bugün

hayko bağdat

verdiği bir röportajı aynen paylaşıyorum. tanımanızda çok faydası olacaktır.

seni gazeteci olarak biliyoruz ama farklı bir mesleğin daha var. nedir?

babadan gelme matbaacıyım ben. istanbul üniversitesinde türk dili ve edebiyatı tarihi okudum ama bitirmedim. bir ermeni olarak türkiyede tarih okuduğunda ne olabilirsin? mesela bir öğretmen olmak istersen yapmıyorlar zaten veya tarihçi olsan yine mümkün değil. üniversiteyi bırakıp askere gittim. savaşın en yoğun olduğu zamanlarda tuncelide 18 ay yaptım askerliğimi. geldiğimde de matbaacılığa devam ettim.

gazeteciliğe ve radyoculuğa başlaman nasıl oldu?

2000li yılların başında agos gazetesi, aras yayıncılık gibi alanlar ermenilerin konuşabilirliğini ortaya çıkarmıştı. ben de bu dönemde yeni kurulmuş olan yaşam radyoda türkiyede ilk defa ermeniler üzerine yayın yapan ermeni programcı oldum. ama profesyonel bir iş değildi yaptığım.

teklif kimden geldi?

cengiz abazdan gelmişti. metin göktepe üzerine çektiği belgesel ile ödül almış olan cengiz abimiz teklif etmişti. o zaman radyo temsilcisiydi ve yaşam radyonun da başına geçmişti. fakat ben o zaman ermeni taklidi yapan bir gençtim.

ermeni taklidi yapan bir genç nasıl oluyor?

yani işte, herkes gibi solcu molcu takılıyordum. çok fazla etnik kimliğimi vurgulamıyordum ve kendi kimliğimin kurumlarını falan bilen bir adam değildim. bu nedenle de bir sürü komik şey gelmiştir başıma. çünkü türkiyede ermeni programı yaptığını var sayıyorsun, diasporada bile etkileri duyulmuş, programın cdleri filan diasporaya gitmiş, türkiyede nasıl olur da böyle bir radyo programı olabilir, nasıl olur da bu şarkılar çalınabilir soruları doğmuş ama ben bu arada patrikhanenin yolunu bilmeyen bir adamdım.

patriğin annesine nasıl hitap edildiğini bile bilmiyordum

başına gelen en komik hatıran ne oldu bu süre içinde

inanç turizmi için 30-40 kişilik bir grubun gezisi sırasında otobüs devrilmişti ve kaza geçirenler arasında patrik mutafyan da vardı. ben o sırada canlı yayına çıkmak üzereydim. ali hergel ile yapıyorduk programı. oradaki arkadaşları aradık patriğin ve birkaç kişinin yaralandığını söylediler. ben de patriği yayına almak istedim, kabul edildi. fakat şöyle bir durum var, cemaatin bir takım gazeteleri vardı o zaman, agos, marmara ve jamanak. ben marmarada köşe yazarlığı yapıyordum. patrik ile telefonda konuştuğumda burnum ve ayağım kırık, ameliyata gireceğim, allahtan kimseye bir şey olmadı dedi. biz patrik ile telefonu kapattıktan sonra telefonlar gelmeye başladı. bir kadın aradı dedi ki, merhaba ben diramayr, kaza için çok üzgünüm, sizin bazen çaldığınız modernize edilmiş bir ilahiniz var onu istiyorum, çalar mısınız dedi. ben de neden bilemiyorum ama telefonla istek müzik yapan bir program formatı gibi algıladığımdan diramayr hanım çok mümkün değil ama bakarız, çalmaya çalışırız dedim ama galiba da çalmadım. daha sonra telefonlar ve maillerle sen acaba ermeni programı yapmasan mı, çok bilmiyorsun tepkileri aldım. bu tepkilerin neden olduğunu da sonra anladım ki, diramayr bir isim değil, bir sıfatmış. yani buyurun ayşe hanım gibi kullanabileceğimiz bir isim değilmiş. diramayr patriğin annesine denirmiş yani arayan patriğin annesiymiş. bu tip pot kırmalarım çok olmuştur, patriğin kendisine bile yapmışlığım vardı.

hrant abiden gereken ilgiyi görmüyordum

peki, ermeni taklidi yapan bir genç olmaktan nasıl çıktın?

türkiye ermeni toplumunun kurumsal yapısını öğrendim, zaten okul ve dernek geçmişim vardı. aras yayıncılıkın, agosun açtığı sivillik üzerinden ermenilik anlatımı bana daha da heyecanlı gelmeye başlamıştı. birçok vakıf yöneticisinin devletle ve devletin resmi politikası ile uğraşamadıkları daha doğrusu bunu çoktan kaybettikleri bir durum söz konusuydu. amatör olarak köşe yazarlığını ve radyoculuğu devam ettirdim. daha sonra hrant abiyi kaybettiğimizde hrantın arkadaşları ekibini kurduk. tüm bunların aslı şu, biz konuşan ermenileriz. ne söylediğimizin çok önemi var mı bilmiyorum ama hrant abinin kaybından sonra toplasınız 7-8 isim sayabileceğimiz kadar, yeni jenerasyonun da dâhil olduğu bir konuşan ermeniler grubu var artık.
radyoculuğun döneminde hrant dinke kırgınlığının nedeni neydi?

ben gazete yazarlığı yaparken, kendi gençlik algımda hep, ben solcu bir adamım, parlak bir adamım niye hrant abiden gereken ilgiyi görmüyorum duygusuna kapılmıştım. onunda ilgi göstermediği, hala kızgın olduğum tarafları vardır. ben isterdim ki, el vererek yeni jenerasyon içinden biraz daha parlayanların ve çabalayanların yer bulabilmesini. hrant abinin de ben kötü bir yöneticiyim. çok gelen oldu ama çok giden de oldu diyerek yaptığı bir özeleştirisi vardır. son dönemlerinde de zaten bana agos gazetesinde yazmamı teklif etmişti. ve ben o zamana kadar ki kızgınlıklarımı hemen unutup kabul etmiştim. ama tabi bu kısmet olmadı. birçok alanda mesaimiz oldu. özellikle o dönem bir ermenice radyo yapılsın projesi vardı. patrik ile hrant abinin arası açıktı son dönemlerde ve tek ortak projeleri bu olmuştu. ben de bir radyocu olarak o projenin heyetinde yer almıştım.

profesyonel ermeniyim

radyoculuktan imc tvye geçişin nasıl oldu?

önemli günler ve haftalar vardır ermeniler için. büyük toplumun merak ettiği zamanalardır bunlar. 19 ocaklar, 24 nisanlar, fransız parlamentosundan bir yasa çıkacağı zamanlar ya da sevag balıkçı gibi ırkçı bir cinayete kurban giden bir gencimiz olduğu zaman bir ermeni lazım olur insanlara. bunu anlayışla karşılıyorum. insanlar yüzleşmeyi şöyle anlıyor, bir tane ermeniyi, bir rumu, bir kürdü, bir romanı, bir trans bireyi, toplumda ötekileşmiş bütün kimlikleri çağırıp, bir masa etrafında söz hakkı vererek, onların anlattıklarını dinleyerek bir yüzleşme olacağını düşünüyorlar. bu mantıklı bir şeydir, ben bunu yadsımıyorum ama hep aynı sorular soruluyor: sana ne oldu.? ve sen de ne hissetiysen, ne yaşadıysan anlatıyorsun. bütün anlattıklarından sonra oturup sen de anlayıp anlamadıklarını ölçmeye başlıyorsun.

nasıl ölçüyorsun?

yüz ifadelerinden anlıyorum. uzmanlaştık. profesyonel ermeniyim dememdeki espri işte bundan kaynaklanıyor. şöyle bir şey düşün, 1915 ile ilgili hissettiğin bir şey var diyelim, ya ailenle ilgili var, ya bir yakınınla ilgili ve sen bunu bütün samimiyetinle anlatıyorsun. sonra bir daha anlat diyorlar ve bir daha anlatıyorsun, sonra yine, sonra yine ve sonra artık otomatiğe geçmiş anlatıyorsun. yavaş yavaş duyguna tecavüz edildiğini fark ediyorsun? bu durum samimiyeti, duyguyu azaltan bir hale geliyor. bir gün bir panelde bana anlat diyorsunuz, peki size ne oldu diye sordum. mesela, 6-7 eylülü görmüşseniz, yanı başınızda yaşanmışsa, bundan sizin etkilenmemeniz mümkün mü? size de bir şey olmuş olması lazım. herkese ortak bir şey olmuş olması lazım. sadece ölenin hikâyesi değil, kalanında hikâyesi ilginç olabilir.

televizyona çıkıp soykırım diyorum sonra dönüp kartvizit lazım mı abi diyorum

son olarak bir not da ben iliştireyim. twitterdan falan sakın takip etmeyin, adamdan boşu boşuna soğumayın. benden demesi yani. sade siyasi yazılarını okuyun yeter. keşke o da sadece o tarz yazılar yazsa ama neyse işte.

okuyunuz, okutturunuz efendim.