. wertheimer’e göre davranışçıların ilkelerine dayalı olarak yapılan öğretim, problem çözme yeteneğinin gelişimine engeldir. wertheimer alıştırma, ezberleme ve dışsal pekiştirmelere dayalı öğrenmenin meydana geldiğini kabul etmekle birlikte iç görüsel öğrenmenin üstünlüğünü savunmaktadır.

gestalt kuramının temel ilkeleri
a. algı ilkeleri (principles of perception)
b. pragnanz ilkesi (principles of prägnanz)
c. içgörüsel öğrenme (ınsight learning)
d. üretici düşünme (producer thinking)
e. iz kuramı (theory of trace)
f. unutma (forgetting)

algı ilkeleri (principles of perception)
algı ilkeleri, gestalt kuramının en önemli ilkesini oluşturmaktadır. daha önce de belirtildiği gibi bu kuram, algı olarak da adlandırılmaktadır. kuramın en önemli ilkesi olan algı ilkesi, alt yasalara ayrılmaktadır. algı ilkesinin alt yasaları ise şunlardır:

şekil-zemin yasası (law of figure-ground): insanın algılama sistemi şekil ve zemin arasında bir ayırım yapar. şekil, bireyin dikkatinin üstünde odaklaştığı şeydir; zemin ise şeklin gerisinde, dikkat edilmeyen, algı alanına girmeyen şeydir. şekil, zeminden daha dikkat çekici, daha çarpıcı özelliklere sahiptir. fakat bazı durumlarda şekil ve zeminin birbiriyle yer değiştirdiği, hangisinin şekil hangisinin zemin olduğuna karar verilemediği durumlar olabilir. birey, bir yönden baktığında şekili zemin olarak algılayabilir. bir diğer yönden baktığında da zemin, şekil özelliği kazanabilir. ancak aynı anda her ikisini de şekil olarak algılanamaz.

benzerlik yasası (law of similarity): şekil, renk, doku, cinsiyet vb. pek çok özellik bakımından birbirine benzer maddeler birlikte gruplanarak algılanırlar. benzerlik faktörü görsel uyarıcıların algılanmasında olduğu kadar işitsel uyarıcıların algılanmasında da önem taşır. mesela kalabalık, gürültülü bir yerde karşımızdaki konuştuğumuz kişinin ses bakımından bir anda diğerine benzerliği nedeniyle sadece onun konuşmalarını algılarız. gürültüyü bir andan diğerine ses benzerliği olmadığı için gruplandırıp anlamlandıramayız.

tamamlama yasası (law of closure): organizma tamamlanmamış etkilikleri, şekilleri, sesleri tamamlayarak algılama eğilimindedir. bu sayede organizma iyi, tam, simetrik bütünlere, şekillere, biçimlere ulaşmaktadır.

yakınlık yasası (law of proximity): organizma bir alandaki öğeleri, nesneleri birbirlerine olan yakınlıklarına göre gruplandırarak algılama eğilimindedir. işitsel uyarıcıların gruplanarak algılanması ise zaman içinde birbirlerine olan yakınlıklarına göre gerçekleşir. konuşmayı sözcükler ve cümleler arasındaki duraklamalara göre anlamlandırırız. okuma ve yazmada ise sözcükler arasındaki noktalama işaretlerine göre anlamlandırırız. örneğin “çalış, baban gibi eşek olma” ve “çalış baban gibi, eşek olma” ifadesi gibi. eğer birbirine zaman ve mekan bakımından yakın olan öğeler birbirine ait, birbiriyle ilişkili ise hatırlanmaktadır. mesela şeker-çay, okyanus-gemi, öğrenci-okul gibi sözcük grupları kolay hatırlanmaktadır.

basitlik yasası (law of simplicity): bu yasaya göre diğer unsurlar eşit olduğu takdirde birey basit, düzenli bir şekilde organize edilmiş figürleri algılama eğilimindedir. bu yasa da, algılamanın simetrik, düzenli düzgün olan iyi bir biçime, şekile, bütüne doğru olduğunu göstermektedir.

süreklilik yasası (law of continuity): aynı yönde giden noktalar, çizgiler vb. birimler birlikte gruplanarak algılanma eğilimindedir. bu yasa, ani olan değişikliklerden çok, düz giden sürekliliği algılamaya yöneldiğimizi ifade eder.

pragnanz ilkesi (principles of prägnanz)
gestaltçılar, örgütlemenin yardımcı yasalarını daha genel ortak bir yasa çerçevesinde toplamış ve bu genel yasaya “pragnanz yasası” adını vermişlerdir. koffka bu yasayı şu şekilde açıklamaktadır: psikolojik olayda anlamlı, tam ve basit olma eğilimi vardır. gestaltçılar, algılama, öğrenme ve belleği incelerken, pragnanz yasasını yol gösterici bir ilke olarak kullanmıştır. kişilik çözümlemeleri ve psikoterapi alanlarında da bu yasadan yararlanmışlardır. koffka’ya göre dışarıdan gelen duyusal uyarımları anlamlandırma ve örgütlemede sadece bu yasa değil, aynı zamanda bireyin inançları, değerleri, gereksinimleri, tutumları da etkilidir. bu sebepten aynı fiziksel çevrede bulunan kişilerin çevreyi yorumlamaları ve tepkileri farklı olabilmektedir. birey algılamada bir iyi uyum arama, basitleştirme, basit ve iyi bir formda algılama eğilimindedir. yani yakın, anlamlı, tam ve yetkin olma eğilimindedir.

içgörüsel öğrenme (insight learning)
kohler’e göre birey aniden örüntüyü kavrar, örüntüyü ilişkilendirmeyi oluşturur ve çözümü bulur. çözüm ani ve tamdır. bu kavramı oluştururken maymunlarla yaptığı pirinç, koli, bambu sopaları ve muz deneyleri etkili olmuştur. iç görüsel öğrenmenin genel olarak temel özellikleri şunlardır:

- ön çözümden çözüme geçiş ani ve tamdır.
- iç görü yoluyla edinilen çözüme dayalı performans genellikle pürüzsüzdür ve hatasızdır.
- iç görü yoluyla kazanılan problem çözümü uzun süre hatırlanır.
- iç örü yoluyla kazanılan bir ilke diğer problemlerin çözümüne kolaylıkla uygulanabilir.
- zeki olanlar iç görüsel çözüme daha kısa sürede ulaşırlar.
- iç görüsel problem çözmede ön çözüm dönemi daha uzun süre almaktadır.

yer değiştirme (transfer): iç görüsel öğrenmenin en önemli özelliklerinden biri de öğrenilen ilkelerin kolaylıkla yeni durumlara transfer edilmesidir. bir problemin çözümünde kullanılan ilkenin benzer bir başka problemin çözümünde de kullanılmasına transfer denilir. bununla ilgili yapılan bir deneyde; civcivler ve maymunlar kullanılmıştır. bu deneyde birinci aşamada civcivlerin koyu ve açık gri renkli kartonlara yaklaşması sağlanmış; ancak sadece koyu renkli kartondan beslenmişlerdir. bu eğitimden sonra civcivlerin iki gri kartondan hangisini seçerek yaklaştıkları test edilmiş, davranışçıların beklediği gibi civcivler beslendikleri daha koyu gri kartonu seçmişlerdir. ikinci aşamada bu civcivlere, birinci aşamada üstüne yiyecek konulan gri karton ve ondan daha koyu gri karton verilmiştir. bu aşamada civcivler birinci aşamada beslendikleri gri kartona değil ondan daha koyu olan gri kartona yönelmişlerdir. böylece civcivler “ilke transferi” yapmışlardır.

üretici düşünme
bu kavram, wertheimer'in kavramıdır. wertheimer’a göre iki tür tür problem çözmeden bahsedilebilir. bunlardan birincisi gestalt ilkelerine dayalıdır. orijinaldir, iç görüseldir. yani problemin doğasını, temel yapısını anlamayı gerektirir. çözüm, bir başkası tarafından değil birey tarafından bulunur. kolaylıkla genellenebilir ve uzun süre hatırlanabilir. wertheimer, bu durumu öğrencilerle yaptığı deneylerde keşfetmiştir.wertheimer’ın bu ilkesi, ileriki zamanlarda öğrenme psikologları tarafından yaratıcılık ile kavramsallaştırılmıştır. ikinci problem çözme yöntemi ise, anlamadan ezberlemeye dönüktür. böyle bir öğrenme ise katıdır ve kolayca unutulur, sadece sınırlı durumlarda uygulanabilir.

iz kuramı
koffka’ya göre kazanılmakta olan yaşantı, bellek sürecini harekete geçirir. çevresel yaşantının beyinde meydana getirdiği etkinliğe bellek süreci denir. bu etkinlik bittiğinde bir iz kalır,bu ize de bellek izi adı verilir. yani öğrenilenler beyinde bir iz bırakır.

unutma
unutma, beyinde oluşan izin, başka bir bilgiyle gölgelenmesi nedeniyle oluşur. gestaltçılar unutmayı iki nedene bağlıyorlar. ilki, test etme sırasında bellek izini geriye getirme, anımsama ile ilgili güçlüktür. ikincisi ise bellek izinin yeniden düzenlenmesi sırasında gerçek olayın kaybedilmesi, bozulmasıdır.

gestalt kuramını özetleyecek olursak; bu yaklaşıma göre algılama, zihinde oluşan bir süreçtir. çevreden gelen uyarıcılar duyu organlarını uyarır ve bu şekilde meydana gelen sinir akımı beyne ulaştığında duyum ile birlikte algılama meydana gelir. gestalt psikologları yaşantı ve beyin etkileşimine ilişkin farklı ve birbirini bütünleyen teoriler geliştirmişlerdir. bellekte iz bırakan algılar anımsanır. bu izler bellek izi olarak isimlendirilir. sonraki benzer yaşantılar bellek izini tetikler ve onlarla birlikte yeni bir yaşantıya ve yeni bir bellek izine dönüşür. dolayısıyla sonraki tüm yaşantılar bellekte var olan önceki tüm yaşantılarla anlam kazanır. yaşam boyunca edinilen yaşantılar ise iz sistemlerini oluştururlar. geçmişte oluşturulan iz sistemleri daha sonraki yaşantıları ve algılamaları da etkiler. gestalt psikologları unutmayı iki nedene bağlamaktadırlar. birincisi, bellek izini geriye getirme, hatırlama ile ilgili güçlüklerdir. ayrıca hatırlama için verilen ipucu orijinal bilgiye ne kadar benzerse hatırlama o kadar kolay olur. ikinci neden ise bellek izinin yeniden düzenleme sırasında, orijinal olayın kaybedilmesi, bozulmasıdır. başlangıçtaki bellek izi yeniden düzenleme sırasında çok fazla değişirse özelliklerini kaybeder ve geriye getirmede kullanılan ipuçları ilişki kuracak örüntü bulamadığından hatırlama mümkün olmaz.