bugün

ben bu yazıyı sana yazdım

biraz önce oturduğum masadan vurgun yiyerek kalktım. kemiklerimin içlerine kadar dalgalanmalar hissettim, dizlerimin bağı çözüldü. olduğum yere kapaklandım, başımı yere koyup sakinleşmek istedim. gözümü kapadığım her saniye bir başka anı canlandı gözlerimde. nasıl bir hikmettir çözemedim, bilmeden ve istemeden kapaklandığım yerden kendi irademin katkısı olmadan kalktım. ayaklarım balkona, aklım yatağa yönlendirdi. eskiyi hatırladım; rahat rahat ağlayabilmek için dev adımlar ata ata eve varışımı, ta içerimden birinin boğazımı sıkışını.

dev adımlar attım; bir insan için kendi insanlığımdan vazgeçtim. dev adımlar attım; düşüncelerime diş geçirip kendimi hizaya getirdim. dev adımlar attım; yüreğime hükmedenin geçmişten bağımsız olması gerekti, geçmişi silmeyi öğrendim. dev adımlar attım; fren yapmanın işe yaramadığını öğrendim. çarpacaktım sonunda ama gözüm doymadı. daha fazlasını istedim hep, fazlalık iyidir dedim. kendimin önüne başkasını koydum ben. kendi mezarımı kazdım; beton misali doldum içine, bir başkasını sağlama almak için kendimden temel yaptım. dev adımlar attım ben. dev adımlarım beni paramparça etti. öyle bir çarptım ki yerle yeksan oldum.

her seferinde ayaklarım galip geldi benim. her seferinde ayağına gitmeyi öğrendim. ayaklarım hep yerdeydi, bir milim kalkmadılar yerden. hep sağlam bastım ama gövdemi ayaklarımın üstünde tutamadım kimi zaman. gövdemi tuttuysam aklım uçtu gitti. ben asla bir bütün olamadım. ben benden öyle bir koparıldım ki her geçen gün çürüdüm. içimi söküp aldılar benim; kabuklarım kurudu, tel tel döküldüm. hep ayaklarım galip geldi benim; balkona çıktım. rüzgar yavaşça eserken aklıma onu getirdi. onun da rüzgar yüzünden saçları yüzüne değerdi. o saçlarını hep kesmek isterdim; o yüze benden başkasının dokunması ağır gelirdi bana. rüzgara bile nefret besledim ben. rüzgar olmadan o dev adımları atamayan ben rüzgardan nefret ettim.

defalarca isyan ettim, binlerce beddua aldım, onlarca insanı sildim. ben insan sildikçe güçlendim; o beni sildikçe bu dünyadan kazındım. her kelimesine kulak kesildim, sesinin her tonunu ezberledim. her cümlesine alındım, alındıkça kıymet bildim. benden gittiğinde anlamadım kıymetini, benden gittiğinde masalara meze oldum. çok laf işittim, çok öğüt aldım. meze olduğum masalardan mutlu ayrılan olmadı. yediğim vurgunu pay ettim her birine. her biri göğsümün orta yerinde yanan alev topundan bir parça aldı gitti. üç günlük dünyada üzüldüğümüz şeylere bak, ölüm diye bir gerçek var dedi; ölümden öteye köy inşa ettim. o üç günlük dünyayı kendime dar ettim, o köyü ona armağan ettim.

hakkında defalarca yazdım, sayfalarca nefret kustum. ona armağan ettiğim köye başkalarını doldurdu, ben yazdım. kendimle paylaşamadım kimi zaman, kendimden daraldım. gittim ona anlattım, aldığım tepki hiç değişmedi. daha bir hafta olmadı yeni bir yaşantıya başlayalı ama tekrardan doğalı iki ay oldu bile. yedi ay sürdü hamilelik; evrildim, çevrildim, kemirildim. doğduktan sonra derin bir çukura düştüm. fukara gördüm, fukaralaştım. aciz gördüm acizleştim. çukurun dibini bulmam iki ayımı söktü aldı benden. şimdi o dipteyim işte; her gün yirmi dört adım atıyorum. dev adımlar değil bu sefer attıklarım. isteksiz adımlar attım, istemediğim sona iğrene iğrene yaklaştım.

yedi ay boyunca aklıma çizdim, içime işledim. zor oldu onları koparmak. kendin için bir şeyler yapmadıkça neye yarayacaktı bu adımlar? veda ettim bugün. dolu dizgin anlatarak veda ettim. içimden bir katman söküldü bugün. bunu da yaptım; uğurlamaya çekindiğim insana veda ettim.