bugün

yazar olmak isteyenlere tavsiyeler

insanın işi her ne ise onu iyi yapmayı kafaya takması ve bu konuda uğraşıp çabalamasından daha önemli bir şey yoktur.

işini iyi yapan ve dolayısıyla kendisine saygı duyan insanların sayısı ne kadar artarsa o toplum da o kadar kaliteli olur.

Eğer bugün Türkiye’de bir kalitesizlikten söz edilecekse, bu sistemik veya global etkilerin filan sonucu değil, bireylerdeki kalitesizliğin yansımasıdır.

Bu kolay ifade edilen ve hayli genel bir yargı olarak gelebilir. O yüzden 'kalite' ile ne demek istediğimi biraz açmalıyım.

ilk önce kendi mesleğimden örnek vereyim: Yazarlık, birçok insana kolay gözüken bir meslek dalıdır.

'Beyin ameliyatı ya da matematiksel fizik teorisi yapmıyoruz değil mi? Alfabeyi biliyoruz, az çok cümle kurabiliyoruz, o zaman yazı da yazarız'.

Bazıları mektup yazmak ile yazarlık arasında fark görmediği için böyle düşünebiliyor.

Üstelik ne kadar acıdır ki; sadece o düzeyde kalıp kendisini yazar sananlar da var.

O tür insanlar, mutlaka insanlığın büyük problemlerini düşünür ve çözümleri yazarlar. içinde tek bir parlak fikir, tek bir ilgi çeken cümle, bırakın cümleyi, kelime bile olmayan yazıları yazar dururlar.

Bu tür yazılar kimseyi rahatsız etmez. Hemen herkes orada denilenlere katılabilir çünkü yazılanlar harcıâlemdir.

Ama kendisine ve mesleğine saygılı olan yazar, bu tür yazıyı istese de yazamaz.

Bir gün harcıâlem bir konuda yazsa da yazısının bir yerinde tek bir kelimeyi öyle bir kullanıverir ki onu okuduğunuzda yazarı önceden hiç tanımasanız da 'işte usta bu' derseniz. Mutlaka dersiniz bunu...

Sadece gazete yazısında değil, romanlarda da bu kuralın işlediğini görüyorum.

Çarpıcı bir örnek; Robert Ludlum'dur. Bu usta yazar öldükten sonra onun yarım bıraktığı eserleri başka gölge yazarlar bitirip Robert Ludlum imzasıyla piyasaya sürdüler. Ben bunlardan bir tanesini orijinal sanıp okumaya başladım. Adı 'The Bourne Identity'di. Okumaya başladım, baktım yarısında zorlanıyorum, gitmiyordu kitap. Şaşırdım; büyük Robert Ludlum bu olamazdı. Tabii ki sonra gerçek ortaya çıktı. Kitabı yarıda bırakıp Ludlum tadını almak için bir klasiğini bulup okumaya başladım. 'The Osterman Weekend'in birinci sayfasını okuduğunuzda durmanız mümkün değildi, uykuyu filan unutturabiliyordu size.

Kelimenin peşinde olmaktan bunu kastediyordum işte...

Usta, kelimeleri öyle bir kullanıyordu ki; daha düşük düzeyli bir yazarın elinde dağılacak, okunamayacak hale gelecek kitap burada klasikleşiyordu.

Bu gözlemi her meslek dalına yaygınlaştırabilirsiniz. Örneğin; yönetmen vardır, onlarca film yapar, o kadar para harcar, ortaya çıkan sonuçlar hep önemsiz olur.

Usta, mesleğine ve kendisine saygılı ise daha ilk sahnede öyle bir numara yapar ki; sonuna kadar beklemeye başlar, gözünüzü perdeden ayıramazsınız.

işte bu nedenle usta yönetmenlerin kötü film yapmaları neredeyse imkansızdır. Çünkü film kötü gitmeye başlasa da kötülük içinde tek bir sahne, tek bir çekim (yazıdaki kelime gibi) size ustalığı hatırlatır. (Örnek; Martin Scorsese ile Brian De Palma isteseler de kötü film yapamazlar).

Her insan ne yapıyorsa yapsın bu

hayatta kendi mesleğinde yüksek standartları hedeflerse, bunun için uğraş verirse sadece o zaman mutlu olabilir. içinde yaşadığı toplum da ancak o zaman bir kaliteyi tutturur ve mutlu bir toplum haline gelir.

Bunu da yeni yıl için verdiğimiz bir söz olarak kabul edin, umarım sözümüzü tutabiliriz.

serdar turgut