bugün

insan vücudu

insanoğlunun kendine yaptığı en uzun en karmaşık yolculuk o.

Saçın uzamış, sakalın uzamış, sivilce çıkmış ya da çıkmamış... tırnakların uzun mu kısa mı? Yaz geldi, yandın yanamadın? Çillerini sevenler ve sevmeyenler...
ilkokulda sınıfa getirilen o zavallı plastik iskeleti hatırlıyorum, kimilerinin dalga geçip kimilerinin korktuğu, bir de soluk pastel renkli iç organlarımızı resmeden panolar vardı ve kaçış. Evet kaçış çünkü bize gösterilenler pek iç açıcı değildi.
Yukarıdaki tam anlamıyla yüzeysel muhabbetin gerisinde yine tam anlamıyla bir de işin iç yüzü var. iç yüzü bizim yani insanoğlunun en büyük yolculuğu, en önemli ulaşım aracı.
Anlatılan en güzel hikaye insanın büyüme ve yaşlanma hikayesi, hepimizin içinde seyahat ettiği tek bir vücut var ve beden bir kişiliktir diyerek yola çıkan bir belgesel var.
iki üç haftadır BBC Prime da insan Vücudu adında bir belgesel seyrediyorum. Nasıl bazı tarih romanları sayesinde lisedeyken nefret ederek ezberlediğimiz tarihe tekrara dönebiliyorsak, bende bu belgeselin ardından sınıfa gelen iskelete gülüp onu yadsımaktan vazgeçtim. Bayağı geç oldu ama Profesör Robert Wilson tarafından iki sene evet tam iki sene boyunca çekimleri devam eden insan Vücudu belgeselini görünce iskeletle barıştık. Artık bir gulyabani demek değil benim için.
Kan ve kemikten yapılmış gizli bir dünyaya adım atılınca gerçekten yaratılan, bizim yarattığımız tek bir mucize var.
Minyatür kameralar yani parmak kameralar ile anne karnındaki bir bebeğin dişetlerinin nasıl ortaya çıktığından, sperm ve yumurtanın hangi inanılmaz koşullar arasında birleşip döllendiğini canlı izleyebiliyorsunuz. işim başımdan aşkın demek kolay ama bu görüntüleri izlerken içerdeki faaliyetin zor koşullarını tahmin edebilmek imkansız çünkü biz onun sıkıntılarını sadece aspirinle geçiştiriyoruz.
Matrixte de kullanılan motion capture camera ve time lapse tekniği ile bir kadının hamileliği boyunca nasıl değiştiğini birkaç dakikada görebiliyoruz, gözümüzün tam önünde birisi akıl almaz bir şekilde değişiyor. Yarım ay şeklinde bir düzeneğe yerleştirilen 120 kamera ile görüntünün bütün açılarını görebiliyoruz. Kızıl ötesine duyarlı reflektörlerin eşliğinde vücudumuzun içinde olup biten her şeyin grafik değerlere tercüme edilmesi ile içersinin sır perdesi aralanıyor. Ayrıca ısıya duyarlı kameralarla vücudumuzdaki değişik tepkileri renkli görüyoruz Hastayken, sinirliyken, aşık olurken, heyecanlanınca ve uyurken içerisinin görüntüleri gökkuşağı gibi rengarenk
Yaşam çizgisi adı konulan görüntüler önümüzdeki haftalarda yayınlanacak. Bir ormanın ortasına, gün doğarken gönüllü olan 100 kişi geliyor. Bu insanlar bir aylık bir bebekten yüz yaşına merdiven dayamış dünyanın en güzel amcasına kadar 100 ayrı yaşta kişi. Kimi kadın kimi erkek, kimi Zenci kimi Çinli. Hemen hemen hepsi çırılçıplak. En sevdiğimiz film sahnelerinin, bize bizi en çok anlatan film sahnelerinin yanında bu yüz kişi en gerçek filmin başrol oyuncuları. Jack Kerouacın romanı On the Road yani Yolda olmak demek bu olsa gerek. Yolda olmak üzerine söylenmiş ve söylenecek nice duygular var ama kendi gerçek yolumuzu gün ışığına çıkartan bu kadar güzel gerçekten az görüntü var.
iki senede çekilen bu belgesel ayrıca üç ödül kazanmış. ingiltere Film ve Televizyon Akademisi en iyi belgesel, Le Nombre or ve Tric ödülü.
Gerçektende içerde apayrı bir dünya var. ingilizce bilip bilmemenin böyle inanılmaz görüntüler karşısında hiç önemi yok. Her Pazar gecesi de ve pazartesi 20:30da vaktiniz varsa BBC prime da en gerçek televizyon dizisi var. Oyuncuları hepimiz ismiyle tanıyoruz ama yalnızken neler yaparlar bilemem diyorsanız bir bakın.
http://www.odatv.com